Abdi İpekçi,“en baştan al, okur takip etmek, bilmek zorunda değil” dermiş?
Peki.
***
Binbir emekle eğittikleri, okuttukları “farklısın, farklı kültürleri tanı, bu ülkenin farklı adamlara ihtiyacı olacak” diye başının etini yedikleri oğullarına, en son “köpek, pis, kirli” dendi.
Susarsam kemikleri sızlar.
Ve...
Orta’dan sonra Katmandu’ya kaçıp ne güzel barmen olacaktım.
Okuttunuz zorla.
Mok mu vardı?
Bari İmam Hatip’e gönderseydiniz...
Ve...
Özür dilerim Milliyet’den, okurdan.
Ve...
En baştan;
Hıncal Uluç geçen yıl da komplo teorileri üretti.
Her zamanki gibi.
Fos çıktı.
Her zamanki gibi.
Uluç’tan ses çıkmadı.
Her zamanki gibi.
Kimsenin gıkı çıkmadı.
Her zamanki gibi.
E normal!
Bu sahnede, ona rağmen, ondan icazetsiz, huzur içinde kalmak zor.
Yana, arkaya bir yerlere onu almak lazım.
Neme lazım.
Ve...
Bizim Cem (Şengül) hep “tek bir konu olmasın, parça parça yaz” der.
Ona da peki.
İşte Hıncal abi, parça parça...
KÖPEKLERİ DE SEVMİYORMUŞ HINCAL ABİ
Bütün bunlara sebep sizsiniz.
Bunu bilin.
Bir sahne var, çıkıp para karşılığında laga luga yapmamız lazım ve siz sahneye her çıkanı, fazla ciddiye alıyorsunuz.
***
Bu yıl yine komplo teorileri üretiyor Hıncal Abi.
Bunlar da fos çıkabilir.
Mi?
Mesela...
“TFF Galatasaray’ın bildirisine hezeyan dedi, bu bir hakaret sözcüğü, Aziz Bey de düşmanlarına hakaret eder, işte bu onun üslubu, tamam işte Özgener Yıldırım’ın adamı” gibi çok sağlam temellere dayanıyor bu defa teorisi.
Sordum...
1-Abi söylediklerinin yarısına inanıyor musun?
2-Niye böyle yapıyorsun?
Aradı;
1-Yazdıklarının yarısına değil, iki misline inanıyormuş yarısını yazıyormuş..
2-Bu TFF yıkılana kadar elinden geleni yapacakmış, bu TFF’nin misyonu Galatasaray’ı yok etmekmiş.
Şimdi...
Ben TFF başkanı olsam ve onun bunun adamı olmasam ve bana “onun bunun adamı” deseler ortalığı birbirine katarım.
Özgener sustu.
Bizim sahnenin arkası böyle.
Vıcık vıcık.
Herkes dost, herkes kardeş filan...
Öpüş kokuş, geziş, içiş mıçış, sulu supsulu, cacıkımsı, tatsız bir
muhabbet...
Durup dururken ha ha, hi hi falan...
Bu oyunun en mok tarafı bu.
Bu muhabbetlerde olmamamın sebebi de bu.
Konuya dönelim...
Hıncal Abi’nin anlattıklarından tatmin olmadım, yine sordum;
1-Söylediklerinin yarısına inanıyor musun?
2-Niye böyle yapıyorsun?
Sabah’da şöyle yazdı:
“Sokaktaki köpeğin havlamasına kızmam. Onun fikrini ifadesinin tek yoludur havlamak. Ama yazıyla havlayanı hoş görmem. Bana yapılacak hakaretlerin en büyüğü “yazdıklarını inanarak yazdığına inanmıyorum” demektir. Bu “sen kişisel menfaatleri, hesapları, amaçları uğruna düşündüklerinden çok farklı şeyler yazabilecek aşağılık herifin tekisin” demektir.
Daha fazla havlamadım, baktım bu seviyede devamı, beni, bizi (onla ben) bozacak, ufak ufak bir iki laf da ben sokuşturup tüymeye niyetlendim.
Tüyemedim.
Yakaladı.
Şimdi...
Etrafta bu kadar boş beleş saçma sapan adam varken, onla istemem bu birbirine girme durumlarını ya, ama girdim bir kere.
Devam edelim.
Bu defa Milliyet okurlarına seslendi.
Benim dost, sizin yazar sandığınız zat, hakkımdaki yalanlarına devam etmiş. Artık dostum falan değil. Adı da bu sütunları bir daha kirletmez. Bir daha adam yerine konup cevap falan almaz.
Çok da üzülür bu adam-ben-,ağlar ama.
Hü hü hü!
Bu defa da pis, kirli olduk(oda mı hep aynı siyah tişörtü giydiğimi zannediyor?).
Hoşuma giden şu:
Kız(a)madım ilk defa.
Ya müptezelliğimin başlangıcı ya yazdıkları artık fantirifinton geliyor bana.
Bakıciz...
Kendi köşesindeki kendi ifadesiyle böyle ünlü, böyle paylaşılmaz, böyle rahat bir yaşam içinde olan birinin ruh hali böyle, 2009’da.
En olgunun, en doymuşun, en görmüşün ruh hali...
Feci!
Feci!
Düşünün gerisini...
Ve bu benim değil, futbolun sorunu artık.
Ve...
Biraz çala kalem olmuş cevabı, iki arada bir derede çıkarmış beni de aradan.
Belli.
Daha yaratıcı yazardı o dünlerde.
Bugünlerde eski formunda da değil artık Hıncal Abi.
Bu da belli.
Ve...
Bu piyasada tanıdığım her 10 kişiden nerdeyse 7’si ‘trash’ (5’i 100’de 100) ,nerden bulur o bu kadar dostu, kardeşi?
İthal mı eder şurdan, burdan?
İrlanda’dan mı?
Ve...
Bak Hıncal Abi bunları iyi oku.
Ne yazarı ne mazarı!
Yiyim yazarı, yazarını!
Hele benim gibi yazarı...
‘Yazan’ım ben, yazar mazar değilim bu biiiiir.
‘Şu sıralar yazan’ım diyelim, bu ikiiiiii.
Milliyet bir gün anlar yazar olmadığımı, yollar, yazmam, bu da üüüüüüç.
“Yazıcam yazıcam yazıcam” demem, bu da dööööört.
‘Yazmayan’ olurum-yazamayan-bu beeeeeeş.
Güzel Sanatlar okudum, en babasında hem de, çizerim, ’çizer’ olurum, bu altııııııı.
Resme başlarım, ressam–resmeden-olurum, bu yediiiiiiiii.
Kamera arkası eğitimi var, reklam var -hem de Roma işi- turizm vaaaaaaar.
Yapışmam bu işlere bu sekiiiiiiz.
“Ne eğlendim, ne güzel günlerdi ama” derim, geçerim en fazla, bu dokuuuuuz.
Sen düşün, nasıl olsa yazarsın ömür boyu da, ya eskisi kadar okunmazsan, naparsın ve yaz ve çok yaz ve çok okun ve çok yaşa ve iyi yaşa, lazımsın bize, ülkeye.
Bir Hıncal Uluç lazım.
İkinci Hıncal Uluç mu, aman aman aman yel, sel götürsün gibi olsa da, bir Hıncal Uluç lazım bu ülkeye.
İkinci Bilgin’i, millet sokak ortasında paramparça eder belki, bir Bilgin de lazım ama bu medyaya, ülkeye.
Tahammül et.
Bu sahnede hepimize yer var.
Ve...
Ah be abi, ne gerek vardı bu kadar kırıp dökmeye, ben alırdım alttan bir şekilde, gönlünü de alırdım bir şekilde, seni severim sayarım inanmasan da...
Sen bunu beceremezsin ki!
***
‘Hav hav’ı, ‘havhavlar’ı bile sevmiyorsun ki!
GUGUL’A ÖNCE ONUN ADI, SONRA TFF BAŞKANLARININKİ, MADEN ORDA
Dün elime 2005 Ekim’inin Milliyet’i geçti.
Saklamışım nedense?
Aziz Bey “önümüzü kesmek isteyenler var, kutsal ittifak var” demiş.
Galatsaray Yönetimi kupa maçında TFF Başkanı Bıçakçı’yı şeref
tribününde yalnız bırakmış.
Beşiktş’da Divan ayaklanmış...
Sanki bugün.
Arşive girdim...
Maden orada.
Neler var neler.
Fener’in babası Haluk Ulusoy.
Muş.
Onu, babasını yıkan Aziz Bey.
Miş.
Levent Bıçakçı’yı getiren de Aziz Bey.
Miş.
Bıçakçı Aziz Bey’in kuklasıymış.
Bıçakçı’yı götüren de Aziz Bey.
Miş.
Hasan Bey’i getiren de Aziz Bey.
Miş.
Özgener’i getiren zaten Aziz Bey.
Girin bakın.
Yazan da hep o.
Sanki bugün.
Maden orda.
Girin.
Fenerbahçe medyadaki ‘anonscuların’ isimlerini niye açıkla-ya-mıyor?
21 Mayıs 2010
'Süper Çöplük'ten nemalanan süper yorumcular, süper başkanlar
14 Mayıs 2010
Ankaragücü ve Trabzon Fenerbahçe'ye yatacak mı, dükkanı kapatalım mı?
7 Mayıs 2010
Galatasaray Liseli olunca insan hakları, 'Jbüşüst liseli' olunca hayvan hakları mı?
30 Nisan 2010