Hasan Kabze, geçen sene sık sık ‘caz’ yaptı.
92 ruhu ruh gibi
Denizli’ye golü Okan attı, 1-1 oldu.
Kameralar Galatasaray Teknik direktörünü sevinirken gösterdi.
Kopenhag’daki Galatasaray teknik direktörü de bu kadar sevinmişti...
***
Terim, Milan’da sıradan bir maçta defanstaki ‘çete’yi dağıtmak istedi. Muhammed Sarr’ı soktu 11’e. Sarr gol attı, hocasına koştu. Sarrrıldı. Yere düşüyorlardı neredeyse.
***
Düşselerdi, Terim’i o an gönderirlerdi. (maç devam ederken) Bir Milan antrenörü sevinirken yerlerde yuvarlanmamalıydı.
Yuvarlanacaksa da, mesela Paolo(Maldini)ile yuvarlanmalıydı.
***
Desailly, Milan’da sıradan bir maçta gol sevincini abarttı.
‘Beyefendiler’ (Baresi, Maldini, Donadoni vs.)ikaz ettiler.
“Abartma burası Milan”.
***
Sonra Chelsea’ye gitti Fransız.
İlk senesinde federasyon kupasını kazandı.
Desailly yine abarttı.
Evine giderken cep’i çaldı.
Arayan ‘beyefendiler’den biriydi.
“Hey Marcel yine unuttun bir Milanlı olduğunu, alt tarafı bir kupa”.
***
Galatasaray senelerdir 96 ruhunu çağırıyordu.
Ruh geldi nihayet.
Ama yanlış ruh...
92 ruhu geldi.
***
Kalli ve Akcan’ın bir günahı yok.
Çağrıldılar, geldiler.
Adları üstünde, ruh onlar.
Sadece olur olmaz güldüklerinde Galatasaraylı’nın sinirleri bozuluyor.
***
Albayrak’la bağlıyalım.
‘Beyaz Galatasaraylılar’ istemedi onu.
***
Adnan Polat’ı istiyormuş gibi yapmalarının sebebi, bu yükün altına girecek bir ‘beyaz Galatasaraylı’ bulamamalarıydı.
***
İlerde başkan bile yaparlar Albayrak’ı, takmasın fazla kafasına.
Belarus, bayiler toplantısı, Sochaux’lu hasar müdürü
Türkiye’de 400 küsur futbol yazarı varmış.
Haftada bir kez yazsalar, 52 haftada 20 küsur bin yazı...
Formalarımızın dizaynını yazan bir kişi var mı?(rengini kastetmiyorum)
Yok.
Bunun önemini bilen yok.
***
Kadın yorumcular bile sistemlere, taktiklere takılıyorlar.
***
Forma, Federasyonun, teknik ekibin zevkine teslim edilemeyecek kadar önemli.
Sahadaki futboldan da önemli, futbolcudan da...
***
Spor firmalarının oralardaki dükkanlarıyla buradakiler arasında ne fark varsa, onların millilerinin giydikleriyle, bizimkilerin giydikleri arasında o kadar fark var.
Tavır sadece milli takıma değil.
Markaların Milano, Paris, Londra mağazalarında yok yok.
İstanbul’dakilerde hiçbir şey yok.
O markaların ‘outlet’iyiz adeta.
***
Euro 2008’de ilk turda elenebiliriz.
“Futbola yatkın değiliz n’apalım” deriz olur biter.
Ayıp değildir.
Bizi bağlamaz.
Beni zaten bağlamaz.
***
Çok çok bu ülkeden teknik direktör futbolcu çıkmıyor denir.
Densin, bir şey kaybetmeyiz.
***
Futbol, ‘bir olmazsa olmaz’ değil bir ülke için.
Bakmayın siz hayatı futbol olanların dediklerine. Hayatlarında futboldan başka bir şey yok ki.
Elleri mecbur.
***
Ülkede bu kadar ‘yok’ varken, futbolun yokluğu kimin umurunda olur.
***
Sadede gelelim,
Milli formamız bu kadar özensiz, basmakalıp olmamalı.
Ayıptır...
Kırmızılı olanı gibi, albenisiz, sıradan, sıkıcı bir forma idi Belarus’daki.
Ve...
Bu bizi bağlıyor, beni de...
Bu kadar zevksiz miyiz?
***
Belarus’taki bayiler toplantısında, Anadolu Hayat acenteleri müdürlerine karşı oynuyor gibiydi kılığımız kıyafetimiz... (Anadolu Hayat nerden aklıma geldiyse?)
Maçı yorumlayan arkadaşımız da etkilenmiş görüntüden.
“Futbolu biliyor” dedi bir futbolcumuz için.
Kastettiği adam Fransa liginde bilmem kaç golle oynuyor.
İlk 11 futbolcusu.
Milli takıma çağrılmış.
***
Hasar müdürünü yorumluyor sanki.
***
Şık, çok şık formaların olacağı bir turnuvaya gidiyoruz.
16 takımdan biriyiz.
Göz önündeyiz.
Değerliyiz.
Üretici firmaya formayı yeniden dizayn ettirmenin tam zamanı.
Ya da yeni bir üretici firma...
O da olmazsa Merter’e.
Her köşe başında bundan iyisini dikerler...
Fenerbahçe medyadaki ‘anonscuların’ isimlerini niye açıkla-ya-mıyor?
21 Mayıs 2010
'Süper Çöplük'ten nemalanan süper yorumcular, süper başkanlar
14 Mayıs 2010
Ankaragücü ve Trabzon Fenerbahçe'ye yatacak mı, dükkanı kapatalım mı?
7 Mayıs 2010
Galatasaray Liseli olunca insan hakları, 'Jbüşüst liseli' olunca hayvan hakları mı?
30 Nisan 2010