Aşağılık kompleksli bir sürü adam var aramızda.
Yunanistan’ı ve şampiyonu olduğu Avrupa'nın futbolunu bu kadar 'ezik' yorumlamanın başka bir sebebi olamaz.
***
Avrupa’da üst seviye liglerde ve takımlarda oynayan futbolcular milli takımlarında yerlerde sürünüyor. Yorgunlar, doymuşlar.
Sanki.
Takımları da sürünüyor.
Meydan ‘açlara’ kalıyor. Komşunun sırrı buydu.
Bence...
***
Komşu, şampiyon olduğunda "Bu, Avrupa futbolunun sorunu, bana ne" dedim.
Hatırlarsınız.
Yunanistan maçları benim için vakitsizlikten yapamadığım ev işlerini yaptığım 90 dakikalardı.
Bir keresinde tam hücuma çıkarlarken 'bi koşu' bahçeye çıkıp benim klasik Range'in tavanına pasta bile yapmıştım.
Döndüğümde ancak orta sahaya gelmişlerdi.
Avrupa Futbolu'nun şampiyonu buydu...
***
Şu bizim yarı final 11'ine bakın...
Bu ülkeden bu 11 gibi 11 tane 11 daha çıkar.
Bu da bence...
Herhangi bir 11'di Almanya karşısındaki.
“Hangi 11 çıkmaması gerekir?” dendiğinde, akla gelen ilk 11'di belki.
O 11'le çıktık.
Bu 11'in daha handikaplısı da 10 kişi çıkmak herhalde.
Mesela...
Şampiyon Yunanistan'ın bir 11'i var, o 11'le oynuyor.
Hala...
Mesela finalist Almanya'nın da...
***
Her 11'in dışında kalan önemli futbolcularımız var.
Her 18'in dışında kalan da...
Hatta 23'ün dışında kalan da...
Bu 23'ün dışında kalanlara bakın.
Yıldıray, Halil, Kaş...
Onların dışında kalanlar arasında bile kimler var kimler.
Mesela Topuz, Tekke vesaire...
Vesairesi de mesela Şaş, Karan filan...
Ben filan değil.
Bu kadar çok sayıda yetenekli futbolcu hangi ülkede var?
***
Basketbol milli takımımız için “en acaipine 40 atar, en acaipinden de 40 yer” dediğimde 2000'li yılların başıydı.
Bunlar da böyle.
Türkiye Avrupa şampiyonu olsa da şaşırmayız,
İlk turda gol atamadan elense de...
***
Herkes sağlamken, ilk 11'de oynayabilen Fransa liginin yıldızlarından birini, 13 kişi kalmışken bile ilk 11'de oynatmama lüksü olan bir takımız biz.
***
Terim cüretkar biri...
Cüret ediyor her şeye.
Bu yüzden imkansız gibi gözüken başarıların arkasında hep var.
Mesela Denizli de cüretkardı.
***
Terim'in eleştirilen İngilizce'si ile bir İngiliz rahatlığında ingilizce
konuşması da bu yüzden.
Floransa'daki ilk gününde de ana baba Toscanalı bir Toscana'lı
havasıyla İtalyanca konuşmasının sebebi de bu.
***
Şampiyonluk aklına ilk Yunanistan şampiyon olduğunda girdi.
Bu da bence...
Onları evinde yine herhangi bir 11'le o şampiyon 11'i 4-1 yenince iyice inandı.
O günkü 11 ayarında da 11 tane 11 çıkardı bizden.
"Her şey 1-4'le başlamıştı(Mallorca-Galatasaray)" demesi, Rehhagel'i kıskandığını söylemesi, “kulüp takımıyla oldum ama Milli Takım'la olamadım" demesinin sebebi bu.
O zamandan beri kafasında Avrupa Şampiyonluğu var...
***
Bu şampiyonluğa böyle cüret etti.
Önce ekibini inandırdı. Sonra futbolcularını...
Bu 11'le Almanlar’ı ezmesinin sebebi de bu...
Hikayenin özü de...
Gerisi de hikaye...
***
Bu arada...
13 kişi kaldığımızda bile 11’i bilen bir kişi çıkmamasının adını da siz koyun.
***
Türkiye'nin haddini bilmeyen insanlara ihtiyacı var.
“Hata yapmayacak kadar zavallı biri değilim ” demiş adam, bilirsiniz.
Kim mi?
Önemli mi?
“Ben dedim” diyelim.
Ukala, kendini beğenmiş, egosu yüksek insanlara ihtiyacı var ülkenin..
Bu da başka bir yazı konusu.
***
Ve...
Bu bir ‘son’.
Üstelik ‘mutlu son’.
Hasan Doğan hocayı kalmaya razı ederse iyilik değil kötülük eder ona.
Bu yarı finalden daha iyi bir final olmaz onun için bir daha.
Bu da bence tabii...
Gitmeli.
Bu ülkenin dışında herhangi bir yere.
Her teknik direktörün kovulmak için beklediği Milan için bile
“kovuldu” diyenler Milli takımdan da kovulmasını bekliyorlardı.
Sahnedeki rolleri sadece başroldekinden rol çalmak olan bazı medya yıldızları, hocanın bu başarısından sinirleri bozulmuş bir şekilde, yine onun 'kovulmasını 'bekleyecekler.
Onların onu beklediğini bilmesi onun sinirlerini bozacak.
Kısır bir döngü bu.
***
Onlarda bu yara onda bu acı varken...
Veya tam tersi...
Veya her neyse...
Yürümez bu ilişki.
***
Terim ,Candan'ın şarkısındaki gibi yeniden doğdu.
Bu defa doğru yere doğru adamlarla gitse bari.
***
Ve...
Terim'i cok eskiden tanırım, dostuzdur.
Severiz birbirimizi.
Hepsi bu.
Ne ararız.
Ne görüşürüz.
Ne de karşılaşırız hatta.
Ne bir yemek ne bir kahve...
***
Sadede gelelim...
Ben, o dünlerde öyle demişim...
Terim de böyle demiş...
İkimiz de aynı şeyi demişiz.
Öyle veya böyle...
Ve...
Aklın yolu bir.
***
Deliysek de aptal değiliz.
Nokta.
Euro 2008’de kendi parasıyla fondü yiyen var mı?
“Euro 2008'e kendi parasıyla giden gazeteci var mı?” diye sordum geçen hafta.
Çalıştığı medya kuruluşlarının görevli olarak gönderdikleri bu
konunun dışındaydı tabii.
Basit bir sualdi.
Çıt çıkmadı kimseden.
Medya sitelerinde de pek yer bulmadı bu soru.
Normal.
Bazı sitelerin yöneticileri de sponsor gezilerindeydiler.
***
Bir kişi mail attı.
Sadece bir kişi.
Ankara-Hürriyet'in spor muhabiri eski Milliyet'çi Atilla Türker.
3'ünde gitmiş 18'inde dönmüş, 3.000 dolar harcamış.
***
Bugün iki soru daha.
Bunlar daha da basit.
Her giden fondü yemiş.
Yedirmişler.
Belli.
Okuduk köşelerinde.
Hepsi fondünün ne olduğunu nasıl yapıldığını yazdı.
Biri anlatmış onlara.
Bu da belli.
Kaç para olduğunu yazan bir kişi yoktu.
Onlar gibi yazarak ödeme şansımız yok.
Merak ediyoruz.
Kaç para bir fondü?
Ve...
EURO 2008 'de, görevli olarak kurumları tarafından gönderilenler hariç ,kendi parasıyla fondü yiyen bir gazeteci var mı?
Fenerbahçe medyadaki ‘anonscuların’ isimlerini niye açıkla-ya-mıyor?
21 Mayıs 2010
'Süper Çöplük'ten nemalanan süper yorumcular, süper başkanlar
14 Mayıs 2010
Ankaragücü ve Trabzon Fenerbahçe'ye yatacak mı, dükkanı kapatalım mı?
7 Mayıs 2010
Galatasaray Liseli olunca insan hakları, 'Jbüşüst liseli' olunca hayvan hakları mı?
30 Nisan 2010