Üç Büyükler, yine bir arada
Sonunda bu da oldu… Yurt içinde 60 yılı aşan şampiyonluk rekabeti, inişli-çıkışlı heyecanıyla, coşkusu ve hayal kırıklığıyla Avrupa’ya da taşındı. Evet, Üç Büyükler dediğimiz futbolumuzun anlı-şanlı “ekabir”leri, şimdi UEFA Avrupa Ligi’nde birlikte mücadele edecekler. Fikstürdeki 8’er maç tamamlandıktan sonra eleme aşamasına gelindiğinde, o aşamada ilerledikçe birbirlerinden ya kopacaklar, ya da finalde “kenetlenerek” bir Türk yılı yaşatacaklar. Olur mu? Olur. Yeni statü buna uygun hale getirildi.
Takımlar 8’er maç yapacak. Tek devreli lig usulü… Rövanş karşılaşması yok.
Avrupa organizasyonlarını dikkatle izleyen arkadaşlarımın anlattığına göre dişli ve güçlü takımların yanı sıra dişe göre, güç tartısında eşit statüde daha çok takım var. Özellikle bizimkilerin boyuna ve kadro derinliğine göre bu hesabı yaptığımızda 36 takımlı başlangıç pozisyonundan sonra 12 takım elenerek evine dönerken, son 16 için bildiğimiz play-off sistemine yakın bir uygulamaya geçiliyor. Grup maçlarından sonra oluşan sıralamada ilk 8 bekleyecek… 9-24,10-23 gibi play-off eşleşmelerindeki 16 takım rövanşlı eleme maçlarına çıkacaklar. Kazanan 8 takım, bekleyen ilk sekizle eşleşerek son 16’yı oluşturacak. Çeyrek final, yarı final turları ve finalistler işte bu elemelerden sonra belli olacak.
UEFA yetkilileri kulüplerin özellikle iç sahada oynayacakları maçlardan büyük tribün gelirleri elde edeceklerini düşünüyor. İlk 8 maçta 8-9 puanın son 12’ye takılıp düşmemek için yeterli olacağını söyleyenler de var. Bizimkiler ikişer maçlı eleme turlarında birbirlerine düşerse, tribün gelirlerindeki beklentiyi gerçekleştirebilirler.
Kıtasal futbol turnuvalarının daha çok seyredildiği ve izlenme rekorlarının kırıldığı bir gerçektir. Ne var ki futbolun giderek bir “tv oyunu” haline dönüştüğünü de görmek, oyundaki olumsuz etkileri ayıklamak da gerekli. Arsene Wenger gibi bir üst akıl da sanırım bunu görüyordur.…
Ve bizimkiler… Açık görünen gerçek, üçü de çok güçlenerek sezona başladı. Oyun sistemlerinde ve takımca form istatistiklerinde eksikleri olabilir. Bu Avrupa Ligi, işte o tamamlamayı çabuklaştırabilir.
Galatasaray-PAOK, Fenerbahçe-Union Saint Gilloise, Ajax -Beşiktaş maçlarının skorlar kadar bizimkilere takımca kalite ve form düzeyi yaratmasını da bekliyoruz. Haydi bakalım yeni eğlencemiz kutlu olsun, taraftarlarımız mutlu olsun. Bol şans diliyoruz.
MUS..MUS…MUSLERA!
Yedi şampiyonluk, dört Türkiye Kupası, altı Süper Kupa sahibi Galatasaray Kaptanı Fernando Muslera, yine gösterdi kendini. Kadıköy’deki 3-1’lik derbi galibiyetinden sonra kimi ağlayan hüzünlü Fenerbahçeli futbolcuları dikkate alarak kendi takım arkadaşlarını sakin ve ılımlı kutlama ile sınırladı. Rakip takımı tahrik etmek isteyen bazı rakip oyuncuları görmezden geldiler.
Uruguay futbolunda 3M’ler diye tarih olan (Maspoli,Mazurkiewich,Muslera) bir kahraman o. Saraçoğlu stadındaki olgun ve örnek hali elbette ona çok yakıştı. Aynı biçimde geçen yıl Beşiktaşlı Aboubakar’ı da tutarak kale direğine çarpmaktan kurtarmıştı. Ligdeki hemen her maçtan sonra rakip kalecileri iyi dileklerle uğurlaması, onlara usta önerileri vermesi de unutulmamalı. Young Boys maçında attığı golü kutlayan rakip oyuncuya tekme atması hiç hoş değil, kocaman bir ayıptı. İşte o yakışmayan hareketin ilk hesabı PAOK maçındaki cezayla görülmeye başlanacak. Yakıştı mı be güzel adam!