Şiddet, kültür olamaz!
Dört Büyükler’in bir çok deplasmanında konuk taraftar grupları biletlerini en uygun biçimde aldıklar halde havaalanlarından, ya da oto yollardan statlara ulaşmaya çalışırken “kontrol” aramasına tabi tutuluyor. Kimlikler, biletler kontrol edildikten sonra otobüslerin içinde bekletiliyorlar. Bu kötü muameleye karşı o sırada çaresizler. Hiçbir alternatifleri yok. Kendilerini “tutuklu” hissedip depresyona girenler oluyor.
Her neyse… Sonunda statlara ulaşıp giriş kapılarına yöneliyorlar. Kapıların çoğu kapalı. Dört kapıdan ikisi, bazen sadece biri açılıyor. Doğal olarak yığın ve kuyruk oluşuyor. İhtiyaçlarını gideremeyen, giriş yapamayan öfkeli gruplarla ev sahibi kulüp yönetici ve çalışanları sert tartışmalara giriyorlar. O arada polis kendini gösteriyor.
Fenerbahçe Başkanı Ali Koç, durumu öğrendikten sonra doğal olarak “müdahil” oluyor. Maç sürerken sahaya girip kale arkasındaki taraftar grubuna ulaşmaya çalışıyor.İşte tam da o sırada, Ali Koç, görevli polisler, korumaları ve ev sahibi kulüp temsilcisinden oluşan küçük grubun, kurnaz ve uyanık katılımlarla kalabalıklaştığını görüyoruz. Bunlar “akredite” görevliler. Fatih Özkan adlı görevli (!) arkadan yetişip Ali Koç’u iterek yere düşürüyor. O sırada ağzından çıkan sözcükleri, umarım duyanlar vardır. Umarım unutmazlar.Olay sonrası tanık olduklarımız, utancımızı büyütecek gelişmelerle dolu.
Değerli dostum, Göztepe Onursal Başkanı Mehmet Sepil, “Gerekirse özür dileyebileceklerini” ifade ediyor. Senin kulübünün akredite ettiği adam, resmen suç işliyor, sen 24 saat bekledikten sonra değerlendirme yapacağını ve “gerekirse” özür dileyeceğini söylüyorsun.
Benim tanıdığım Mehmet Sepil’e hiç de yakışmayan bir tutum… Ali Koç’a geçmiş olsun demiyor, gerekirse özür beyan edeceğini söylüyor. Yoksa sen de popülizme mi teslim oldun Sevgili arkadaşım?TFF ve Göztepe kulübü, yayınladıkları bildirilerde Ali Koç’un sahaya girişinin “kabul edilemez” olduğunu öne sürüyor. Doğru ama Ali Koç’un itilmesi gibi “şiddet” ortada dururken, bildiriye stat içi sınırlamalarla başlamak pek tutarlı değil.
Hemen her spor dalında, en çok da futbolda “şiddet” alışılmış, normal karşılanan olaylardan sayılıyor. Suçluya karşı kamu otoritesinin yeterince refleks göstermediğini anlıyoruz.Atalarımız bize “değerli miras” olarak “şiddeti değil”, konukseverlik kültürünü öğretti. Biliyorum, Fatih Özkan şimdi “kahraman gibi” hava atacak ve omuzu sıvazlanacaktır. Şiddeti yüceltip “değer” olarak kabul edeceklerdir. Hayır, şiddet kültür olamaz!
Kastamonu kampında boks-judo kavgası
Paris 2024’de “altınsız” ve “yetersiz” madalya sonuçlarının arkasında bir çok gerçek var. Onlardan biri de Kastamonu kampında yaşanmış…
Oyunların başlamasına 10 gün kala (15/16 Temmuz) 5 kadın boksörümüz, teknik ekiple birlikte Kastamonu tesislerinde kampa girmiş… Sabahleyin, daha günaydın demeden, gürültüyle uyanmış kızlar… Judoculardan oluşan kadınlı- erkekli 60 kişilik bir grup da “olimpiyat hazırlığı” için kampa girmişler.
Şaşırmışlar ama, konuşmaya zaman bulamadan ölesiye yorucu antrenmanlara başlamışlar. Kadın boksörlerimiz ayakta duramaz halde yemekhaneye ulaştıklarında 30’ar kişilik kuyrukların arkasında beklemek zorunda kalmışlar. Boks Milli Takımı antrenörleri, sporcularının sükunet, sessizlik ve konsantrasyona ihtiyacı olduğunu öne sürerek judocuların plansız programsız kampı terk etmesini istemişler. Sert tartışmalar çıkmış. O tartışmalarda silah çekildiği de söyleniyor. Spor Hizmetleri Genel Müdürlüğü özel bir ekiple olay yerinde incelemeler yapmış ve dosyayı açmış. Sonucunu bekliyoruz.