Arda Kardeşler özelinde…
Galatasaray, Beşiktaş’ı hak ederek yendi ve ligin tek yenilmeyeni olarak ayakta kaldı. Oynanan futbol keyif verdi mi? Hayır… Çünkü bu sezon daha keyifli maçlar izledik.
Hakem Arda Kardeşler de kararlarıyla her iki takımın şikayetine hedef oldu.
Vermediği penaltı, göstermediği sarı ve kırmızı kartlar var. Her iki takım da mağduriyetle ses yükseltiyorlar.
Kendi adıma Kardeşler’in gördüklerini çaldığını, bazı pozisyonlarda da VAR tarafından uyarılmadığını düşünüyorum.
Dün FIFA kokartlı eski hakem dostlarımdan biriyle konuştum. Arda Kardeşler ve tüm hakemler için şunları söyledi: “Hakem atamaları yapılırken performans, atletik yeterlilik, form durumuna bakılmaksızın başka şeyler önem kazanıyor. Bunlardan en önemlisi, hakemlerin yeniden TFFHG Derneği’ne dönerek üyeliklerini yenilemeleri. Bazı maçlarda bazı hataları zinhar yapmamaları isteniyor. FIFA kokartlı hakemlerimizin Süper Lig ve Avrupa performanslarına bakıldığında yurt içindeki baskının olumsuz etkilerini görebilirsiniz.
MHK Başkan Yardımcısı Ahmet Şahin, atamaları yapan ve performansları değerlendiren en yetkili üye. Onu tanımıyorum. Hakkında olumlu/olumsuz kanaat sahibi değilim. Ama gündemdeki şikayetler doğrudan onu ilgilendiriyor. Kamuoyuna açıklama yaparsa iyi olur.
Biraz gurur bize yeter!
Hepimize kutlu olsun. Cumhuriyetimiz, ikinci yüz yılına girerken heyecan, coşku, kaygı, sevinç, çatışma, çekişme, tartışma ve atışmalarla hepimize farklı roller oynatarak muhteşem bir senaryoyu gerçekleştiriyor.
Film değil, tarihi kurguluyoruz. Ölümsüz bir ulusun yazdığı ve yaşadığı, sonsuza uzanan tarihi.
Genç bir ülkeyiz. Nüfusumuz 100 milyona yelken açmış durumda.
Üretimi artırarak yeni pazarlar keşfedip ihracat maratonlarında koşan işçilerimiz ve iş adamlarımız adamlarımız var.
Dünya pazarlarında adı söylendiğinde sadece kendini değil, alanındaki tüm ürünleri temsil eden markalar da bizde.
Ekmekten öyküye, tarladan türküye, düğünden cenazeye uzanan toplumsal hayatı yaşıyoruz. Nazım’dan Necip Fazıl’a, Yahya Kemal’den Ümit Yaşar’a, Gülten Akın’dan Lale Müldür’e popüler kültürümüz her geçen yıl yeni şairlerle genişliyor, derinleşiyor… Yaşar Kemal’den Orhan Pamuk’a ulaşıncaya kadar yüzlerce edebiyatçı yetiştirmişiz.
Nobel ödüllerinde üçüncüyü yakalamışız.
Üç ayrı ödül demek istiyorum. Üçüncülük değil. Üçüncülük, biliyorsunuz Dünya Kupası 2002’de futbolcularımız tarafından kazanıldı. İki yıl öncesinde de Galatasarayımızın getirdiği bir UEFA Kupası var.
Olimpiyat Oyunları’nda altın madalyayı özledik. Tüm zamanların madalya listelerinde ilk 20’de olmalıyız. Paris 2024’ü 64. sırada bitirdik. Sporda köklü radikal değişimlere ihtiyacımız var. Yüksek rekabeti yönetecek mentorlar ve antrenörlerimiz olmalı.
Kulüplerimiz borçtan kurtulamıyor. Yerli-yabancı oyuncu transferlerinde Euro cinsinden yüz milyonlarca döviz harcıyor, sponsorlarla anlaşma yaparken bir yandan da devletin kapsını çalıp kaynak tahsisi, kredi, yapılandırma, vergi iadesi gibi ayrıcalıklar istiyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti, henüz birinci yaşını kutlamaya hazırlanırken Paris 1924’e ilk sporcularını gönderdi. Kafile Başkanı Ali Sami Yen ile yardımcısı Burhan Felek şilepte yer yatağında uyurken, az sayıdaki ranza rahat etsinler diye sporcularımıza tahsis edildi.
Şimdi her alandaki evlatlarımıza bakacak olursak…
En yetenekli sporculara sahibiz. Bazısı yüz milyonlarca dolar kazanacak bir değere ulaşmış. Ama çok azı gereği gibi bir adanmışlıkla kariyer mücadelesi veriyor. Çoğunlukla hakemden, yöneticiden, medyadan şikayetçiler… Sürekli haklarının yendiğini, hak ettikleri ücreti alamadıklarını, takdir edilmediklerini ileri sürerek kırılgan portreler oluşturuyorlar.
Yeteneğin yanı sıra şımarıklık yapanlar da bizde… Sürekli korunma ve kollanma istiyorlar. Pek azı özgür ve bağımsız bir kariyer anlayışı ile hedeflerine ulaşmaya çalışıyor.
Güreş, halter, taekwando, okçuluk ve boks dışında olimpiyat şampiyonu çıkaramadık. Atletizmde doya doya alkışladığımız şampiyonumuz yok.
Yine de seviyoruz bu şımarıkları. Büyük ailemizin en kaprisli, en huysuz yaramazları onlar. Ama bize en çok umut veren, ortak mutluluklar yaşatan ya da ağlatan da onlar.
Haydi o zaman… Ayağa kalkın arkadaşlar… Koşun, coşun, eğlendirin bizleri. Yorgunluğumuza iyi gelirsiniz. Gönlümüzü alsanız mutlu oluruz. Tamam fazlası sizin olsun, bize gurur getirin yeter! Öyle ya da böyle sizin için ağlamaya da hazırız yani!