Bir Galatasaray-Trabzonspor karşılaşması daha gelip çatınca, 1998–1999 sezonunun 12.haftasında Ali Sami Yen’de Trabzonspor’un Galatasaray’ı (3-5) yendiği maç ve o gün başımıza gelenler düşer aklıma. Bu vesileyle hem o günü hatırlatalım hem de okuyacağınız hikayeyle hafta sonunuza neşe katalım istedik.
**
Zeytinburnu’nun bazı sokakları birbirine çok benzer. Adımladığınız caddelerde ilginizi çeken gecekonduların arasında gözünüze ilişen yüksek katlı binalara, daha doğrusu önünüze değil de gökyüzüne bakarak yürürseniz, geri dönüşünüz öyle muhteşem olur ki; soluğu ya tren istasyonunda ya deniz kıyısında ya da başkalarının evinde alırsınız benim gibi…
**
Mahalle büyüklerimizden Hayri Cebitürk, kahvehaneden çıkarken gür bir sesle bağırdı: “Maçı beraber izleyelim” Arkadaşlarla koyu muhabbete dalan bendeniz, kafamı “Olur” anlamında sallayıp, onayladım. İşaretimden ikna olmamış olacak ki, durumun ne kadar önem taşıdığını ifade etmek için ani bir manevrayla geri döndü, kapının ağzına kadar yürüdü, işaret parmağını bir sarkaç gibi öne ve arkaya sallayarak tekrar uyardı: “ Mutlaka gel, bekliyorum ha…!”
Çaylak garson...!
Hayri ağabeyin evi üç katlıydı… Aile efradı bayağı kalabalıktı. O aileyle birlikte maç izlemek, yetişkin çocukları ve torunlarıyla futbol muhabbetleri yapmak ayrı bir keyifti. Hele Trabzonspor’un galip geldiği haftalar aldığımız keyif sezonluk yaz tatiline bedeldi… Büyüğümüzden talimatı almıştık ama arkadaşlardan gerekli izini alamadık.
** Maç saati geldi çattı. Masaların etrafında cirit atan, bıyığı, sakalı yeni çıkmaya başlayan garson, omzunda taşıdığı havluya bir yandan ellerini siliyor diğer yandan ayağına basılmış bataklık kurbağasını taklit edercesine “Gündüz çaylar Rize’den, akşam goller cim-bom’dan” diye bağırırken sesi adeta Veliefendi hipodromundan duyuluyordu! Küçük bir yaratıktan bu kadar güçlü bir ses!
** Çay ocağında kıs kıs gülen Galatasaraylı nam-ı diğer pire Mehmet de kuyumcu dikkatiyle bizleri izliyordu; zira hafta boyu, hafta sonu oynanacak derbi hakkında yorumlar yapılmış, merak edilen sorular cevaplanmıştı; tahminlerimize kimsenin itirazı olmamıştı... Anlaşılan; çaylak garson kahvedeki kalabalıktan kuvvet almış olacak ki, fanatikliği bendenize olan saygısını bastırmıştı!
Trabzonspor rüzgâr gibi başladı…
Beden kahvehanede, kulak dışarıda ama… Beklenen ses, haber çok geçmeden kahvehaneye giriş yapar… Maçı yan tarafta bir yerlerde izleyen 16 yaşlarındaki Fenerbahçeli çocuk müjdeyi verir: - Trabzonspor rüzgâr gibi başladı; 0-1… O gün herkes Trabzonsporlu olmuş meğer! Zira “Golll” sesi o yüzden gür geliyordu…
** Aynı çocuk birkaç dakika sonra Denizli horozu gibi ötmeye başladı “Trabzonspor ikilediiiiii…!” İçimden bir ses: “Haydi yavrum sen de ikile… ” Ve kendimi dışarıya attım…
Kapı aç karga yavrusu gibi gıcırdadı!
Ardı ardına “Gooollll…” sesleri kesilmeden yağmur gibi devam ediyor… Ben ise gideceğim mahalleyi evin kapı numaralarına çöpleri didikleyen karga dikkatiyle bakıyorum! Bahçeli bir evin kapısından içeri daldım. Boyası dökülmeye yüz tutan yağsız demir kapı aç karga yavrusu gibi gıcırdadı! Bahçedeki ağaçlar yapraklarını tembel tembel sallarken “Hele şükür buldum” deyip sevindiğimde, kendimi avuttuğumu nerden bilebilirdim!
** Zile bastım. Kapı açılmıyor, bekliyorum. “Gooolll…” sesleri arasında saniyeler dakika gibi geliyor, zaman geçmek bilmiyor!
Açılsın şu kapı artık…
Nihayet kapı açılır…
Karşımda bir hanımefendi, kaşlarını çattı, mahkeme kâtibi gibi ciddileşti!
Sorgusuz sualsiz ayakkabılarımın bağcıklarını çözdüm, gacır gucur açılan kapıdan iskelet gibi içeriye daldım… Kapıdan gelen ses bu zavallı iskeletin eklem yerlerinden geliyor gibiydi! Ve salonun tam ortasındayım…
Başka bir eve gitmişiz…
Kafamı kaldırdım, duvarlara baştan aşağı süzdüm, odalara göz gezdirdim. Kimsecikler yok, sarmal kabuğu kırılmış salyangoz gibi çaresizdim.
Öyle ya nerede bu millet?
** Kapıyı açan hanımefendi kapı ağzında afallamış hala bana bakıyor, vaziyeti kafasının içinde çözümlemeye çalışıyordu; bu adam da kim, ne yapıyor, burada ne işi var? Aklım maçta ve milletin maçı nerede izlediğiydi? O da ne? Tam karşımda, evet tam karşımda dev gibi bir adam odadan çıkmış, kapının açtığı boşluğu dolduran vücuduyla, gözleri yerinden fırlayacakmış gibi bakıyordu.
** Baltayı taşa vurmuştuk! (Allah yardımcımız olsun!)
Arka sokaktaki bir eve girmişiz meğer! Uykusunu böldüğümüz beyaz fanilalı koca vücudun sahibi, kendine gelebilmesi hareketler yapıyor, arada bir esniyordu... Ağzında vaktinden önce çürümeye yüz tutmuş dişleri dahi görünüyordu! “ Hayırdır hemşerim?” sorusu, boş bir apartman dairesinin bodrum katından geliyormuşçasına yankı yapıyordu! Cevabımız istem dışı, özür dilerim bakışı ifademden sonra: - Maçı izlemeye geldim… Maç kaç kaç?
Bekleme, kaç kaç…!
Aldığım cevabı hatırlamıyorum, fakat karşımdaki adamın gözlerinin şimşek gibi çaktığını, bir o yana, bir bu yana döndüğünü, kendi kendime “fazla beklemenin anlamı yok, kaç kaç…!” dediğim gün, dün gibi aklımdadır… Doksan derece, evet doksan derece öyle bir dönüş yaptım ki, o dönüş/ o kaçış bendeniz için bir daha asla kıramayacağım bir rekor olmuştur sanırım! Trabzonspor’un önde olduğu duyumları bizi öyle havaya sokmuş ki, kendimi her yere girecek kadar özgür ve hafif hissetmiş, girilmesi yasak yerlere dalmıştım…
** Sonunda Hayri ağabeyin evini bulduk zor da olsa… Yüzümdeki teri ve kızarıklığı görenler “Hayırdır, ne oldu?” diye sorsalar da niçin geciktiğimi maçın devre arasında anlatarak, tabir caizse yiyeceğimiz olası fırçanın da önüne böylelikle geçmiş olduk! Trabzonspor’un Galatasaray’ı farklı yendiği gün (3-5) atılan her golden sonra Trabzonsporlu ailenin mutluluğuna tanıklık ettik o gün… Zaman zaman havada yapılan “çak… çak… çak…” lara ellerimizle eşlik ettik…
Evde benim gibi misafir olan Galatasaraylı dostların maç sonu Trabzonsporlu aileyi ve bizleri tebrik etmesi günün en güzel sahneleriydi… Özür diledim! Maç esnasında yanlışlıkla gittiğim eve “Maç kaç kaç?” diye sorduğum evin reisine, maç sonrası Hayri ağabey ile gidip özrümüzü diledik. O gün yaşadığım sıkıntıyı bir de bana sorun!
Trabzonspor ile Galatasaray her karşılaştığında aklıma gelir, yolumu şaşırıp hiç tanımadığımı bir ailenin evine daldığım gün!
Bitirirken…
Yıl 2023 Zeytinburnu çok değişmiş, bahçeli evler tarihe karışmış. Hayri ağabeyimiz? Yıllar evvel aramızdan ayrıldı, ruhu şad, mekânı cennet olsun… Bir derbi maçı öncesi böylelikle onu da yad etmiş olduk…
**
Dip not:
Gazetem Milliyet de sekiz golün atıldığı karşılaşmayı ‘Trabzon aslan gibi’ diyerek okurlarıyla paylaşmıştı…