29.08.2020 - 09:02 | Son Güncellenme:
Kıvanç El
Türkiye-Yunanistan arasında uzun yıllardır özellikle Ege’de ve son dönemde de Doğu Akdeniz’de yaşanan gerginliklerde Türkiye’nin diplomatik çabaları karşılıksız kaldı. Bugüne kadar üç büyük krizi atlatan iki ülke dördüncü kriz ile karşı karşıya. Uzmanlar krizin ana unsurunun Yunanistan’dan kaynaklandığını vurgularken, “Türkiye hep reaksiyon veren taraf oldu” yorumunu yaptılar.
Türkiye ile Yunanistan arasında son dönem yaşanan gerilim, gözleri geçmişte yaşanan krizlere çevirdi. Atatürk ve Venizelos döneminin ardından iki ülke arasında on yıllardır devam eden gerginliklerin arkasında Yunanistan’ın, Türkiye’yi Anadolu’ya sıkıştırma hedefi yatıyor. Türkiye buna hiçbir zaman izin vermezken, gerginlikleri de hep diyalog ve diplomasi ile çözmekten yana oldu. Türkiye’nin bu tavrına karşılık Yunanistan’ın on yılların krizini sürekli “kaşıyan” tavrına ilişkin uzmanlar Milliyet’e şu değerlendirmeyi yaptı:
‘Sonunda hep barış oldu’
Prof. Dr. Sezai Enis Tulça (Galatasaray Üniversitesi Uluslararası İlişkiler): Yunanistan genel siyaseti adaların imkanı, coğrafi imkan ile Türkiye’yi kıtasına hapsetmektir. 3 mil idi kıta sahanlığı 6 mile çıkardı... “12 mile çıkarabilirim” söylemini hep kullanıyorlar. Yunanistan’ın menfaati ne olabilir? Kilisenin rolü var, eğitimin rolü var, kafalarında her zaman İstiklal Savaşı sonucu var. Kıbrıs’taki kaybı ciddi anlamda sorun olarak görüyorlar... 1 Ocak 1981’de AB’ye girişi ile Yunanlar, Türk-Yunan meselelerini özellikle de son 20 yılda AB-Türkiye konusu gibi Brüksel’in sahasına çekmeye çalıştılar. Biz ise BM nezdinde çözüm aradık. Son dönemde krize Doğu Akdeniz de dahil oldu. Mısır, BAE gibi aktörler devreye girdi. “Düşmanınım düşmanı benim dostumdur” politikası ile Yunanistan ilk defa askeri kartını da dik tutuyor. Şahsen de tanırım Miçotakis “kaza bile olmasını” arzulamayan, diyaloğu tercih eden bir siyasi lider. Ama dengeler, gördüğü baskı, askerin ağırlığı var. Her ciddi kriz sonrası bir barış dönemi oldu. Umuyorum ki yine olacak.
‘Mısır ile yeni sayfa’
Cem Gürdeniz: Emekli Tümamiral: Tek amaç Türkiye’nin Anadolu’ya hapsedilmesidir. “Mavi vatan”a sahip çıkılması, “yavru vatan”daki askeri varlığı ve KKTC’nin sürdürülmesi, Türk jeopolitiğinin asli gereksinimleridir. Navtexler, tatbikatlar, sismik araştırma, lisans sahalarında delme büyük mücadelenin taktik cepheleridir. Türkiye 1963 yılından itibaren büyük bir maratona çıkmıştı, önde gitmektedir. Türkiye’nin geri çekilmesi; gelecek kuşakların denizden soyutlanması ve denizin refahından mahrum edilmesi, jeopolitik olarak batıdan ve güneyden kuşatılmasına onay vermektir. Türkiye haklı mücadelede güçlü donanması ve sismik-sondaj filosu ve askeri varlığı ile direniş cephesini hukuk cephesi ile tahkim etmek durumundadır. Libya anlaşması son derece önemlidir. Kuzey Kıbrıs’ta üs kurmamız çok önemlidir. Türk-İtalyan ilişkileri Libya ve Doğu Akdeniz’deki Fransız saldırganlığına karşı denge unsurudur. Türk-İtalyan ilişkileri geliştirilmeli. Türkiye’nin Mısır ile ilişkilerini geliştirmesi ve tarihi bağlarına da bağlı olarak yeni bir sayfa açması da önemli.
‘Adaların yetkisi yok’
Prof. Dr. Selami Kuran (Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi): Türkiye hep krizi başlatan değil reaksiyon veren ülke konumda olmuştur. Ege’de Lozan ile kara suları sınırı 3 mil tespit edildi. Daha sonra 30’lu yıllardan sonra kara suları genişliğini artırma eğilimine geçti, “6 mil uygulayacağım” dedi. Türkiye de karşı reaksiyon verme durumunda kalıyor, 1964’te kara sularını 6 mil olarak ilan etti. Halen bu devam ediyor. Sorunun temelinde 1982 tarihli BM Deniz Hukuku sözleşmesi var, “Kıyı devleti kara sularının genişliğini 12 mile kadar çıkarabilir” denildi. Türkiye 12 mile itiraz etti, sözleşmeye imza koymadı, taraf olmamıştır. Yunanistan bir sınır oluşturmaya çalışıyor, güneye, aşağıya sınırlarını indirmeye çalışıyor. Temel itirazımız bu. Kara ülkelerinin deniz yetkisi vardır, adaların deniz yetkisi yoktur. Türkiye’nin kararları, Uluslararası Adalet Divanı kararlarına, uluslararası hukuka uygundur. Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’de deniz sınırı yoktur ama Türkiye iyi niyetle adım atıyor.
3 kez kontrol altına alındı
1974-1976 Kıta sahanlığı krizi
Kıta sahanlığı konusu Türkiye ve Yunanistan arasında uyuşmazlık düzeyinde ilk kez, Türkiye’nin 18 Ekim 1973 tarihinde Ege Denizi’nde Türk Karasuları dışında ve kıta sahanlığında bulunan alanlarda TPAO’ya 27 adet petrol arama ruhsatı vermesiyle gündeme geldi. Yunan tarafına göre, 1972 yılında kabul etmiş olduğu Cenevre Sözleşmesi gereği, kendisine ait olan adaların deniz yatağında egemenlik hakları bulunmaktaydı. Türkiye tarafından 18 Ekim 1973 tarihinde verilen arama izinleri ise Yunanistan’a ait olan Semadirek, Limni, Midilli, Bozbaba, Sakız, İpsara ve Antipsara adalarının batısında bulunan deniz yataklarının üzerindeydi ve bu durum Yunanistan tarafından kabul edilemez olarak değerlendirilmişti. Türkiye’nin Kıbrıs’a 1974 yılı Temmuz ve Ağustos aylarında yaptığı müdahalenin yarattığı gerginlik ortamından da beslenerek nihayetinde iki ülke arasında bir kriz ortaya çıktı. 6 Ağustos 1976 tarihinde Türkiye’nin Ege Denizi’nde araştırma yapmak üzere MTA SISMIK-I araştırma gemisini görevlendirmesi sonrasında, bu duruma tepki gösteren Yunanistan konuyu BM ve UAD’a taşıdı. 2-11 Kasım 1976 tarihlerinde Bern’de toplanan heyetlerin görüşmeleri sonrasında yayınlanan ve Bern Deklarasyonu ile kriz sonlandırıldı.
1987 Kıta sahanlığı krizi
24 Şubat 1987’de Yunanistan’ın petrol arama ruhsatı verdiği uluslararası şirketler konsorsiyumu Taşoz adasının 10 mil açığında bir petrol rezervi bulduğunu açıkladı ve 28 Mart’ta petrol arama ve sondaj çalışmalarına başlayacağını duyurdu. 27 Şubat’ta Yunan tarafı Bern Anlaşmasını tanımadıklarını duyurdu. Yunanistan’ın arama faaliyetinden 9 gün önce Türkiye 19 Mart 1987’de Piri Reis araştırma gemisini Kuzey Ege’de araştırmalara başlatınca Yunan savaş gemileri tarafından taciz edildi. 25 Mart 1987 tarihinde toplanan MGK’dan Yunanistan’ın Bern Anlaşması’nı ihlal etmesi karşısında, Türkiye’nin de Ege’de ihtilaflı sularda petrol araması kararı alması tavsiyesi çıktı. Aynı gün Bakanlar Kurulu toplanarak TPAO’ya arama izni verdi. 27 Mart’ta Genelkurmay, 28 Mart’ta yani Yunanistan’ın açıkladığı tarihte Sismik-1’in Ege’de olacağı ve müdahale edilmesinin savaş nedeni sayılacağını duyurdu. Aynı gün Yunanistan’dan engel olacağız açıklaması geldi. 28 Mart’ta ABD Büyükelçisi ve NATO Genel Sekreterinin diplomatik girişimleri ve Başbakan Özal’ın açıklamalarıyla kriz kontrol altına alındı. Yunanistan da petrol aramadan vazgeçtiğini duyurdu.
1996 Kardak krizi
Figen Akat isimli Türk bandıralı kargo gemisinin Kardak Kayalıkları’nda karaya oturması sonucu Türk ve Yunan kurtarma ekipleri arasında çıkan anlaşmazlık sonucu diplomatik ve askeri kriz ortaya çıktı. Gemi kendi motoru ile kayalıklardan kurtulurken Yunan tarafı kayalığa bayrak dikti. Türk tarafı da tepki olarak nota gönderdi. Daha sonra 27 Ocak’ta Türk gazeteciler Yunan bayrağını indirip kayalığa Türk bayrağı dikti. Bunun üzerine Yunanistan Ordusu kayalıklara asker çıkarıp kayalıkları denizden abluka altına aldı. Dönemin başbakanı Tansu Çiller, Dışişleri Bakanı Deniz Baykal, Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya bir toplantı yaparken; Deniz Kuvvetlerinin de uluslararası sulara inmesiyle tam bir kriz oluştu. Operasyon ile adaya komandolar tarafından Türk bayrağı dikildi. ABD’nin devreye girmesinin ardından iki ülke askerlerini kayalıklardan çekti, bayraklar da kaldırıldı.
Geldiklerine pişman oldular
Milli Savunma Bakanlığı, Türkiye’nin Navtex ilan ettiği bölgeye yaklaşan Yunanistan’a ait 6 F-16 savaş uçağının bölgeden uzaklaştırıldığını bildirdi. Bakanlığın twitter hesabından yapılan açıklamada, “27 Ağustos 2020 tarihinde Girit Adası’ndan kalkarak GKRY’ye doğru giden ve Navtex ilan edilen bölgeye yaklaşan Yunanistan’a ait 6 adet F-16 uçağı, Hava Kuvvetlerimize ait F-16 uçakları tarafından önleme yapılarak bölgeden uzaklaştırılmıştır” denildi.
Doğu Akdeniz’de deniz eğitimi
Milli Savunma Bakanlığı, Twitter’dan yaptığı açıklamada, “TCG Sancaktar ile açık deniz eğitimlerine katılan Deniz Harp Okulu 3’üncü sınıf öğrencileri, 27 Ağustos 2020 tarihinde Oruç Reis araştırma gemimize refakat eden TCG Gelibolu ve 1 deniz karakol uçağı ile Doğu Akdenizde deniz eğitimleri icra etmiştir” ifadelerini kullandı.