15.11.2021 - 23:43 | Son Güncellenme:
AA
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, "Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti hiçbir zaman yalnız kalmayacak, Kıbrıs Türk davası hiçbir zaman desteksiz kalmayacaktır. Hepimizin gönlü, kalbi, her türlü desteği Kıbrıs Türk davasıyla beraberdir." dedi.
Çelik, parti genel merkezinde, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) toplantısı devam ederken basın toplantısı düzenledi.
Şehitlere Allah'tan rahmet, ailelerine de başsağlığı dileyen Çelik, Diyarbakır annelerinin evlat nöbetinin her zaman gündemlerinde olduğunu belirterek, annelere sevgi ve saygılarını iletti.
Çelik, bugün Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 38'inci yıl dönümü olduğunu hatırlatarak, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne her türlü desteklerinin sürdüğünü ifade etti.
Kıbrıs Türk davası ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin kuruluşunda emeği olan Dr. Fazıl Küçük ve kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ı rahmetle anan Çelik, "Bugünlerde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin kuruluşunun anlamı daha da iyi idrak ediliyor ve daha iyi anlaşılıyor. Rum-Yunan ikilisinin bütün güçlerini kullanarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin hak ve menfaatlerini gasbetme yönündeki saldırgan ve maksimalist davranışları Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin ne kadar haklı bir zemine oturduğunu, Kıbrıs Türk davasının ne kadar önemli bir dava olduğunu bir kere daha gösteriyor." diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın siyasi hayatının her anında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin ve Kıbrıs Türk davasının yanında olduğunu ve bu mücadeleyi sürdürmeye devam ettiğini söyleyen Çelik, "Özellikle son zamanlarda Doğu Akdeniz'de ortaya çıkan ve başka ülkeleri de yanlarına alma gayretiyle Rum-Yunan ikilisinin bu haksız ve hukuksuz siyasetine karşı en güçlü duruşu Cumhurbaşkanımız ve Türkiye ortaya koymaya devam ediyor. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti hiçbir zaman yalnız kalmayacak, Kıbrıs Türk davası hiçbir zaman desteksiz kalmayacaktır." dedi.
Çelik, gönüllerinin ve her türlü desteklerinin Kıbrıs Türk davasıyla beraber olduğunu söyleyerek, şöyle devam etti:
"Geçmişten bugüne ne zaman masaya oturulsa Rum tarafı birtakım kazanımlar elde etme, ondan sonra da masayı bozma, daha sonra tekrar masaya oturmayıysa önceden kaldıkları yerden devam ettirme şeklinde maalesef siyasi bir oyun olarak niteleyebileceğimiz bir şekilde sürdürmüştür. Bundan sonrasında artık neyin nasıl konuşulacağı ve hangi hedefe varılacağı net olmadan hiçbir şekilde bu masaların kurulmasının bir anlamı yoktur. Çünkü bu masaların neticesinde Rum tarafının yalan söyleme, Avrupa Birliğinin de maalesef bu yalan siyasetine 'Rum tarafı Avrupa Birliği üyesi bir ülkedir' diyerekten mahalle dayanışması altında hiçbir ilkeye dayanmayan bir şekilde destek vermesi şeklinde bir oyun devam ediyor. Ne Türkiye Cumhuriyeti'ne Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bu oyunun herhangi bir şekilde tarafı olmayacaktır. Ama dediğimiz gibi net bir şekilde neyin konuşulacağı ve hangi hedefe varmak üzere konuşulacağı şeklinde bir tutum ortaya çıkarsa o değerlendirilecektir."
"Haksız, hukuksuz ve ahlaksız bir tavır"
Bütün Kıbrıs Adası'na ait gaz kaynaklarının sadece Rum tarafı tarafından gasbedilmesi gibi bir tutuma en güçlü şekilde karşı çıktıklarını ifade eden Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bunların ya baştan iki taraf arasında bölüştürülmesi ya da gelirin elde edilmesinin baştan bu şekilde belirlenmesiyle bir mekanizma kurulmasının önemli olduğunu belirttik. Fakat Rum tarafı bir kere daha bu gasp siyasetini sürdürmek, gasp siyasetini daha da geliştirmek için tuttu 'Ben bunların hepsini alırım, bu gelirleri elde ederim, bir gün bir çözüm olursa Türk tarafıyla paylaşırım' gibisinden haksız, hukuksuz ve ahlaksız bir tavır ortaya koydu. Bu da tabii hem Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti tarafından hem de Türkiye Cumhuriyeti tarafından reddedilmiştir, hiçbir zaman da kabul edilmeyecektir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne ve Kıbrıs Türk davasına desteğimizi, bütün kardeşlerimize buradan sevgilerimizi saygılarımızı bir kere daha ifade ediyoruz."
"Haklı mücadelelerine destek vermeye devam edeceğiz"
Ahıska Türkleri'nin içinde bulunduğu şartlar, kültürlerini korumaları ve varlıklarını idame ettirmelerinin parti olarak her zaman gündemlerinde olduğunu dile getiren Çelik, "Acı sürgünün yıl dönümünde bir kere daha hayatını kaybeden canlarımızı rahmetle anıyoruz. Ahıska Türkleri dünyanın her tarafında Türkiye Cumhuriyeti'ne, milletimize gönülden bağlı kardeşlerimizdir. Biz de dünyanın her tarafında ve ülkemiz içerisinde misafir ettiğimiz Ahıska Türkleri ile aynı milletin parçası olmaktan büyük bir sevinç duyduğumuzu bir kere daha ifade ediyoruz. Onların acılarını hiçbir zaman unutmayacağız, haklı mücadelelerine destek vermeye devam edeceğiz." diye konuştu.
Çelik, Birleşmiş Milletler Uluslararası Hukuk Komisyonu üyesi olarak görev yapan Dr. Nilüfer Oral'ın bu göreve yeniden seçildiğini belirterek, "Kendisini tebrik ediyoruz, bu görevde dünya barışı için, hukukun egemenliği için hukuk alanındaki geniş bilgi ve tecrübesiyle daha önemli işlere imza atacağına inanıyoruz." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın eski adıyla Türk Konseyi Zirvesi yeni adıyla Türk Devletler Teşkilatı Zirvesi'nde yaptığı konuşmasının yeni dönemin vizyon belgesi olarak tarihe geçtiğini söyleyen Çelik, buradaki ana temanın Yeşil Teknolojiler ve Dijital Çağda Akıllı Şehirler olduğunu anımsattı.
Bu temanın dünyaya medeni şehirler armağan etmiş Türk dünyası açısından önemli olduğuna işaret eden Çelik, "Hem bu vizyon belgesinin kabul edilmesi hem de yeni isim geleceğe dönük olarak bir kararlılığı ifade ediyor." dedi.
Zirvenin Yassıada'da yapılmasının da önemli bir mesaj içerdiğini belirten Çelik, geçmişte acıların sembolü olan adanın artık Demokrasi ve Özgürlükler Adası olarak bir iradeye dönüştüğünü, burada Türkiye'nin bütün dünyaya vereceği demokrasi, hukuk, dayanışma, kardeşlik ve yeni vizyon toplantılarının yapılacağını söyledi.
AK Parti Genel Başkanvekili Binali Yıldırım'ın Türk Devletleri Teşkilatı Aksakallılar Heyeti Başkanı olarak seçildiğini dile getiren Çelik, "Aksakallılar önemli bir danışma organı olarak icra görevi ortaya koyuyor. Bunun bütün devlet başkanlarının onayıyla seçilmesi de son derece önemlidir. Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği gibi Türkistan coğrafyasının medeniyetin beşiği olan mirasını gelecek nesillere taşımak, yeni donanımlarla güçlendirmek için yapılan çalışmaları biz de parti olarak desteklemeye ve bunlara katkıda bulunmaya devam edeceğiz." diye konuştu.
Paris'te düzenlenen Uluslararası Libya Konferansı'na değinen Çelik, Libya'da barışın ve istikrarın sağlanmasının Libya halkının iradesi ile olması gerektiğine işaret ederek, "Burada asıl istikrarı bozucu Hafter güçleri gibi birtakım istikrarsızlaştırıcı unsurlara verilen desteğin, çeşitli ülkelerin vekalet savaşlarını bu şekilde yürütmesinin Libya'ya verilmiş en büyük zarar olduğunu ifade ediyoruz. Bu zirveye, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin davet edilmesi de bir yanlıştır. Yunanistan'ın, Güney Kıbrıs Rum yönetiminin Libya meselesi ile ne ilgisi vardır? Hangi tarafındalar işin, buraya davet ediliyor?" diye konuştu.
Avrupa Birliğinin (AB) müdahil olduğu bu zirvelerin giderek kalitesinin düştüğünü söyleyen Çelik, bu zirvelerin organizasyonunun başka iç politika sahipleri ile yapılmaya çalışıldığını ve birtakım mahalle dayanışmasını öne çıkartmak için ana temalarının bu şekilde zehirlendiğini gördüklerini dile getirdi.
Çelik, zirveye ilişkin yaptığı değerlendirmelere şöyle devam etti:
"Bu zirvede, Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un 'Türkiye ve Rusya'nın Libya'dan askerlerini çekmesi' şeklindeki çağrısı, doğrusunu söylemek gerekirse, Türkiye açısından bu cümlenin bu şekilde ifade edilmesi bir skandaldır. Türkiye orada bir paramiliter güç olarak bulunmuyor, Türkiye orada fiili bir militan güç olarak da bulunmuyor. Birleşmiş Milletlerin tanıdığı meşru hükümetin daveti üzerine eğitim amacıyla orada bulunmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti'nin buradaki varlığını birtakım paramiliter güçler ile eş tutmak, kasıtlı bir yanlıştır. Fakat burada aynı zamanda da Türkiye'nin muhatap kabul ettiği Birleşmiş Milletler tarafından tanınan, meşru ve resmi yönetimin de birileri tarafından meşru ve resmi görülmediği, Hafter'le eşit bir pozisyonda görüldüğü şeklindeki bir yaklaşımın yeniden gündeme sürüldüğünü görüyoruz. Bunun tabii kabul edilmesi mümkün değildir. Türkiye, askeri danışmanlık ve eğitim desteğini Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilmiş resmi ve yasal hükümetin daveti üzerine gerçekleştirmektedir. Yabancı asker statüsü içerisinde Türkiye'nin değerlendirilmesi kasıtlı bir yanlıştır, bir yalan siyasetidir, kasıtlı bir propagandadır."
Ömer Çelik, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un bütün beyanatlarında Türkiye'yi hedef aldığını belirterek, şöyle konuştu:
"Hafter güçlerinin yaptığı katliamların, ortaya çıkan toplu mezarların arkasında Fransa'nın desteği olduğu açık bir şekilde ortaya serildi. Aynı şekilde Suriye'de hem DEAŞ'a hem PKK'ya dönük olarak Fransız şirketlerinin Fransız istihbaratıyla bağlantılı olarak bu terör örgütlerine destek verdiği şeklindeki davalar, Fransa yargısına taşındı ama buna rağmen Sayın Macron bütün bunlarla uğraşacağına bütün bir Fransız dış politikasını Türkiye karşıtlığına indirgemek gibi bir yanlış içerisine giriyor. Türkiye Fransa ilişkileri köklü ilişkilerdir. Türkiye Fransa arasında bir dış politikada birbirinin rakibi olmak gibi bir tutumu desteklemek yanlıştır."
Fransız yayın organlarında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Afrika'ya ziyaretlerine ilişkin, "Erdoğan'ın Afrika'da ne işi var?" şeklinde rekabet üretilmeye çalışıldığını ifade eden Çelik, "Afrika'yı tapulu mülkü gören, Cumhurbaşkanımızın oraya eşitlik temelinde, eşit ortaklık temelinde gitmesini kendisi için tehdit gören bir zihniyet, baştan aşağı yanlış bir zihniyettir." dedi.
5,1 milyon fidan toprakla buluştu
Ömer Çelik, yanan ormanlık alanların ağaçlandırılması ile ilgili de değerlendirme yaptı. Milli Ağaçlandırma Günü etkinliğinde salgın şartlarını dikkate alarak 81 ilde yaklaşık 1000 lokasyonda, yaklaşık 700 bin vatandaşın katılımıyla 5,1 milyon fidanın bir günde dikildiğini aktaran Çelik, orman alanlarının ihyası çerçevesindeki gündemi takibi sürdüreceklerini söyledi.
Gençleri festivale davet
Çelik, AK Parti Yerel Yönetimler Başkanlığınca 16-21 Kasım'da Başkent Millet Bahçesi'nde gençlere yönelik gençlik ve yerel yönetimler temasıyla düzenlenecek festivale ilişkin de bilgiler verdi.
Festivalin Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın katılımıyla açılacağını belirten Çelik, festivalde 21 Kasım Pazar gününe kadar yüzlerce etkinlik yapılacağını anlattı.
AK Partili belediyelerin toplumun her kesimini ilgilendiren faaliyetlerinin sergileneceğini aktaran Çelik, yarın başlayacak festivale Türkiye'nin her tarafındaki gençleri beklediklerini vurguladı.
"Kuşkusuz herkes bir anda görüşünü değiştirecek diye bir şey yok"
Ömer Çelik, açıklamalarının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu'nu kabulüne ve daha sonrasında Karamollaoğlu'nun açıklamalarına ilişkin soru üzerine Çelik, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın pozitif katkı sağlayacak şekilde, yapıcı eleştiriler çerçevesinde çeşitli kesimler ile buluştuğunu belirterek, "Karamollaoğlu ile buluşması da saatler süren, son derece iyi geçmiş bir buluşma olarak yansıdı." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Karamollaoğlu ile çok eskiden tanıştığını aktaran Çelik, şunları kaydetti:
"Aralarında köklü bir hukuk var. Nitekim Sayın Cumhurbaşkanımızın Saadet Partisi'nde siyaset yapan çok değer verdiği kimseler var. Partimizde arkadaşlarımızın Saadet Partisi'nde çok yakın arkadaşları var, geçmişte siyaset yaptıkları. Dolayısıyla bu istişareler, bu buluşmalar bu açıdan her zaman faydalıdır. Kuşkusuz herkes bir anda görüşünü değiştirecek diye bir şey yok. Sayın Karamollaoğlu da katıldığı yerleri, katılmadığı yerleri ifade etti. Nitekim Sayın Cumhurbaşkanımız da kendisinin eleştirilerine karşı cevaplarını ifade etti. Sayın Cumhurbaşkanımız, ekonomiden dış politikaya kadar kapsamlı bir şekilde kendi siyasi pozisyonunu, partimizin, hükümetin siyasi pozisyonunu net bir şekilde paylaşan bir lider zaten ve hem kıdemi hem tecrübesi açısından da gündemdeki dosyaların en ince ayrıntılarına kadar hakim. Dolayısıyla bu istişareler, bu buluşmalar her zaman faydalıdır, her zaman verimlidir diye değerlendiriyoruz."
Yunanistan'ın Ege'de provokasyona devam etmesine ilişkin değerlendirmelerinin sorulması üzerine Ömer Çelik, Yunanistan'ın saldırgan bir devlet politikası izlediğini, Yunan siyasetçilerin provokasyonlarının gerçek siyasete dayanmadığını, tamamen iç siyasetteki sıkışmışlığı ortadan kaldırmak için Ege ve Akdeniz'de manipülasyon çıkardıklarını söyledi.
Çelik, silahsız statüdeki adaların silahlandırılmasının gayrihukuki olduğuna dikkati çekerek, Türkiye'nin bu konuda hukuken haklı olduğunu ve sahada haklılığı kabul ettirecek her türlü imkan ve kapasiteye sahip bulunduğunu söyledi.
Çelik, şunları kaydetti:
"Ege bir barış denizi olsun. Yunanistan ile masaya oturalım, masada bunları konuşalım diyoruz ama her zaman masadan kaçan Yunanistan oldu. İstikşafi görüşmelerden kaçanlar da onlar oldu. Yeni dönemde başladıktan sonra tansiyonu düşük açıklamalar yapılması gerektiğini söylediğimiz halde arka arkaya gerçeğe dayanmayan kışkırtıcı açıklamalar Yunan Başbakanı Miçotakis'den geldi. Miçotakis'in tek bir mesaisi var, çeşitli liderlerle buluşuyor, Yunanistan'ın hiçbir meselesini konuşmuyor sadece Türkiye'yi şikayet ediyor. Ortaya koyduğu bütün tezler yanlış ve temelsiz. Yunanistan Dışişleri Bakanının yegane meselesi Türkiye ile ilgili yalan söylemek. Türkiye ile Yunanistan arasında makul bir zemin bulunmasından korkan bir siyaset izliyor. Türkiye ile Yunanistan arasındaki meseleler masada çözülebilir. Türkiye'nin masadaki yeteneği, Türk diplomatların becerisi ve tecrübesi bunu gerçekleştirebilecek durumdadır. Türkiye bir diplomasi devletidir. Yunanistan, masayı başka devletleri yanına çekmek için bir manipülasyon aracı olarak kullanıyor. Yunanistan'ın şu anki demokrasi, hukuk ve medeni dünyada yer alma açısından fiili görüntüsü, göçmen botlarını şişleyen ve onları ölüme terk eden bir ülke. Yunan siyasetçiler, Yunan halkına yalan söylememelidir."
BAE Veliaht Prensi ile Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın görüşeceği haberleri
Birleşik Arap Emirliği Veliaht Prensinin 24 Kasım'da Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşeceği haberlerine ilişkin soruya Çelik, çeşitli devletlerle zaman zaman problemlerin yaşandığını, bu problemlere mahkum olmamak gerektiğini söyledi.
Çelik, Birleşik Arap Emirlikleri ile Türkiye arasında yakınlaşmanın, meselelerin çözülmesi için yoğun diyalog ve iş birliğinin sevindirici olduğunu belirterek, "Negatif dosyalar ne kadar çok kapatılırsa pozitif dosyalar ne kadar çoğaltılırsa her ülke bundan kazanç sağlar. Birleşik Arap Emirlikleri ile diyaloglar, görüşmeler, çeşitli meselelerin çözümü ile ilgili istişareler güçlü bir şekilde yapılmaya devam edecek." dedi.
"Birisi helalleşeceğim dediği zaman ne olursa olsun saygı duyarız"
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun sosyal medyadan bir videoyla "helalleşme yolculuğuna" çıkacağını duyurmasının nasıl değerlendirildiğinin sorulması üzerine Çelik, kim olursa olsun helalleşmenin bir iradeyi ve iyi niyeti gösterdiğini ve buna saygı duyulması gerektiğini söyledi.
"Helalleşmenin altının nasıl doldurulacağını, bunun nasıl gerçekleştirileceğini" soran Çelik, "Helalleşmeden, yüzleşmeden bahsedenler tarihin bazı sıkıntılarından kurtulmaktan bahsedenler, kendi partilerinde bizzat vatandaşlarımızı inciten bir takım üsluplar kullanıldığında, insanların kılık kıyafetleri yüzünden ötekileştirilmesinin yeniden altını çizen siyasetçiler olduğunda, vesayete destek veren, demokrasiyi sakatlamaya çalışan, siyaset ortamını zehirlemeye çalışan bir takım üsluplar ortaya çıktığında buna karşı seslerini çıkarmadılar. Son olarak milletvekili sıfatı taşıyan birisinin şehit ailesine küfretmesi ve hakaret etmesi karşısında da kurumsal olarak suskun kaldılar. Neredeyse şehit yakınını provokasyonla suçlayacak bir tavır ortaya koydular." diye konuştu.
Kılıçdaroğlu'nun helalleşmeden bahsettiğini, CHP'de aktif siyaset yapan pek çok ismin de bunun parti ilkelerinden taviz vermek anlamına geldiğini söylediğini belirten Çelik, şöyle devam etti:
"Helalleşme dediğinizde bir de bunun karşı tarafı vardır. Helalleşmenizi kabul edecek kesimlerin buna ne değerlendirmede bulunacağı önemlidir. Örneğin Yassıada'da şehit edilenlerin aileleri ile nasıl helalleşecekler? Çeşitli vesayet dönemlerinde, o darbelere destek vererek, açık beyanlarla bu ülkeye yaşatılmış acılarla nasıl helalleşecekler? 28 Şubat döneminde ve başka dönemlerde pek çok genç kızın, eğitim hayatını karartan bir takım siyasetlerle nasıl helalleşecek? O dönemlerde gençler hayatlarını kaybettiler, geleceklerini, umutlarını kaybettiler. O insanlarla nasıl helalleşmeyi düşünüyorlar? Suriye'deki 'YPG/PYD bize saldırmaz dedikleri' o YPG/PYD'nin Türkiye Cumhuriyeti sınırlarında terör devleti kurulmasına karşı mücadele eden kahraman askerleriyle nasıl helalleşecekler. Bütün bunlar büyük meselelerdir. Rahmetli Menderes'in ve arkadaşlarının aziz hatırasını halen yüreğinde yaşatan, bundan dolayı incinmiş Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları ile nasıl helalleşecekler? Defalarca Cumhurbaşkanımıza iftira attılar, Cumhurbaşkanımızla ilgili olarak defalarca bu iftiralardan dolayı mahkum oldular. Cumhurbaşkanımızla nasıl helalleşecekler?
Helalleşme kültürümüzün en kıymetli, en önemli kavramlarından bir tanesidir. Birisi helalleşeceğim dediği zaman ne olursa olsun saygı duyarız ve bir an dönüp, 'Ne diyecek, nasıl bir tavır ortaya koyacak' diye düşünürüz. İçimizden de şu geçer, 'Keşke gerçek bir şekilde bunu yapsa bir takım acıları geride bırakmak, bir takım umutları oluşturmak için yeni bir imkan ortaya çıksa' diye umut ederiz ve halis bir şekilde bunun olmasını dileriz ama maalesef bu bir türlü gerçekleşmiyor."
"Yakınanların itiraz etmeleri dışındaki önerilerinin görülmesi lazım"
Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi Cemil Çiçek'in Cumhurbaşkanı seçilmek için gereken yüzde 50 1 oy şartına ilişkin açıklamalarını nasıl değerlendirdiğinin sorulması üzerine Çelik, sistem tartışmalarına birden bire gelinmediğini ifade etti.
Çelik, "Bugün parlamenter sistemin yanlısı olarak konuşan pek çok siyasetçi, Türkiye'de parlamenter sistem varken Cumhurbaşkanlığını, Başbakanlığın üstünde bir vesayet kurumu gibi görüyordu. Anayasa'nın üstünde Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'ni görüyordu. Askeri vesayeti de sivil siyaset üzerindeki bir denetleme mekanizması görüyordu." dedi.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin de parlamenter sistemin de meşru olduğuna, sistemler arasında bir meşruiyet yarışı yapılamayacağına dikkati çeken Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bugün parlamenter sistem savunuculuğu yapanların pek çoğu ve ait oldukları zihniyet, Türkiye'de parlamenter sistem varken parlamenter sistemin rahat nefes almasına imkan vermediler, soluk almasına imkan vermediler, zehirlediler. Askeri vesayet ya da yargı vesayetiyle sakatladılar. Birdenbire parlamenter sistem konusunda bir aydınlanma yaşamışlarsa ve hidayete ermişlerse hadi bunu da olumlu karşılayalım ama ben çok iyi hatırlıyorum, parlamenter sistem varken yeni anayasa yapma çalışmaları sırasında AK Parti ödevlerini Meclis Komisyonuna zamanında teslim ederken, CHP hiçbir zaman zamanında teslim etmemişti. Büyük bir parlamenter sistem tecrübemiz var deniyor. Bu parlamenter sistem tecrübesi böyle kesintisiz ve total bir tecrübe değil, defalarca darbelerle sakatlanmış, sivil siyasetin bertaraf edilmesiyle sivil siyasetin üzerinden tankların geçmesiyle bu tank geçişlerine de sivil siyasetçi olması gerekenlerin verdiği destekle yok edilmiş bir gelenektir. Parlamenter sistem, bir tek AK Parti'nin iktidar yılları içerisinde parlamenter sistem yürürlükte iken güçlü bir şekilde uygulandı. Sistemin de ona cevabı AK Parti'ye kapatma davası açmak oldu."
Çelik, denge ve denetleme mekanizmaları; yasama, yürütme ve yargı ilişkileri ve seçim sistemi açısından problem varsa bunların düzeltilmesi ile ilgili tekliflerin görüşülmesi gerektiğini belirterek, "Şimdiye kadar kapsamlı bir şekilde şu anki sisteme eleştiri getirenlerin denge, denetleme mekanizmaları konusundaki görüşlerinin ne olduğunu kapsamlı şekilde duymadık. Yürütme, yargı ilişkileri açısından nasıl önerileri olduğunu kapsamlı bir şekilde duymadık. Sadece negatif bir eleştiri var. Dolayısıyla buradaki mesele siyasetin yapıcı alanını sağlamak. Önümüzdeki seçimlere bu sistemle gidilecek. Yakınanların itiraz etmeleri dışındaki önerilerinin görülmesi lazım." ifadesini kullandı.
"Kurgu, provokasyon yok. Kameraların önünde gerçekleşen bir olay var"
Çelik, İYİ Partili Lütfü Türkkan'ın şehit ailesine küfretmesi ve ardından bu konuya ilişkin Millet İttifakı'ndan gelen açıklamaların sorulması üzerine, bugün AK Partililerin MKYK'da şehitler ve şehit ailelerinin yanında olduğuna dair beyanlarını ortaya koyduğunu söyledi.
Bu çirkin eylemi bir kere daha lanetleyen ve kınayan bir iradenin AK Parti MKYK'sında bir kere daha ortaya çıktığını belirten Çelik, şöyle devam etti:
"Burada tabii üzücü olan şudur, söz konusu bu küfrü, hakareti eden kişi bile önce inkar etti sonra kabul etti. Önce 'Böyle bir şey yok, bu bir provokasyon' dedi. Daha sonra da 'Yapmamam gereken bir iş yaptım.' dedi ama bu hakareti yaptığı aileyi dışta tutarak, kendisine mazeret üreterek bunu yaptığı için bir özür bile dilemedi. Onun sonrasında CHP 'Bu bir provokasyondur.' dedi. Başkalarından da 'Provokasyondur.' diyen açıklamalar geldi. Şu ana kadar da bunun nasıl bir provokasyon olduğuna dair hiçbir şey söyleyemediler ama esas mesele şudur, yani 'Provokasyondur' diyerek o çirkin ifadeyi, o küfrü meşrulaştırma ya da ona mazeret bulma gibisinden bir yaklaşım içerisine giriyorlar. Bu çok sakıncalıdır.
Ben uzun zamandır Türk siyasetinde doğrusunu söylemek gerekirse bu kadar açıktan bir küfrün, bir hakaretin savunulduğunu görmedim, hatırlamıyorum. Burada net bir tutum var. Bu yanlış bir davranıştır, kınanması gereken bir davranıştır. Yüce Meclisin çatısı altında görev yapan birisinin, yüce Meclisin üyesi olma sıfatıyla bağdaşmayan bir yaklaşımdır. Kınanması ve lanetlenmesi gerekir. Diyelim ki bir başka olay oldu, hakikaten de birileri kurgu yaptı ve onun neticesinde birisi küfür etti. Diyelim ki böyle bir kurgu olsa buna rağmen bu küfür meşru mudur? Ki burada kurgu, provokasyon yok. Herkesin önünde, kameraların önünde gerçekleşen bir olay var. Bir şehit ailesinden özür dilemek bu kadar zor mudur? Bu kadar provokasyon labirentlerinde dolaşmayı gerektiren mazeret nedir? Net bir durum var ortada. İttifak halinde bunun meşrulaştırılmaya ve mazur görülmeye çalışılması siyasi ahlakla bağdaşmayan bir şey."
Çelik, AK Partili Naci Bostancı'nın görev değişikliğine ilişkin soruya, "Bu tarz değişiklikler normal. Naci Bey 2023 seçimlerine giderken seçim çalışmaları içerisinde yer almak üzere yeni görev üstlenecek. Bu çerçevede bir yaklaşımdır, kendi iradesiyle gerçekleşmiştir." dedi.
"Bu mesele toplumun bütün hücreleriyle seferberlik ilan etmesi gereken bir mesele"
Akşam gazetesi yazarı Hüseyin Besli'nin Alevilerle ilgili yayınlanan yazısının sorulması üzerine Çelik, bu yazıdaki ifadeler ve başka ifadeleri hiçbir şekilde kabul etmediklerini, kökten reddettiklerini vurguladı.
Alevi ve Kürt vatandaşları incitecek her türlü beyanın karşısında durduklarını, durmaya da devam edeceklerini dile getiren Çelik, "Dolayısıyla bunların ortaya çıkardığı tablo, hiçbir şekilde mazur göreceğimiz bir tablo değildir. Bu meselede bir kere daha Alevi vatandaşlarımıza buradan hürmetlerimizi, saygılarımızı ifade ediyoruz." diye konuştu.
Ömer Çelik, Başak Cengiz cinayetine ilişkin soruyu, "Tabii ki bu can kaybı çok yaralayıcı ama bunu daha artıran şey bir caninin elinde bir kılıçla 'Sadece savunmasız olduğu için onu öldürdüm.' demesi. Gencecik bir kardeşimiz hayatını böyle kaybetti." şeklinde yanıtladı.
Bu zihniyetin sokaklarda dolaşmasının daha çok teyakkuz üretmeyi gerektirdiğine işaret eden Çelik, şöyle konuştu:
"Kadın cinayetleriyle ilgili yapılan çalışmalar bu MKYK'da da değerlendirildi. Bütün tedbirler gözden geçirildi. Yasal açıdan, emniyet açısından çok güçlü bir şekilde bunların önlenmesi için çalışmalar yapılıyor ama esas mesele birisi sokağa çıkmış, birden bire böyle bir karar vermiş ve karşısına çıkan genç bir kadını öldürmüş, bu zihniyet ve bu zihniyetin ip uçlarıyla mücadele etmek. Buna karşı bir bilinçlenme, toplumun bütün hücreleriyle bir seferberlik oluşturması. Sadece yasal tedbirlerle emniyet tedbirleriyle halledilemeyecek bir mesele bu. Dünyanın her yerinde maalesef bunlarla karşı karşıya kalıyoruz. Siyaset meselesi değil. Bu konuda çalışan sivil toplum örgütleri, kadın örgütleri, siyasi partiler bütün bileşenlerin bir araya gelerek çok yönlü, eğitimden kullandığımız medya diline, filmlerde genç insanlara verdiğimiz mesajlardan, kadınlara dönük verdiğimiz mesajlardan, şiddetin çeşitli popüler kültür alanlarında nasıl meşrulaştırıldığına dair son derece geniş bir alanda bununla mücadele edilmesi lazım. Eğitim ve bilinçlenme çalışmaları yapılması lazım. Bunun vakti geldi de geçiyor. Bu mesele toplumun bütün hücreleriyle seferberlik ilan etmesi gereken bir mesele."