16.10.2019 - 19:20 | Son Güncellenme:
AA
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde yapılan Cumhurbaşkanlığı Kabine Toplantısı devam ederken açıklamalarda bulundu, gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.
Toplantıda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın takdim konuşmasıyla gündemdeki konuları değerlendirdiğini, özellikle Barış Pınarı Harekatı, terörle mücadele, bölgedeki gelişmeler ve diğer konuları paylaştığını belirten Kalın, ardından güvenlik konusunda Dışişleri, Milli Savunma ve İçişleri bakanlıkları ile MİT Başkanlığının sunumlarının gerçekleştirildiğini, özelikle bölgedeki gelişmeler ve güvenlikle ilgili konular üzerine yoğunlaşıldığını anlattı.
Bugün bütün dünyanın takip ettiği Barış Pınarı Harekatı çerçevesinde birçok şey söylendiğini, bunları dikkatli şekilde takip ettiklerini dile getiren Kalın, "Avrupa'nın, Amerika'nın veya başka ülkelerin bu harekatla ilgili yaptığı değerlendirmelerden çok daha önemlisi oradaki askerimizin can güvenliğidir, hedeflerine ulaşmalarıdır, moralleridir ve bu harekatı gerçekleştirirken ortaya koydukları başarı neticesinde zafere ulaşmalarıdır.” diye konuştu.
Barış Pınarı Harekatı, birçok oyunu bozmuş olması nedeniyle bu kadar gürültü koparıldığını ifade eden Kalın, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Gürültünün temel sebebi budur. Yani Barış Pınarı Harekatı, birçok oyunu eş zamanlı olarak bozmuştur ve bununla bölgedeki jeopolitik çalkalanma belli ki bundan sonraki yakın dönemde de devam edecektir. Dünyada dengelerin yeniden kurulduğu bir dönemde Türkiye'nin kendi ulusal çıkarlarını esas alarak bu hamleyi yapması belki bazılarını şaşırtmış olabilir ama Türkiye'yi, Türk devletini, Türk milletini, Türk ordusunu tanıyanlar, bilenler, onun geçmişi hakkında bir fikre sahip olanlar eminim şaşırmamışlardır. Daha önce özellikle yakın dönemde Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarıyla sınırımızı teröristlerden nasıl temizlediysek bundan sonra da Barış Pınarı Harekatı ile Fırat'ın doğusunu bütün terör unsurlarından temizleme konusunda tam bir kararlılık içerisindeyiz.
Bunun yarattığı jeopolitik sarsıntılar elbette bizim de takip ettiğimiz konulardır. Fakat yöneltilen eleştiriler, yaptırım tehditleri, kınamalar bizi haklı davamızdan hiçbir şekilde vazgeçirmeyecektir. Türkiye bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da hem masada hem sahada güçlü ve akılcı stratejileri hayata geçirmeye devam edecektir. Bundan kimsenin en ufak bir endişesi olmasın."
Harekatın planlandığı şekilde sürdüğünü ve 8'inci gününde beklenenden çok daha kısa sürede büyük başarılar elde edildiğini bildiren Kalın, "Bugün itibarıyla bölgede askerlerimizin güvenceye aldığı yerlerde bir huzur, istikrar ve güvenlik havası oluştuğunu söyleyebiliriz." dedi.
"Uluslararası güçlerin kullandığı bir maşadır"
Bunun karşısında duranların yıllarca PKK terör örgütü ve onun Suriye'deki uzantılarını besleyen, destekleyen, eğiten, finansal olarak onları güçlendiren çevreler olduğunu belirten Kalın, "Burada bir gerçeği daha hatırlatmamız gerekiyor. PKK Suriye'deki, Irak'taki çeşitli kollarıyla bir taşeron örgüttür. Uluslararası güçlerin kullandığı bir maşadır. Bunu da Suriye sahasında açık bir şekilde gördük. DEAŞ ile mücadele bahanesiyle bu örgütün desteklenmesi, palazlandırılması, onun adeta bir devlet aktörü gibi muamele görmesi herhalde son dönem siyasi tarihimizin en büyük skandallarından birisidir." değerlendirmesinde bulundu.
Buna benzer durumların daha önce de görüldüğünü dile getiren Kalın, şöyle devam etti:
"Şu anda gürültü koparanlar, Barış Pınarı Harekatı'nı lekelemeye çalışanlar aslında Suriye bölgesindeki piyonları mevzi kaybettiği için bu kadar sinirli, öfkeli ve panik halde bulunmaktadırlar. PKK’nın yenilgisini adeta Kürtlerin kaybı gibi yansıtmaya çalışıyorlar. Bunun gerçekle en ufak bir alakasının olmadığının altını özellikle çizmek istiyorum. Çünkü terör örgütü kendi örgüt gündemini Kürt kardeşlerimizin meselesi gibi dayatmaya çalışmaktadır. Gerçeği açık ve net şekilde görmemiz gerekir, Kürt kardeşlerimizle bu terör örgütünü net şekilde ayrıştırdığımızı bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Suriye'de de yüz binlerce Kürt, bu terör örgütünün Marksist, Leninist, ayrılıkçı gündemini, terör yöntemlerini asla kabul etmemiştir, bundan sonra da kabul etmeyecektir. Yaptığımız harekat hem oradaki Kürt kardeşlerimizi hem Suriye'nin yerel asli unsurlarını Arapları, Türkmenleri, Hristiyanları bu örgütün zulümlerinden, baskılarından kurtarmayı hedeflemektedir. Bu yenilgiyi Kürtlerin bir kaybı, sivillerin hedef alınması, bölgenin istikrarsızlaşması, insani krizin ortaya çıkması gibi gerekçelerle izah etmeye çalışanlar bilerek veya bilmeyerek, dolaylı ya da doğrudan bir şekilde bu terör örgütüne arka çıkmaktadırlar."
Özellikle DEAŞ ile mücadelede zaafa uğranacağı şeklindeki söylemlerin bu örgütü aklamak için uydurulmuş yalanlar olduğunu ifade eden Kalın, "Barış Pınarı Harekatı DEAŞ ile mücadeleyi hiçbir şekilde sekteye uğratmayacaktır, hedefinden saptırmayacaktır." diye konuştu.
"3 binden fazla DEAŞ'lı terörist etkisiz hale getirildi"
Türkiye'nin Fırat Kalkanı Harekatı ile 3 binden fazla DEAŞ teröristini etkisiz hale getirdiğini, binlercesini tutukladığını, sınır dışı ettiğini belirten Kalın, DEAŞ ile mücadele konusunda Türkiye'nin müdahalesinin zaafa neden olacağını iddia edenlerin bu gerçekleri hatırlamaları gerektiğini vurguladı.
PKK, PYD, YPG'nin DEAŞ ve DEAŞ'lı esirleri batı dünyasına karşı şantaj malzemesi, bir pazarlık unsuru olarak kullandıklarına dikkati çeken Kalın, bunun en somut örneğinin iki gün önce hapishanedeki DEAŞ'lı mahkumların salınması olduğunu dile getirdi.
PYD'lilerin DEAŞ'lıları nasıl serbest bıraktıklarının açıkça görüldüğüne işaret eden Kalın, bunun, oyunun ne boyutlara ulaştığını göstermesi açısından üzerinde ısrarla durulması gereken bir konu olduğunu vurguladı.
"Türkiye'yi Barış Pınarı Harekatı konusunda eleştirenlere DEAŞ'lıları kimlerin neden bıraktığını sormak en tabii hakkımızdır." diyen Kalın, şöyle konuştu:
"Bunun hesabını PYD'lilere, YPG'lilere soracaklar mı? Bu serbest bırakılan DEAŞ'lılar yarın, öbür gün bir terör eylemine bulaştıklarında bunun sorumluluğunu üstlenecekler mi? Düne kadar 'müttefik' dedikleri bu örgütün DEAŞ'lıları bırakmak suretiyle ne tür bir tehlikenin içine herkesi soktuğunu görüp bunun hesabını soracaklar mı? Gene bu müttefik meselesinde, Batılı dostlarımızın NATO üyesi Türkiye Cumhuriyeti'ni bir kenara bırakıp adeta terör örgütünü müttefik gibi görmesi de bir akıl tutulmasıdır.
Düne kadar 'müttefik' dedikleri bu örgütün daha iki gün önce hemen koşup rejimle ve başka ülkelerle nasıl bir iş birliği arayışına girdiğini de açık ve net bir şekilde gördük. Bunu da biz Amerikalı yetkili ve muhataplarımıza, yüzlerine açık, net bir şekilde ifade ettik, bundan sonra da etmeye devam edeceğiz. Bugüne kadar silahlandırdığınız, eğittiğiniz, 'müttefik' dediğiniz bu kişiler gidip Esed rejimiyle ve başka ülkelerle ittifak yaptıklarında ne düşünüyorsunuz? Bu durumu nasıl izah ediyorsunuz? Bu soruların cevabını talep etmek de bizim en doğal hakkımızdır."
DEAŞ'LA MÜCADELEDE
Barış Pınarı Harekatı'nın aynı anda birçok oyunu bozmak suretiyle aslında bölgedeki jeopolitik dengelerin de yeniden yerine oturması için yeni bir süreci başlattığını belirten Kalın, DEAŞ'la mücadele konusunda sorumluluğun sadece Türkiye'ye ait olmadığını söyledi.
Bunun uluslararası bir sorumluluk olduğunu ifade eden Kalın, Suriye'deki DEAŞ'la mücadele ya da başka ülkelerde DEAŞ'la ilgili bütün sorunların Türkiye'nin sorumluluğundaymış gibi bir hava yaratılmaya çalışıldığına dikkati çekti.
DEAŞ'la mücadele ettiklerinin altını çizen Kalın, şöyle devam etti:
"Bundan sonra da bu örgütün geri gelmemesi için gerekli askeri, siyasi, diplomatik, ideolojik çalışmaların hepsini kararlılıkla yapmaya devam edeceğiz, bundan kimsenin şüphesi olmasın. Ama tutup, birilerinin palazlandırdığı ve yıllardır ortalığı istila eden, talan eden, binlerce insanın kanına giren bu terör örgütünü adeta Türkiye'ye fatura etmeye kalkmak, sorumluluğu Türkiye'ye yıkmaya çalışmak asla kabul edilebilir bir şey değildir. Ne siyaseten ne ahlaken bunu onaylamamız elbette mümkün değildir. DEAŞ'la mücadele bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da uluslararası örgütlerin, ülkelerin, aktörlerin katılımıyla, desteğiyle, iş birliğiyle yürütülecek bir mücadeledir. Bu çerçevede DEAŞ'lı esirlerin ne olacağı konusunda da kaynak ülkelerin sorumluluk alması gerekmektedir."
"Kendi vatandaşını almak istemeyen Avrupa ülkeleri"
Gözlerinin önünde aslında büyük bir hukuk skandalı yaşandığına da dikkati çeken Kalın, DEAŞ terör örgütüne mensup olmasından dolayı kendi vatandaşını almak istemeyen ve çoğunluğu Avrupalı olan ülkelerin, bunları bir şekilde başkalarına fatura etmeye çalıştıklarını anlattı.
Türkiye'nin bu çerçevede üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmeye çalışacağını vurgulayan Kalın, "Bunun faturasının ya da sorumluluğunun sadece Türkiye'ye verilmesi kabul edilebilir bir şey elbette değildir." dedi.
Kalın, aynı konunun mülteci krizi meselesinde de yaşandığını aktararak, Avrupalı ülkelerin bu konuda nasıl sınıfta kaldığını gördüklerini söyledi.
Türkiye'nin milyona yakın Suriyeli mülteciye ev sahipliği yaptığını anımsatan Kalın, "Dolayısıyla birilerinin 'Barış Pınarı Harekatıyla orada bir insani kriz ortaya çıkacak, yeni bir göç dalgası oluşacak, binlerce insan evlerinden ayrılmak zorunda kalacaktır' iddiaları açıkçası bizim için biraz gülünçtür. Mülteciler için bugüne kadar adeta parmağını bile oynatmayan kişilerin, Türkiye'yi bu konuda hesaba çekmek gibi ne hakkı ne de sorumluluğu ne de yetkisi vardır." diye konuştu.
"7 milyona yakın Suriyeli, Türkiye'nin koruması altında"
Türkiye'nin bugüne kadar Suriyeli mültecilere hiçbir ayrım yapmadan sahip çıktığını ve buna devam edileceğini aktaran Kalın, şöyle konuştu:
"Biz 4 milyona yakın Suriyeli mülteciye ülkemizde ev sahipliği yaparken, yaklaşık 3 milyona yakın Suriyeli'ye de Suriye tarafında yardım ediyoruz. Yani 7 milyona yakın Suriyeli, Türkiye'nin koruması altında bulunuyor, bugün. Bu, Suriye nüfusunun yaklaşık üçte birine tekabül ediyor. Bunu yapabilen başka bir ülke var mı dünyada? Bizi eleştiren, bu harekatın insani krize yol açacağını, sivillerin zarar göreceğini iddia edenlerin ülkelerinde acaba kaç Suriyeli mülteci var? Bugüne kadar bu krizin önlenmesi için ne tür adımları attılar? Bunları sormak da bizim en doğal hakkımızdır. Bu çerçevede Barış Pınarı Harekatı hedeflerine ulaşana kadar da hız kesmeden devam edecektir."
İbrahim Kalın, bu konudaki hedeflerin de son derece açık ve net olduğunu yineleyerek, bu hedeflerin sınır bölgelerini terör unsurlarından tamamen temizlemek, güvenli bölge haline getirilen yerlere Türkiye'de bulunan mültecilerin onurlu ve güvenli şekilde geri dönmelerini sağlamak olduğunu dile getirdi.
"Hiç kimseyi zorla göndermek gibi bir planın içinde değiliz"
Kalın, Barış Pınarı Harekatı'yla Suriye'nin kuzeyinde Fırat'ın doğusunda demografik yapının değiştirileceğine dair iddiaların da tamamen asılsız ve yersiz, birer propaganda ve dezenformasyon unsuru olduğunu ifade ederek, şunları kaydetti:
"Tam tersine bırakın bizim harekatımızla demografik bir yapının değişmesini, oradaki demografik yapıyı değiştiren YPG/PYD'dir. Yani Arap köylerini, şehirleri işgal edip orada yaşayan halkı göçe zorlayanlar ve buraları kendi kontrol almak için istila edenler ABD'nin desteklediği, silahlandırdığı, finansal olarak güçlendirdiği PYD/YPG örgütleridir. Dolayısıyla oradaki demografik yapıyı bozan ne Türkiye'dir ne de Barış Pınarı Harekatı'dır. O demografik yapıyı bozan PYD/YPG'nin kendisidir ve Barış Pınarı Harekatı'nın en önemli neticelerinden birisi de bu demografik yapının asli yapısına dönmesi olacaktır. Biz Türkiye olarak hiç kimseyi gitmek istemediği bir yere zorla göndermek gibi bir planın içinde değiliz. Bugüne kadar büyük bir alicenaplık göstererek bu insanlara kapılarını, gönüllerini açan bu ülkenin mültecileri evlerine giderken zora sokacak, onların can, mal güvenliğini tehlikeye atacak bir eylemin içinde olması da zaten hiçbir zaman düşünülemez."
Kalın, terör unsurlarının bu bölgeden temizlendiği zaman Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ifade ettiği gibi Barış Pınarı Harekatı'nın hedeflerine ulaşacağını vurguladı.
"Hedeflerine ulaşana kadar bu harekat kararlı bir şekilde devam edecektir." diyen Kalın, çünkü bu bölgenin teröristlerden temizlenmesi konusunda dünyanın bir şey yapmayacağını açık ve net bir şekilde gördüklerini ifade etti.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bu konuyla ilgili ABD başkanları ve Avrupalı liderler ile sayısız görüşmeler yaptığını, bu terör unsurlarına bu destekler gittiği müddetçe, burada barış ve istikrarın olmayacağını ifade ettiğini aktaran Kalın, ulusal güvenlik açısından bunun var oluşsal bir tehdit olduğunu da açık bir şekilde söylediğini belirtti.
Bu konudaki kararlılık ve ciddiyetlerini fark etmeyen, anlamayan bazı çevrelerin, Barış Pınarı Harekatı başlayınca panik halinde, "Ne oldu, bu harekat nereden çıktı, denge bozulacak, insani kriz ortaya çıkacak, DEAŞ'la mücadele zaafa uğrayacak" gibi söylemlerle bu harekatın hızını kesmeye çalıştıklarını ve dezenformasyonlarla etkilemeye çalıştıklarına dikkati çeken Kalın, "Açıkça ifade ediyoruz; bunların hiçbirisinin, bu harekatın uygulanmasında kararlılığında en ufak bir etkisi olmayacaktır. Harekat, planlandığı şekilde temposunu, ritmini, kapsamını, süresini, askeri uzmanlarımızın belirlediği çerçevede, siyasi direktifler bağlamında kararlı bir şekilde bundan sonra da uygulanmaya devam edecektir." dedi.
Kalın, Barış Pınarı Harekatı'nın bundan sonra daha çok konuşulacağını açık bir şekilde gördüklerine değinerek, bu süre içinde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dirayetli liderliği, milletin tam desteği ile bu harekatın, hedeflerine ulaşana kadar kararlı bir şekilde devam edeceğinin altını çizdi.
Gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Kalın, Erdoğan'ın Meclis'te gazetecilere yaptığı açıklama hatırlatarak, Rusya ile Türkiye'nin Münbiç üzerinde yaptığı anlaşmanın detaylarının sorulması üzerine şu bilgileri verdi:
"Ruslarla bildiğiniz gibi Suriye konusunu, biz uzun süredir zaten görüşüyoruz. Astana sürecinde Rusya ve İran'la birlikte üçlü olarak yürüttüğümüz çok önemli bir süreç var. Oradaki bizim önceliğimiz de yine hem sınır bölgemizin hem de Suriye'nin tamamının terör unsurlarından tamamen temizlenmesidir. Dolayısıyla Rus tarafı da bu konudaki hassasiyetimizi iyi bilmektedir. Yani orada Amerikan bayrağının yerine Rus bayrağının geçip, PYD'nin, YPG'nin, bir başka gücün himayesi ya da kontrolü altında olması bizim için kabul edilebilir bir şey değildir. Şu anda PYD'nin yapmaya çalıştığı şey de tam da budur işte, rejim ile anlaşarak Rusları yanlarına alarak orada yeni bir oyun kurmaya çalışıyorlar. Bunun gerçekleşmeyeceği çok açık."
Kalın, dün akşam Erdoğan'ın Rusya Devlet Başkanı Putin'le detaylı bir görüşmesi olduğunu, önümüzdeki günlerde tekrar bir araya gelmek suretiyle bu konunun detaylarını da konuşacaklarını belirterek, "Burada, Suriye'nin toprak bütünlüğü, siyasi birliği ve sosyolojik dengeleri açısından da PYD/YPG tahakkümünün artık sonlanmasının zamanı gelmiştir. Bugüne kadar Amerikan himayesinde, Amerikan bayrağı altında buraları adeta talan eden, kendi kendilerine buraların hükümdarlığını ilan eden gruplar, örgütler artık bu rahatlığı bulamayacaklardır. Türkiye bu konuda son derece kararlıdır." değerlendirmesinde bulundu.
Bunu, Rusya ve İran tarafına, ABD ve Avrupalılara da çok açık ve net bir şekilde ifade ettiklerini dile getiren Kalın, "Tabii Amerikalıların çekilme süreci, Münbiç, Kobani diğer yerler, güvenli bölgenin doğuya-batıya doğru genişlemesi, bütün bu konularla ilgili de detayları önümüzdeki günlerde de konuşmaya devam edeceğiz. Yarın bizim Ruslarla bir dizi temasımız olacak. Önümüzdeki günlerde de onlarla konuşmaya devam edeceğiz." diye konuştu.
ABD-Türkiye ilişkilerine yönelik soru üzerine Kalın, Türkiye olarak zaman zaman ABD'de "çok büyük kamuoyu baskısı var" diye ifade edilen konuyu not ettiklerini, buna karşılık Türkiye'de de insanların güvenlik ve ulusal önceliklerinin bulunduğunu vurguladı.
ABD'nin Meksika sınırını güvence altına almak için birtakım tedbirlerden bahsettiğine dikkati çeken Kalın, aynı şekilde Türkiye'nin sınırlarını korumasının da en doğal hakkı olduğunu söyledi.
"DEAŞ'la mücadele ediyor bahanesiyle terör örgütüne silah vermenin Meksika sınırında örneğin 'uyuşturucu kartelleriyle mücadele ediyor' diye bir terör örgütüne destek vermekten hiçbir farkı yoktur." diyen Kalın, geçmişte ABD'nin "kontgerilla" adı altında dünyanın değişik yerlerinde bu hataları çokça yaptığına değindi.
"PYD/YPG politikasına sıkışıp kalmış durumdalar"
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, ABD'ye yönelik, "Şu anda da maalesef PYD/YPG politikasına sıkışıp kalmış durumdalar. Bunu da gayet iyi biliyorlar. Birebir konuştuğumuzda açıkça ifade ediyorlar. Onlar da bir çıkış arıyorlar." diye konuştu.
Türkiye'nin önerisinin belli olduğunun altını çizen Kalın, ABD yardımı, desteği gelmeden önce Suriye'de PYD/YPG gibi bir silahlı gücün olmadığını, bölgedeki Kürtlerin Esed rejiminin baskısı altında olduğunu hatırlattı.
Bu konunun ilk defa Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından gündeme getirildiğini, Esed'e Suriye Kürtlerinin haklarını, hukukunu gözetmesi konusunda ilk uyarıları Erdoğan'ın yaptığını anlatan Kalın, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Suriye Kürtleri, şehirleri, Kobani veya diğer yerler kimsenin gündeminde bile yokken hatta ifadeyi mazur görün, umurunda bile değilken onların sorunlarını ilk dile getiren kişi de Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'dır. İnsanlar bunu unutuyorlar ama orada başka bir oyun oynanıyor. Buna karşı bizim pozisyonumuz bellidir; terör unsurlarından temizlendiği zaman bu bölgede barış, istikrar ve refah hakim olacaktır."
Kalın, ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence'in yarın Türkiye'ye yapacağı ziyarete ilişkin soruya karşılık, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bugün Ankara'da bulunan Amerikan heyetiyle görüşmemeyi kast ettiğini ama bunun Pence olarak algılandığını, konu ile ilgili açıklamanın da Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun tarafından yapıldığını bildirdi.
Kalın, "Yarın Sayın Cumhurbaşkanımızın, ABD Başkan Yardımcısını kabul etmesi planlanmakta. Şu anda bir değişiklik öngörülmüyor." dedi.
"Esed rejimiyle resmi olarak bir görüşme, temasımız yok"
Kalın, Suriye rejimi ile Türkiye arasında görüşme olup olmadığına ilişkin soruya karşılık da "Bizim Esed rejimiyle resmi olarak bir görüşme, temasımız yok. Bir mesaj iletilmesi gerektiğinde, özellikle askerlerimizin can güvenliği söz konusu olduğunda, bunu genellikle Ruslar ya da İranlılar üzerinden zaten iletiyoruz. Dolayısıyla şu anda böyle bir görüşme trafiği söz konusu değil." yanıtını verdi.
Esed konusunda Türkiye'nin pozisyonunun belli olduğunun, bunun Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından pek çok kez ifade edildiğinin altını çizen Kalın, "Amacımız Astana ve Cenevre süreçlerini bir araya getirip, Anayasa Komitesinin yazacağı ya da revize edeceği yeni anayasa çerçevesinde bir geçici hükümet kurulmak suretiyle seçimlere gidilmesi ve Suriye halkının özgür bir şekilde tercih edeceği yönetimin iş başına gelmesidir. Bunun için de çalışmalarımız siyasi süreçte bundan sonra da devam edecektir." değerlendirmesinde bulundu.
ABD Güvenlik Danışmanı ile görüşme
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, bugün ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Robert O'Brien başkanlığındaki heyetle görüşmenin içeriğine ilişkin soru üzerine ise "Gündemdeki en sıcak konu olarak Barış Pınarı Harekatı'nı, gerekçelerini, çerçevesini ve bundan sonraki seyrini konuştuk." dedi.
Kalın, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 6 Ekim'de ABD Başkanı Donald Trump'la yaptığı telefon görüşmesinde, bugüne kadar ABD ile güvenli bölgenin birlikte tesisi konusunda pek çok görüşme yapıldığını, fakat arzu edilen neticenin alınamadığını ifade ettiğini aktardı.
Erdoğan tarafından Türkiye'nin güvenlik kaygılarını karşılayacak bir düzenleme yapılmadığı, aylardır bunun üzerinde çalışılmasına karşın oyalama taktiğinin devam ettiğini ve Türkiye'nin daha fazla sabretmesinin mümkün olmadığının açık bir şekilde iletildiğine ve 9 Ekim'de harekatın başladığına dikkati çeken Kalın, şunları kaydetti:
"Bu görüşlerimizi Amerikalı muhataplarımıza da açık ve net bir şekilde ifade ettik. Obama döneminden kalma bu yanlış politikanın Trump döneminde devam ettirilmesinin büyük bir hata olduğunu da ifade ettik. Burada çok ironik şeyler de oluyor, Amerikan siyaseti açısından baktığınız zaman özellikle Amerika'daki Evanjelik kitlenin PYD/YGP'yi savunur hale gelmesi yakın siyasi tarihin en büyük ironilerinden bir tanesi.
Yani Suriye'de ayrılıkçı gündemi olan, Marksist, Leninist bir terör örgütünü Teksas'taki, Utah'taki bir evanjelistin savunuyor olması, bunu da oradaki Hristiyanları koruma güdüsüyle yaptığını iddia etmesi gerçekten çok ilginç bir duruma işaret ediyor. Biz özellikle Hristiyan azınlıkların ve diğer azınlıkların Yahudilerin korunması, sivillerin korunması konusunda büyük bir hassasiyet içerisinde olduk."
"Bizi sivil ölümleri konusunda uyaranların dönüp bu karnelerine bakmaları gerekiyor"
Türkiye'nin Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarında gösterdiği hassasiyetin bütün dünya tarafından bilindiğini vurgulayan Kalın, şehitler verildiğini ve sivillerin zarar görmemesi için de Türkiye'nin elinden geleni yaptığına değindi.
Türkiye'nin sivillerin zarar görmemesi için elinden geleni yaptığını hatta bu yüzden çoğu zaman operasyonların süresinin uzadığını hatırlatan İbrahim Kalın, "Buna mukabil Rakka Operasyonu'nda 4 bine yakın sivilin hayatını kaybettiğini hatırlatmak isterim. Musul'da yapılan DEAŞ karşıtı operasyonlarda bir tahmine göre 9 ile 11 bin arasında sivilin hayatını kaybettiğini hatırlatmak isterim. Bizi sivil ölümleri konusunda uyaranların dönüp bu karnelerine bakmaları gerekiyor." diye konuştu.
Harekata dönük bu tür eleştirilerin yersiz olduğunu muhataplarına aktardıklarını anlatan Kalın, yarın ki Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kabulüne kadar da hazırlıklarının süreceğini bildirdi.
Türkiye'nin bu konuda pozisyonunun net olduğunu tekrarlayan Sözcü İbrahim Kalın, hedeflerini "Güvenli Bölgenin oluşturulması ve teröristlerin bu bölgeden tamamen çıkartılması" olarak yineledi.
"Türkiye güçlü, onurlu bir ülkedir
ABD'nin olası yaptırımlarına verilecek karşılık ve İncirlik Üssü'nün kapatılacağı iddialarına ilişkin bir soru üzerine Kalın, "İncirlik Üssü'nün statüsüyle ilgili şu anda bir değişiklik öngörülmüyor." dedi.
Daha önce de benzer yaptırım tehditleri ile gelenler olduğunu hatırlatan Kalın, şöyle devam etti:
"Yaptırımlar da uygulandı ama neticesini hep birlikte gördük. Türkiye güçlü, onurlu bir ülkedir. Devlet kurumlarıyla, toplumuyla, siyasetiyle, parlamentosuyla, ekonomisiyle birlik beraberlik içinde bu tür tehditlere asla prim vermeyecek bir ülkedir. Yönetim ya da kongre farklı yaptırımlar geçirebilir. Bunların hiçbirisi bizim varoluşsal ulusal güvenlik sorunlarımızı kendi imkanlarımızla çözmemizin önünde bir engel olmayacaktır. Biz hala bu sorunları birlikte çözelim diye bir çabanın içerisindeyiz, müttefiklerimizle konuşarak, anlaşarak 'hem bizim güvenlik kaygılarımızı ortadan kaldıracak hem Suriye'yi rahatlatacak formüller üzerinde çalışabiliriz' diyoruz. Ama böyle tehditlerle geldiklerinde geçmişte nasıl cevaplarını aldılarsa bundan sonra da alırlar. Bu tür yaptırımlara misliyle karşılık veririz. Bununla ilgili Dışişleri Bakanlığımız bir hazırlık yapıyor zaten şu anda. Onların bir çalışması varsa elbette Türkiye Cumhuriyeti Devleti de bunu karşılıksız bırakmayacaktır. Bizim kararlılığımızı zayıflatmaya dönük bu tür hamleleri dikkate almayacağımızı tam tersine ülkemizin çıkarları için, askerlerimizin can güvenliği, bölgenin barış ve selameti için sonuna kadar bu mücadeleyi sürdüreceğimize de açıkça ifade etmek isterim."
Putin'le görüşme
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, "Erdoğan ile Putin'in görüşmesine ilişkin net bir tarih var mı?" sorusu üzerine de Rusya'yla temaslara devam edildiğini ve yakın bir zamanda iki liderin görüşeceğini bildirdi.
ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Robert O'Brien ile görüşmesinde, Barış Pınarı Harekatı'na ilişkin ABD'nin "Ateşkes ilan edin, biz de müzakere için ara buluculuk yapalım." teklifinin gündeme gelip gelmediğinin sorulması üzerine ise Kalın, şunları söyledi:
"Evet Sayın Trump da telefon görüşmesinde böyle bir ateşkesten bahsetmişti ve Sayın Cumhurbaşkanımız da çok açık ve net bir şekilde terör karşıtı bir operasyon yürüten bir ülkenin, bir terör örgütüyle ateşkes yapmayacağını, hiçbir şekilde müzakere masasına oturmayacağını, kimsenin arabuluculuğunu kabul etmeyeceğini net bir şekilde ifade ettiler. Biz de aynı pozisyonu Amerikalı mevkidaşlarımıza açık ve net bir şekilde ifade ettik."