01.12.2018 - 22:33 | Son Güncellenme:
AYŞEGÜL KAHVECİOĞLU / Buenos Aires
G-20 Zirvesi kapsamında Arjantin'de bulunan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, basın toplantısı düzenledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, öldürülen Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı ile ilgili, 'Cemal Kaşıkçı'nın 7,5 dakika içerisinde boğularak öldürüldüğünün belgeleri var, ifadeleri var. Biz bunları dünya ile paylaştık. Bizden kimler istediyse bu belgeleri kendileriyle paylaştık. Bu sadece Türkiye'nin meselesi değildir. Hatta biz suçun işlendiği yerin İstanbul olması nedeniyle bu suçluların bize verilmesini istedik.' açıklamasında bulundu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Trump ile görüşmesine ilişkin, "Amerika ile Türkiye ilişkileri bir stratejik ortaklığa dayalı. İki stratejik ortak olarak şu anda Kuzey Suriye'de Fırat'ın doğusu, Münbiç ve İdlib'i ve bütün bunlarla devam eden süreci değerlendirme fırsatı bulduk. Masada asıl olarak Münbiç konusunu ele aldık. Özellikle de PYD ve YPG'ye yönelik yaklaşımımızı kendileriyle paylaştık. Münbiç'i terör örgütlerinden nasıl temizleriz bunu konuştuk. Yol haritası için mutabakat şu anda canlılığını koruyor. Halkbank konusunu da müzakere ettik. Elimizdeki bilgileri, belgeleri tekrar kendilerine verdik. Bankamızın yetkilileri de şu anda ABD'de süreci takip ediyor. FETÖ ele başını da görüştük. Ben umudumu yitirmek istemiyorum. Ümit ediyorum bu konuda olumlu adımları atarız." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, G-20 Liderler Zirvesi'nin düzenlendiği Costa Salguero Fuar Alanı'nda basın toplantısı düzenledi.
Gerçekleştirdikleri görüşmelerin ülkeler başta olmak üzere tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını dileyen Erdoğan, G-20 Zirvelerinin 13'üncüsünü gerçekleştirdiklerini ve bu toplantıların tamamına katıldığını anımsattı.
Arjantinli yetkilileri zirveye başarıyla ev sahipliği yapmalarından dolayı tebrik eden Erdoğan, önceki zirvelerde olduğu gibi Buenos Aires Zirvesi'nde de G-20 ülkeleri olarak kapsamlı bir gündemle bir araya geldiklerini dile getirdi.
Erdoğan, gerek ekonomik alanda, gerekse küresel ekonomiyi doğrudan ilgilendiren diğer başlıklarla, karşı karşıya bulunulan risk ve tehditleri bertaraf edebilmek için neler yapılacağını istişare ettiklerini bildirdi.
Daha güçlü, sürdürülebilir, dengeli ve kapsayıcı bir küresel büyüme için G-20 ülkelerinin kısa ve orta vadeli politikalarını özetleyen Buenos Aires Eylem Planı'nı kabul ettiklerini söyleyen Erdoğan, alt yapı yatırımlarının artırılması konusunun bu yıl Arjantin dönem başkanlığının öncelikleri arasında olduğunu anımsattı.
Ana konuşmacı olduğu oturumda Türkiye'nin alt yapı yatırımlarındaki tecrübelerini ve İstanbul Havalimanı başta olmak üzere son dönemde hayata geçirdikleri projeleri diğer liderlerle paylaşma imkanı bulduğunu dile getiren Erdoğan, gelecek yıl Japonya dönem başkanlığı süresince kaliteli alt yapı yatırımlarının sayısının artırılması konusunda mutabakata vardıklarını ifade etti.
Dijital ekonominin vergilendirilmesi alanında ülkelere özgü faktörleri ve ülkelerin düzenleme hakkına saygıyı dikkate alan bir çözüm geliştirilmesi gerektiğini de vurguladıklarına işaret eden Erdoğan, çalışma hayatının geleceği konusunda ise çalışanları teknolojinin getirdiği yeni düzene nasıl adapte edeceklerini mütalaa ettiklerini söyledi.
Bu çerçevede G-20 Antalya Zirvesi'nde belirledikleri gençlik hedefini gerçekleştirmeye yönelik uygulamaları güçlendireceklerini dile getiren Erdoğan, "Ayrıca çocuk işçiliği, zorla çalıştırılma, insan kaçakçılığı ve modern kölelik gibi konularda daha etkin faaliyette bulunacağımızı taahhüt ettik." dedi.
Eğitim konusunun G-20 tarihinde ilk kez Arjantin dönem başkanlığında ele alındığına ve gündeme geldiğini vurgulayan Erdoğan, kendilerinin de Türkiye olarak kız çocuklarının eğitiminin önemine dikkati çektiklerini vurguladı.
Erdoğan, Dünya Sağlık Örgütünün sağlık alanındaki sürdürülebilir kalkınma hedeflerine verdikleri siyasi desteği bir kez daha vurguladıklarına işaret etti.
Sürdürülebilir gıda geleceğinin G-20 Arjantin dönem başkanlığının bu seneki önceliklerinden bir diğeri olduğunu hatırlatan Erdoğan, ilgili oturumda konuşmacı olarak Türkiye'nin yurt içinde ve dışında örnek gösterildiği girişimlere ilişkin bilgi paylaştığını bildirdi.
İklim konusunun G-20'nin özel önem verdiği başlıklar arasında olduğunu anımsatan Erdoğan, şunları belirtti:
"G-20 üyeleri arasında en düşük emisyonlara sahip ülkelerden biri olarak bu alanda gerekli katkıyı yaptık, yapıyoruz. Paris Anlaşması kapsamında bize verilen taahhütlerin yerine getirilmesini beklediğimizi burada bir kez daha ifade ettik. Özellikle sorunun asıl müsebbibi olan gelişmiş ülkelerin elini taşın altına daha fazla koyması, daha fazla mesuliyet üstlenmesi gerektiğinin altını çizdik."
Enerji konusunun Türkiye için öneme haiz bir diğer konu olduğunu vurgulayan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Türkiye olarak bir taraftan ekonomik büyümemize bağlı olarak artan enerji ihtiyacımızı karşılarken diğer taraftan TANAP ve Türk Akım gibi projelerle Avrupa'nın enerji arz güvenliğine de katkı yapıyoruz. Önümüzdeki dönemde Hazar enerji kaynaklarının ülkemiz üzerinden Batı ülkelerine taşınması için çaba göstermeye devam edeceğiz. Doğu Akdeniz'deki hidro karbon kaynaklarının asli sahiplerinden Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin haklarının emri vakilerle gasp edilmesine asla izin vermeyeceğiz. Türkiye hem kendi hukukunu hem de Kıbrıs Türkünün hak ve menfaatlerini korumakta kararlıdır. Son dönemde Doğu Akdeniz'de varlığımızı tahkim etmemiz bu noktadaki tavizsiz tavrımızın bir yansımasıdır. Rum kesimi, Kıbrıs Türkünün asli haklarını görmezden gelen mütecaviz politikalarını devam ettirdikçe biz de gerekli önlemleri almayı sürdüreceğiz."
Enerji konusunda bir gerçeğin altının özellikle çizilmesi gerektiğini belirten Erdoğan, "Maalesef bugün dünya genelinde yaklaşık 1 milyar insan hayatını elektrikten mahrum bir şekilde devam ettirmek zorunda kalıyor. Köleliğin bitişinden 150 yıl, sömürgeciliğin bitişinden 60 yıl sonra resmen olmasa bile fiilen bu iki hastalıklı düşünce de mevcudiyetini sürdürüyor. Kazan kazan esasına dayanmayan, hak ve adaleti gözetmeyen bir sistemin ilanihaye devam etmeyeceğine inanıyoruz." dedi.
Buenos Aires Zirvesi'nde de 7 milyarı aşkın insanın tamamının refah, barış ve huzurunun yolunun adaletten geçtiğini ifade ettiklerini söyleyen Erdoğan, "Bu süreçte Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin yapısında ihtiyaç duyulan değişiklikler yanında kalkınma yardımlarının önemine işaret ettik. Bilhassa mülteciler meselesinde güvenlik ve korku eksenli yaklaşım yerine insanı, hayatı ve insani değerleri merkeze alan bir yaklaşımın benimsenmesi gerektiğini vurguladık." diye konuştu.
"Suriyeliler yanında çeşitli yerlerden gelen 4 milyonu aşkın mazluma ev sahipliği yapan bir ülkeyiz" ifadesini kullanan Erdoğan, dünyada en çok mülteciyi barındıran ülkenin Türkiye olduğunu dile getirdi.
Türkiye olarak sığınmacılar için kendi kaynaklarından 33 milyar dolar harcadıklarına işaret eden Erdoğan, şu değerlendirmede bulundu:
"İşte böyle bir ülke olarak mültecileri toplama kamplarına hapsederek bir yere varılmayacağına inanıyoruz. Biz insanları mülteci kamplarına göndermedik, onlara konteynır kentler kurduk, onlara çadır kentler kurduk ve onları ülkemizin değişik yerlerinde kiralama sistemleriyle kiracı olarak da olsa oturuyorlar. Hiç kimse sadece sınırlarını kapatmakla, polisiye tedbirlerle açlıktan, kıtlıktan, çatışmalardan kaçıp gelen insanları dikenli tel örgülere mahkum etmekle mülteci sorununa çare bulamaz."
Mülteci düşmanlığını körükleyerek meseleyi çözdüklerini zannedenlerin er ya da geç hatalarının sonuçlarıyla yüzleşmek zorunda kalacaklarına vurgu yapan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Dönem sorumluluktan kaçma değil, sorumluluklarını yerine getirme dönemidir. OECD verilerine göre, 2017 yılında yaklaşık 8,2 milyar resmi kalkınma yardımı yaptık. Milli gelire oranla dünyada en fazla yardım yapan ülke biz olduk. Üzülerek belirtmek isterim ki bu süreçte birkaç yakın dostumuz dışında hiçbir ülkeden doğru düzgün bir yardım almadık, hatta Avrupa Birliği tarafından Suriyeli mülteciler için söz verilen 3 3 milyar avroluk kaynağın kullanımında bile çok ciddi güçlükler yaşadık, yaşıyoruz. Şu ana kadar ülkemize uluslararası kuruluşlar vasıtasıyla, milli bütçemize değil bunu da özellikle ayırt edelim, yaklaşık 2 milyar avro gibi bir rakam ulaşmış durumda, o da milli bütçemize değil, uluslararası kuruluşlara."
'Hiçbir yapıya izin vermeyeceğiz'
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Suriye'nin kuzeyinde ülkemizin ve bölgemizin güvenliğine tehdit oluşturan hiçbir yapıya izin vermeyeceğiz." dedi.
Erdoğan, G- 20 Liderler Zirvesi'nin düzenlendiği Costa Salguero Fuar Alanı'ndaki basın toplantısında, önümüzdeki dönemde G-20 ülkelerinin mülteci meselesine daha fazla ağırlık vermesi gerektiğine inandığını söyledi.
Bu yılki G-20 Zirvesi'nin küresel ekonomide iş birliğinden ziyade ticaret savaşlarının konuşulduğu bir dönemde icra edildiğine işaret eden Erdoğan, halen içinden geçilen süreçte Dünya Ticaret Örgütünün kural ve prensiplerinin çok ciddi şekilde erozyona uğratıldığını belirtti.
Dünya ticaretinin günden güne kuralları belli, öngörülebilir bir yapı olmaktan çıktığını, daha kaotik bir şekle büründüğünü vurgulayan Erdoğan, "Ben yaptım oldu" mantığıyla sadece ticarete değil, uzun bir sürecin kazanımı olan kurumlara da zarar verileceğini ifade etti.
Erdoğan, dünyanın en büyük 17. ekonomisi olan Türkiye'nin, dünya ticaret örgütünün değişen şartlara göre yenilenmesini savunduğunu bildirdi.
Küresel ticaretin değişen dinamiklerinin, Dünya Ticaret Örgütünün de yapısında bazı düzenlemeler yapılmasını gerekli kıldığına dikkati çeken Erdoğan, ancak bunun, yıkıcı, bozucu, kaosa sebebiyet veren tek taraflı adımlar yerine sağduyu ile yürütülmesi gereken süreç olduğunun altını çizdi.
"Türkiye olarak üzerinde önemle durduğumuz bir diğer konu, mülteciler ve terörizm başlıklarıdır." diyen Erdoğan, küresel güvenlikle doğrudan bağlantılı olarak gördükleri bu konuların G-20'nin gündeminde daha fazla yer tutmaya başlamasının sevindirici olduğunu dile getirdi.
Erdoğan, "Üzülerek belirtmek isterim ki bu konuda terör örgütleri arasında ayırım yapan tehlikeli bir anlayışla karşı karşıyayız." değerlendirmesinde bulundu.
"Korumacılık devam ediyor"
Bu çifte standarda, hem yurt içinde gerçekleşen terör eylemlerinde hem de Suriye'de bizzat şahit olduklarını aktaran Erdoğan şöyle devam etti:
"Türkiye içinde eylem yapan, sivilleri öldüren, teröre bulaşan militanlar, siyasi sığınmacı adı altında Batı ülkelerinde ellerini kollarını sallayarak gezebiliyor, hatta haraç toplayabiliyor. 15 Temmuz gecesi, darbe girişiminde bulunup, 251 insanımızın kanına giren FETÖ'cüler, kendilerine sunduğumuz dosyalar dolusu delile, belgeye rağmen kimi ülkeler tarafından korunuyor. 2 bin 193 vatandaşımız o gece yaralanmıştır. Onlar da yine aynı şekilde herkes tarafından biliniyor ama buna rağmen korumacılık devam ediyor. Müttefiklerimiz tarafından DEAŞ'la mücadele bahanesiyle PKK'lı teröristlerin binlerce tırlık silahla ve mühimmatla desteklendiğine her gün bizzat şahit oluyoruz. Böyle ikircikli bir tavrın terörü yok etmek yerine terör örgütlerine cesaret vereceği açıktır."
Bir terör örgütü eliyle diğerinin yok edilemeyeceğinin acı tecrübelerle ortaya çıktığını anlatan Erdoğan, Türkiye'nin geride bırakılan süre zarfında DEAŞ'la mücadeleden yabancı terörist savaşçıların engellenmesine kadar çok ciddi çaba yürüttüğünü belirtti.
Erdoğan, "DEAŞ ve benzeri terör örgütleriyle irtibatından şüphelenilen 70 bin kişiye ülkemize giriş yasağı koyduk. Suriye'deki terör örgütleriyle irtibatı tespit edilen 7 bin kişiyi sınır dışı ettik." diye konuştu.
"Çifte standart değil, samimiyet bekliyoruz"
Fırat Kalkanı Harekatı ile 3 binin üzerinde DEAŞ'lı, Zeytin Dalı Harekatı ile de 4 bin 500 civarında PYD'li teröristin etkisiz hale getirildiğini bildiren Erdoğan, şehitler verme pahasına Suriye'de DEAŞ'a tarihinin en ağır darbelerini indirdiklerini, bu mücadelenin devam edeceğini ifade etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:
"Suriye'nin kuzeyinde ülkemizin ve bölgemizin güvenliğine tehdit oluşturan hiçbir yapıya izin vermeyeceğiz. Fırat'ın batısını olduğu gibi doğusunu da bölücü terör örgütünün zulmünden ve işgalinden çok yakın bir zamanda kurtaracağız. Biz bu tür konularda müttefiklerimizden çifte standart değil, samimiyet bekliyoruz.
Dört yıla yakın süredir derinleşerek devam eden Yemen krizine artık acilen çözüm bulunması gerekiyor. Bu konuda dünyanın çok ama çok sessiz kaldığını görüyoruz. Arakan'la ilgili olarak dünyanın çok ama çok sessiz kaldığını görüyoruz. Bu ülkede yaşanan insani kriz sadece Müslümanların değil insanlığın tamamının yüreğini burkacak boyuta ulaşmıştır.
Açlıktan bir deri bir kemik kalmış çocukların, yıkıntıların altından çıkartılan masum bedenlerin sorumluluğu bu meseleye karşı duyarsız kalan uluslararası toplumun tamamına aittir. Yeteri kadar petrol zenginliği olmadığı için dönülüp bakılmayan bir coğrafyanın mazlumları olan Yemen halkının acıları en kısa sürede dindirilmelidir. Yemen'in bağımsızlığı, egemenliği, toprak bütünlüğü ve birliği mutlaka korunmalıdır. Bu temelde varılacak kapsayıcı bir siyasi çözüm kalıcı barış ve istikrar için tek yol olarak görünüyor. Müzakere sürecini canlandırmak için Birleşmiş Milletler çerçevesinde sürdürülen çabaları destekliyoruz. Bu çerçevede 2 yılı aşkın süredir bir araya gelmeyen tarafların İsveç'te toplanmalarıyla başlayan sürecin Yemen'e en kısa sürede barışı getirmesini umut ediyoruz."
'Bizim için bu olay alçakça bir cinayettir ve öyle de kalacaktır'
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayetiyle ilgili, "Bu olayı asla siyasi bir mesele olarak görmedik. Bizim için bu olay alçakça bir cinayettir ve öyle de kalacaktır. Bu vahşi cinayetin emrini vereninden uygulayanına kadar tüm sorumluları ortaya çıkartılmadan ne İslam dünyasının ne de dünya kamuoyunun tatmin olması mümkün değildir." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, G- 20 Liderler Zirvesi'nin düzenlendiği Costa Salguero Fuar Alanı'nda basın toplantısı düzenledi.
İstanbul'daki Suudi Arabistan Başkonsolosluk binasında işlenen Kaşıkçı cinayetinin uzun süre dünya kamuoyunun gündeminde önemli yer tuttuğunu belirten Erdoğan, Kaşıkçı cinayeti konusunda ortaya konan tavrın pek çok ülke bakımından önemli bir sınama olduğunu ifade etti.
Türkiye'nin bu meselede en başından beri hukukun, ahlakın ve vicdanın gerektirdiği yerde durduğunu dile getiren Erdoğan, "Hadiseden haberdar olduğumuz andan itibaren, Kaşıkçı cinayetini aydınlatmak için tüm imkanlarımızı seferber ettik. Suudi yönetimi tarafından önce inkar edilen, ardından çarpıtılmaya çalışılan ve nihayetinde kabullenilen bu cinayet, Türkiye'nin kararlı tavrı sayesinde açığa çıkmıştır. Biz bu olayı asla siyasi bir mesele olarak görmedik, görmeyeceğiz. Bizim için bu olay alçakça bir cinayettir ve öyle de kalacaktır." diye konuştu.
'Cemal Kaşıkçı'nın 7,5 dakika içerisinde boğularak öldürüldüğünün belgeleri var'
Türk adli ve idari makamların Suudi Arabistan'dan cinayet soruşturması konusunda gerekli desteği göremediğini ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Veliaht Prens'in suç sabit olmadıkça kimseyi suçlayamayız yaklaşımını kabullenmek mümkün değildir. Zira 15 kişinin Suudi Arabistan'dan 2 uçakla İstanbul'a gelmesi ve İstanbul'da daha önce kendi ifadeleriyle planlı bir operasyon olduğunu söylemelerine rağmen, akabinde bundan da kendilerinin vazgeçtiklerini görüyoruz. Hatta bu öyle bir durum arzediyor ki bizzat Dışişleri Bakanları bu konuyla ilgili olarak daha önce bunu inkar ederken ve yine yetkililerin Cemal Kaşıkçı'nın Başkonsolosluktan çıkıp gittiğini söylemelerine rağmen... Kaşıkçı Başkonsolosluktan çıkıp gidiyor dışarıda kim var, nişanlısı var. Nişanlısını zaten içeri almadılar ve Cemal Kaşıkçı konsolosluk binasını terk ettiği zaman nişanlısının yanına niye gelmesin, onu niye alıp da oradan öyle ayrılmasın? Bütün bunlar hep kendilerinin tezatlarıdır, kendi yalanları olarak ortaya çıkmıştır. Ve ortada daha sonra Cemal Kaşıkçı'nın 7,5 dakika içerisinde boğularak öldürüldüğünün belgeleri var, ifadeleri var. Biz bunları dünya ile paylaştık. Bizden kimler istediyse bu belgeleri kendileriyle paylaştık."
"Bu sadece Türkiye'nin meselesi değildir"
Erdoğan, Türkiye'nin olaya ilişkin bilgi ve belgeleri Amerika başta olmak üzere Suudi Arabistan'a, İngiltere'ye, Almanya'ya, Fransız yetkililere, tüm talep edenlere verdiklerini ifade ederek, "Yine biz her an buna hazırız. Çünkü bu sadece Türkiye'nin meselesi değildir." dedi.
Suçun işlendiği yerin İstanbul olması nedeniyle suçluların iadesinin istendiğini belirten Erdoğan, şöyle konuştu:
"Suudi yetkililer hala bunu bize vermiyor, veremiyor. Şimdi 'biz yargılıyoruz' diyorlar. İçeride 22 kişinin şu anda tutuklu olduğunu ve bunların içerisinde idamla yargılanacak olanların olduğunu söylüyorlar. Veliaht Prens 'ben başsavcımı size gönderebilir miyim' dediğinde, 'buyurun gönderin' dedim. Başsavcı geldi ve İstanbul'da başsavcımla görüşmelerini yaptılar. Ancak Suudi Arabistan'dan gelen başsavcı ne yazık ki kendi bilgi belgelerini benim başsavcımla İstanbul'da görüşmedi, paylaşmadı, ona vermedi. Sadece bizden istediler. Bizim başsavcımız elimizdeki bilgi belgeleri de ayrıca kendine verdi. Ben Hadimul Harameyn Şerifeyn ile de iki kez görüştüm. Onunla da bu bilgileri paylaştık. Şimdi süreci takip ediyoruz. Ama dediğim gibi bu hele hele siz değerli basın mensupları için çok daha önemli, sadece Türkiye'nin değil tüm dünyanın meselesidir. Biz şu ana kadar Suudi Arabistan makamlarından cesedin akıbeti, yerel iş birlikçiler ifadesini kullanan Dışişleri Bakanı'na, ona da sorduk. 'Kimdir bu yerel iş birlikçileri, bunu bize açıklayacaksınız.' Bu yerel iş birlikçilerin kimliği ve istihbarat görevlilerinden emirleri kimden aldığına dair sorularımızın cevabını alamadık."
Adli soruşturmayı yürüten başsavcılığın ne yazık ki Suudi Arabistan'da tutuklu bulunan cinayet zanlılarına erişiminin bulunmadığını dile getiren Erdoğan, "Bu kişilerin Türkiye'de yargılanmalarının uluslararası toplumda oluşabilecek soru işaretlerinin ortadan kaldırılmasına faydalı olacağına inanıyorum. Bu vahşi cinayetin emrini vereninden, uygulayanına kadar tüm sorumluları ortaya çıkartılmadan ne İslam dünyasının ne de dünya kamuoyunun tatmin olması mümkün değildir. Bizim Suudi Arabistan devletini ve kraliyet ailesini yıpratmak veya zarar vermek gibi bir niyetimiz asla yoktur. Cinayetin tüm yönleriyle ortaya çıkarılması ve sorumluların tamamının yargılanmalarının Suudi Arabistan'ın da çıkarına olacağına inanıyoruz." ifadelerini kullandı.
G-20'nin sadece üye ülkeler değil tüm dünya için önemli bir platform olduğunu belirten Erdoğan, bu yapının itibarını ve gücünü artırmasını insanlığın ortak faydası olarak gördüklerini söyledi.
Erdoğan, dünya ekonomisinin ve nüfusunun çok büyük bir bölümünü temsil eden böyle bir yapının sonuçsuz tartışmalarla yıpratılmasının, kısır gündemlere mahkum edilmesinin doğru olmadığını kaydetti.
Mevcut yapısıyla dahi üye ve katılımcı ülkeler arasında yakın istişare ve iş birliği zemini oluşturan küresel düzeyde etkinliğe sahip G-20'nin daha güçlü hale getirilmesi gerektiğine inandıklarını ifade eden Erdoğan, "Japonya Osaka zirvesinden başlayarak G-20'nin kapsayıcılığını ve somut sonuçlar alma kapasitesini geliştirecek formüller geliştirilmesini teklif ediyoruz. Siyasetten ticarete, terörden kadın ve gençlik meselelerine kadar dünya barışının, huzurun, refahın artmasına katkıda bulunacak bir G-20 idealine ulaşmak için hep birlikte çalışmalıyız. Türkiye, G-20'nin etkinliğinin artırılması için daimi sekreteryaya ev sahipliği yapmak dahil, üzerine düşen tüm görevleri yerine getirmeye hazırdır." dedi.
'Kısmi olarak vizelerin kaldırılması kararını Sayın Putin verdi'
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya ile vize muafiyetine ilişkin, "Yaptığımız görüşmelerle vizeler konusunda kısmi olarak vizelerin kaldırılması kararını Sayın Putin verdi." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, G-20 Liderler Zirvesi'nin düzenlendiği Costa Salguero Fuar Alanı'ndaki basın toplantısında gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.
Erdoğan, zirve kapsamında ABD Başkanı Donald Trump ile yaptıkları görüşmeye ilişkin soru üzerine ABD ile Türkiye arasındaki ilişkilerin stratejik ortaklığa dayalı olduğunu söyledi.
İki stratejik ortak olarak öncelikle kuzey Suriye'de Fırat'ın doğusu, Münbiç ve bu çevrede Fırat Kalkanı gibi devam eden süreci değerlendirme fırsatı bulduklarını belirten Erdoğan, "Hatta bu arada İdlib'i de değerlendirme imkanımız oldu ama aslolan şu anda masada Münbiç konusu. Münbiç'i kendileriyle ele aldık. Özellikle de PYD-YPG terör örgütlerine yönelik yaklaşımımızı kendileriyle paylaşarak Münbiç'i bu terör örgütlerinden temizlemede birlikte nasıl hareket ederiz, bunu konuştuk." ifadelerini kullandı.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo'nun daha önce gerçekleştirdikleri görüşmede Münbiç konusundaki yol haritasının belirlendiğini hatırlatan Erdoğan, bu haritanın üzerinden aylar geçtiğini ancak bu konudaki mutabakatın canlılığını koruduğuna yönelik temennisinin olduğunu söyledi.
Trump ile Halkbank konusunu da görüştüklerine değinen Erdoğan, "Şu anda bizim elimizdeki bilgiler neyse kendilerine bu bilgileri, belgeleri verdik. Bankamızın yetkilileri de şu anda zaten Amerika'da bulunuyorlar ve orada süreci takip ediyorlar." dedi.
Erdoğan, görüşmede Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) elebaşı Fetullah Gülen'in iadesinin de gündeme geldiğine dikkati çekerek, "Ben umudumu yitirmek istemiyorum, umutluyum. Temenni ederim ki bu konuda da FETÖ terör örgütüne yönelik olumlu adımları atarız." ifadelerini kullandı.
"Rusya ile kararlı şekilde sürdürmeye niyetliyiz"
İdlib mutabakatının dünyaya verdiği mesaja ilişkin soru üzerine Erdoğan, şu değerlendirmelerde bulundu:
"İdlib, nüfusu itibarıyla çok büyük bir yerleşim merkezi. Bu sorun eğer çözülmemiş olsaydı yüz binlerce insan nereye yüklenecekti? Yine Hatay tarafından ülkemize yüklenecekti ve yeni bir mülteci akınıyla karşı karşıya kalacaktık. Rusya ile burada sağladığımız mutabakat, bu Soçi Mutabakatı, İstanbul Zirvesi ki orada da Rusya, Almanya, Fransa, dörtlü bir zirveyi gerçekleştirdik ama ana başlığımız İdlib idi.
Orada İdlib ile ilgili yaptığımız görüşmeler neticesinde attığımız kararlı adımlarla İdlib'deki bazı sıkıntılara rağmen çünkü hala terör sıkıntısı esiyor, bunlarla mücadeleyi birlikte yürütüyoruz ama Rusya ile buradaki dayanışmamız bizim burada terör örgütlerine yönelik, Rusya'nın rejime yönelik attığı kararlı adımlarla şu anda burada duruma bir hakimiyet olarak sahibiz. Bu hakimiyetin devamı, oradaki halkın da rahatlıkla evlerine dönme imkanını sağlamıştır ve şu anda İdlib halkı peyderpey ülkesine, topraklarına dönüyor. Biz de bunu gördükçe kendimizi başarılı addediyoruz ve bu süreci Rusya ile kararlı şekilde sürdürmeye niyetliyiz."
Erdoğan, Rusya ile vize muafiyeti konusuna ilişkin de "Putin ile yaptığımız görüşmeler, gerekse arkadaşlarımızın yaptığı görüşmelerle vizelerin kısmi olarak kaldırılması kararını Sayın Putin verdi. Biz tabii bu işin tamamına yönelik bu kararın alınmasını kendilerinden talep ettik. Temenni ederim ki tamamına yakını da vizeler konusunda alınır." diye konuştu.
Tır taşımacılığına yönelik önemli adımlar atıldığına dikkati çeken Erdoğan, ekim sonu itibarıyla Rusya'dan yaklaşık 5 milyon 700 bin turistin Türkiye'ye geldiğini söyledi.
Yıl sonu itibarıyla bu sayının 6 milyonu bulacağını düşündüğünü ifade eden Erdoğan, gelecek yıl sayının daha da artacağına inandığını vurguladı.
Erdoğan, şunları kaydetti:
"Savunma sanayisinde attığımız adımlar, birlikte dayanışma, bunlar da gayet güzel bir şekilde gelişiyor. Bizim Rusya ile belirlediğimiz ticaret hacmi çok ileri. Biliyorsunuz, 100 milyar dolarlık ticaret hacmine ulaşmayı belirledik. Putin'in de ifadesiyle niye olmasın? Şu anda gayet iyi bir şekilde bunu ilerletiyoruz ve hızla da bu, ilerlemeye devam edecek."
"Dörtlü bir zirve yapacaklar"
Erdoğan, bir soru üzerine de "Türkiye'ye kimse 'Ermenilere karşı soykırım uygulamıştır.' diyemez." ifadesini kullandı.
Şu anda Türkiye'de 100 bin Ermeni'nin yaşadığına işaret eden Erdoğan, şunları söyledi:
"Bunların yaklaşık 30 bini vatandaştır, diğerleri ise Ermenistan'dan kaçarak ülkemize gelen ve ülkemizde şu anda bizim de onlara müsaade ettiğimiz Ermenilerdir. Şu anda 100 bin Ermeni ülkemizde yaşıyor. Biz 'Sen vatandaş değilsin, seni deport ediyoruz.' demedik. İnsani davrandık, davranıyoruz. Onlar hala ülkemizde yaşamaya devam ediyorlar."
Soykırım iddialarının tarihçilere bırakılması gerektiğinin altını çizen Erdoğan, "Tarihçiler bu konuda ne diyor? Kimler kime soykırım uygulamış? Bizim tarihimizde böyle bir uygulama yok. Bunu çok açık, net söyleriz ve her türlü tartışmaya gireriz." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya ile Ukrayna arasında yaşanan gerginlikte Türkiye'nin, ara buluculuk yapma gibi bir durumunun olup olmadığının sorulması üzerine konuyla ilgili hem Putin hem de Ukrayna Devlet Başkanı Petro Poroşenko ile görüştüğünü söyledi.
Görüşmeler esnasında gelinen bir nokta olduğuna dikkati çeken Erdoğan, "Rusya, Ukrayna, Fransa ve Almanya, dörtlü bir zirve yapacaklar. Temenni ederim ki bu zirveyle birlikte burada yeni bir süreç başlamış olur ve daha olumsuz bir şekle dönüşmez." diye konuştu.
"Veliaht Prens'in inanamadığım bir cevabı oldu"
Bir gazetecinin, Kaşıkçı cinayetinin tüm dünyanın sorunu olduğuna ilişkin sözlerini hatırlatarak, "Zirvedeki diğer liderler, bunun farkındalar mı? Zirvede bununla ilgili başka bir konuşma oldu mu?" şeklindeki sorusu üzerine Erdoğan, şunları dile getirdi:
"Üzülerek söylüyorum, maalesef gündeme girmediğini söylemek herhalde haddi tecavüz değildir. Sadece Liderler Zirvesi'nde bu konuyu Kanada Başbakanı Trudeau açtı ve Veliaht Prens'in buna inanamadığım bir cevabı oldu. Az önce onu zaten söyledim. Tabii bunu tamamlamak bize düşerdi fakat Sayın Başkan, 'Öğlen ikinci oturumu başlatacağız.' deyince orada konuya giremedik."
Erdoğan, yaptığı görüşmelerde liderlere konuyu büyük oranda açma fırsatı bulduğunu yineleyerek, "Biz zaten istihbarat teşkilatımızla bunu bütün dünyaya duyurduk, duyuruyoruz. Bu konuyla ilgili özellikle Amerikan basını, Batı basını olsun, onlar da takip ediyorlar ve bizim de istihbarat teşkilatı başkanlığımız ne tür talepleri olursa cevapları veriyor, gereken bilgileri de onlara aktarıyor." değerlendirmesinde bulundu.
"Veliaht Prens'in, Kaşıkçı'nın ölümünden bahsedildiğinde inanılmaz şekilde cevap verdiğini söyleyerek ne demek istediniz?" sorusu üzerine ise Erdoğan, şunları kaydetti:
"Suç sabit olmadıktan sonra kalkıp da Suudi Arabistan'ı suçlamak olmaz.' anlamında bir ifade kullandı. Bu dediğinin hukuk dilinde bir geçerliliği var ama biz zaten adeta bu suçun sabit olduğuna dair delilleri söylerken kendi yetkililerinin kullandığı ifadeler var. Planlı bir operasyon olduğunu kendi yetkilileri söyledi, söylüyor. Bunun üzerine de zaten başsavcılarını İstanbul'a gönderme arzusunu Veliaht Prens bana söyledi, 'Gelebilir.' dedim.
Geldiler, başsavcımla görüştüler. Başsavcım, onlara gerekli bilgi, doküman verirken onlar herhangi bir bilgi, dokümanı başsavcımıza vermediler. Bu şekilde bir süreç işledi, işliyor. Bir de önemli olan şu, 22 kişi tutuklu, 5'inin idamla yargılandığını söylüyorlar. Biz de neticeyi göreceğiz. Bundan sonraki süreçte de elimize devamlı gelen, gelecek ne bilgi, belge varsa bunları paylaşmaya hazır olduğumuzu kendilerine de söyledik. Dünyaya da söylüyoruz."