29.01.2019 - 12:27 | Son Güncellenme:
AA
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, "CHP'nin İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olarak Tunç Soyer'i göstermesine ilişkin, "Baba oğlun, oğul babanın suçunu üstlenmez ama 'tarihin yükü' diye de bir şey vardır." dedi.
Çelik, A Haber'de katıldığı canlı yayında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu, soruları yanıtladı.
Cemal Kaşıkçı cinayeti soruşturması kapsamında Türkiye'ye gelen Birleşmiş Milletler (BM) Yargısız ve Keyfi İnfazlar Özel Raportörü Agnes Callamard'un Suudi Konsolosluğu'na alınmamasına ilişkin soru üzerine Çelik, Suudi Arabistan'ın baştan itibaren bu konudaki soruşturmaya yardımcı olmadığını söyledi.
Aynı zamanda bir örtbas etme faaliyetinin söz konusu olduğunu belirten Çelik, "Bu raportörün içeri alınmaması tabii ki bir skandaldır. İş birliği yapılmadığını, bir şeylerin örtbas edildiğini gösteren bir yaklaşımdır. Halbuki Suudi Arabistan için en hayırlı yol en doğru yol şeffaf bir şekilde bu sürece katkıda bulunmaktır. Bu tablo neyi gösteriyor. Türkiye'nin tezi olan uluslararası soruşturma açılması gerektiği konusunda Birleşmiş Milletlerin ısrarcı olmasını ve bu uluslararası soruşturmanın açılması gerektiğini gösteriyor." ifadelerini kullandı.
"HDP'NİN SEÇMENİNE VERDİĞİ POLİTİKALARI TAKİP ETMEKLE İLGİLİ BİR DERDİ YOK"
HDP'nin İstanbul, İzmir ve Adana'da aday göstermeyeceği ve kimi çevrelerin bunu CHP'ye örtülü bir destek olarak değerlendirdiğine ilişkin soruya Çelik, CHP ve HDP arasında açık bir şekilde bir ittifak olduğunun görüldüğünü dile getirdi.
Çelik, hem HDP hem de CHP yönetiminin kendi tabanlarını istismar etmek üzerinden kurguladıkları bir ittifak görüntüsünün ortaya çıktığını dile getirdi.
İnsanların, şehirlerinin iyi yönetilmesini istediğin dikkati çeken Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
"CHP ve HDP'nin yapacağı şey şehirlerde sadece ideolojik gettolar oluşturmaktır. Bu şehirlerde çağdaş bir belediye hizmetinden son derece uzak yaklaşımlar sergileyeceklerdir. Dolayısıyla Cumhur İttifakı'nın ne yapacağına bakmak, ne yaptığımızı iyi değerlendirmek lazım. Yaptığımız şeylerin vatandaşlar tarafından iyi karşılık gördüğünü görüyorum. Biz kendi işimize bakalım, öbür tarafın yaptığı bu kurgunun kendi tabanlarında bile bir karşılık bulmayacağını düşünüyorum."
Ömer Çelik, CHP'deki gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde de bulunarak, CHP'nin, parti yönetiminin ortaya koyduğu şekliyle bir siyasi parti ve siyaset yapan bir kurum olmadığını, "statükoyu koruma derneği" olduğunu söyledi.
CHP'deki bu tartışmaların, parti içindeki lobi, grup ve yapıların bir koalisyonu olarak ortaya çıktığının altını çizen Çelik, şöyle devam etti:
"Kavga, vatandaşın daha iyi hizmet almasıyla seçimleri kazanmakla siyasi parti olmakla ya da 31 Mart seçimlerinde başarılı olmakla ilgili bir kavga değil, en çok da şuna dikkatinizi çekmek isterim; CHP'nin kendisi için 'çantada keklik' gördüğü yerlerde en çok kavga çıkıyor. Dolayısıyla bunun bir siyaset kavgası olmadığı, CHP'yi oluşturan, 'statükoyu koruma cemiyeti' dediğim bu yapıyı oluşturan lobiler arasında bir rant kavgası olduğu açık bir şekilde görülüyor. Ama ne Türkiye ne CHP seçmeni ne de Türkiye'de sosyal demokrat siyasi bir arayışta olan vatandaşlarımız bunu hak ediyor."
TUNÇ SOYER'İN ADAYLIĞI
CHP'nin Tunç Soyer'i İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olarak göstermesi ve bu konuda İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in açıklamalarına ilişkin görüşleri sorulan Çelik, "Bu gösterilen adayın siyasi profili üzerinden aslında bu tartışmalar yapılıyor ve bu siyasi profili bir takım konuşmalar ve görüntülerle birlikte izlediğinizde, geçmişte kendisinin ailesine atfedilen acılarla çok özdeşleşen bir politika içerisinde olduğu, bu şekilde bir değerlendirme ortaya çıkıyor." diye konuştu.
Burada kimsenin babasının suçunu üstlenmeyeceğini, hiç kimsenin de oğluna bir suç aktaramayacağını ifade eden Çelik, "Bu prensip olarak doğrudur ama bu adayın o zamanki politikalara, o kadar ülkücüye idam istenmesine dönük bu yaklaşımlar hakkında ne düşündüğünü söylemesi gerekiyor." dedi.
"Nihayetinde hiç kimse tabii ki baba oğlun, oğul babanın suçunu üstlenmez ama 'tarihin yükü' diye de bir şey vardır." diyen Çelik, şu değerlendirmede bulundu:
"Mesele baba oğul meselesi değil, mesele tarihi yüküyle ilgili bir mesele dolayısıyla İzmir'de aday olmuş ve kendisiyle ilgili böyle bir tarihsel yük ortaya çıkmış birisinin bunun karşısında ne söyleyeceğini herkesin duyması gerekiyor."
BİNALİ YILDIRIM'IN ADAYLIĞI
AK Parti İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Binali Yıldırım'ın TBMM Başkanlığından istifa edip, etmeyeceğine ilişkin bir soruya da Çelik, Yıldırım'ın hukukçulardan ve Meclis'ten görüş aldığını vurguladı.
Çelik, bunun Yıldırım'ın takdirinde olduğunu ve önümüzdeki günlerde sonuçlarının görüleceğini söyledi.
AK Parti Sözcüsü Çelik, eğer yeni Meclis Başkanı seçilecekse bunun MHP ile görüşmeler çerçevesinde mi belirleneceği, yoksa AK Parti'nin kendi adayını mı göstereceğine ilişkin soruya da Cumhur İttifakı içerisinde siyasi nezaket, siyasi centilmenlik ilkeleri, siyasi istişareler ve ortaya konulan iş birliği, dayanışma çerçevesinde, önemli siyasi süreçlerin istişare edileceğini bildirdi.
"FİNANS MEKANİZMASI USUL DIŞI YOLLARLA KULLANILMAYA BAŞLANIYOR"
Ömer Çelik, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin ABD'nin Venezuela ile ilgili açıklamalarına ilişkin sözlerine yönelik, "ABD'nin ortaya koyduğu çifte standarda berrak bir şekilde dikkati çeken, altını çizen bir açıklama. Mesela ABD, Mısır'da darbe olduğunda bunu tanıyor ya da Suriye'de Esad rejimi bu kadar kişiyi katlettiğinde bu şekilde bir tavır ortaya koymuyor. Ama Venezuela'daseçimler sonucunda (Nicolas) Maduro kazanmış, tutuyor Ulusal Meclis Başkanı'nı ilan ediyor." ifadesini kullandı.
ABD'nin Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton'un "Ordu yeni başkanın ulusal meclis başkanı olduğunu dikkate almalıdır." sözlerinin açıkça orduyu mevcut devlet başkanına karşı bir darbe yapmaya teşvik ettiğinin altını çizen Çelik, şöyle konuştu:
"Bunlar dünyada demokrasiyi, seçimleri, benzeri mekanizmaları savunuyor. Böyle bir tablo ortaya çıktığı zaman, bir yerde darbe yapanın altına kırmızı halı serdiğiniz zaman, halkını katledenle diyalog yolları aradığınız zaman ama öbür tarafta da bir ülkeye devlet başkanı atama yetkisini kendinizde gördüğünüz zaman iyi ya da kötü, işleyen bir dünya düzeni, bir uluslararası hukuk ortada kalmaz. Amerikan Merkez Bankası da Venezuela'nın sahip olduğu varlıkların ve gelirlerin, ulusal meclis başkanı tarafından kullanılacağını, Maduro'nun bunu kullanamayacağını söylüyor. Dolayısıyla gerek elimizdeki uluslararası düzen, gerekse elimizdeki finans mekanizması bu şekilde usul dışı yollarla kullanılmaya başlanıyor."
"ARKADAŞLARIMIZIN ÇEŞİTLİ İLLERDE RAKAM VERMESİNİ DOĞRU BULMUYORUZ"
Yerel seçimlere değinen Çelik, şubatın ikinci haftasından itibaren miting programının ortaya çıkacağını, parti genel başkanlarının, ortak miting için kendilerine sunulan görüşe onay verdikten sonra bir planlama yapılacağını dile getirdi.
Şimdiye kadar belediyecilikte ve şehircilikte çok şey yaptıklarını vurgulayan Çelik, önümüzdeki dönemde de vatandaşla doğrudan ilişki kuran gönül belediyeciliği yaklaşımının daha güçlü şekilde hayata geçirilebileceği bir arayış neticesinde, manifestonun bu ilkeleri ortaya koyacağını söyledi.
Uzun zamandır iktidarda olmalarına rağmen hiçbir şekilde kendi gündemlerine gömülmediklerine işaret eden Çelik, "Yeni gündemler arıyoruz. Yeni gündemler ararken kazanımları koruyacağız, eksiklikleri de bertaraf edecek bir takım ilkeler genel başkanımız tarafından açıklanacak." dedi.
Sloganların sürpriz olacağını belirten Ömer Çelik, çok güçlü bir kampanya hazırlandığını, saat saat, gün gün, hafta hafta planlanmış şekilde son derece titiz bir çalışma yapıldığını bildirdi.
Çelik, vatandaşın tercihine hürmet ettikleri için hiçbir zaman "şu seçimde şu kadar alacağız, şu ilde bu kadar alacağız" diye rakam vermediklerine değindi.
Rakam vermenin vatandaşın iradesine ipotek koymak gibi olacağına dikkati çeken Çelik, "O yüzden arkadaşlarımızın çeşitli illerde rakam vermesini doğru bulmuyoruz. Cumhurbaşkanımızın adayları açıklamakla ilgili çeşitli illeri ziyareti sırasında kampanyayla ilgili gözlemledik. Vatandaş nasıl tepkiler veriyor? Neler arzu ediyor? Kampanyamızda nelere dikkat etmemiz lazım diye. Gördüğümüz şudur; AK Parti'ye, Cumhur İttifakı'na büyük bir teveccüh var ve vatandaşın sandığa gitmek için sabırsızlandığını görüyoruz." değerlendirmesinde bulundu.
"TEHDİDİN BERTARAF EDİLMESİ GEREKİR"
Çelik, sınırda YPG, PYD, PKK unsurlarının hala faaliyetlerine devam ettiğini hatırlatarak, "Bunları buradan çıkarmak üzere bir güvenli bölge kurulacaksa kurulacak. Ama bunun saatlerce, günlerce, haftalarca, aylarca beklenecek bir hali yok. Türkiye'ye dönük olarak orada canlı bir tehdit var, bu tehdidin bertaraf edilmesi gerekir." dedi.
Güvenli bölgenin YPG ya da başkası için kurulmayacağını, şu anda orada terör örgütleri için güvenli bölge oluşturulduğunu belirten Çelik, şu an Türkiye için bir güvenli bölgeden bahsedildiğini söyledi.
Bununla ilgili müttefiklerle beraber hareket etmeyi arzu ettiklerini aktaran Çelik, şöyle konuştu:
"Ama burada iki şey kabul edilemez. Birincisi, burada bir terör örgütlerinden arındırılmış güvenli bölge oluşturulmasın ya da Türkiye'ye dönük tehdit devam etsin gibisinden bir yaklaşım kabul edilemez. İkincisi de bunu çok fazla zamana yayarak, çok fazla erteleyerek Türkiye'nin güvenlik kaygıları hakkında pazarlığa dönüştürmek gibi bir yaklaşım kabul edilemez. Bütün hazırlıklar tamamlanmış. Ya müttefiklerimizle bu güvenli bölge adımını atacağız ve bunu gerçekleştireceğiz ya da bu tehdide dönük olarak kendi siyasi, askeri planlamamız içerisinde bir gece ansızın bu müdahaleyi gerçekleştireceğiz."
Çelik, Adana Mutabakatı'nın yeniden uygulanması ve Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu zamanında imzalanan ikili anlaşmanın yeniden gündeme gelmesiyle ilgili bir soruya, o anlaşmanın bir bakıma Adana Mutabakatı'nın tefsiri, güncellenmesi gibi olduğunu bildirdi.
Gerek Suriye tarafı gerekse bazı ülkelerdeki yorumcuların, Suriye'de şu anki rejimin muhatap alınacak şeklinde yorumlamaya çalıştığını anlatan Çelik, şunları kaydetti:
"Orada bizi ilgilendiren husus şu; bu iki devlet arasında imzalanmış ve yürürlükte olmasının aksine bir beyanda kimse bulunmamış. Orada bir madde var, 'PKK KONGRA-GEL ve onun Suriye'deki uzantıları' diyor. Demek ki o zamandan beri bu isim değiştirme, uzantı oluşturma gündem konusuymuş. Buna karşı Türkiye herhangi bir şekilde güvenlik tehdidi ilgili ülke tarafından gerçekleştirilmediği zaman bu tehdidi bertaraf etmek üzere Suriye topraklarına girme konusunda hukuki bir hakka sahip. Dolayısıyla Türkiye'nin oradaki varlığı hem uluslararası hukuk açısından meşrudur hem de o zamanki Suriye devletiyle Türkiye Cumhuriyeti arasında imzalanmış, mutabakata bağlanmış bu prensipler açısından söz konusudur."
MHP'DEN TUNÇ SOYER AÇIKLAMASI
MHP Genel Sekreteri İsmet Büyükataman, CHP’nin İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayı Tunç Soyer’le ilgili yaptığı yazılı açıklamada, “Anadolu’nun Türk yurdu olmasının üzerinden 1000 yıl geçmesine rağmen bizleri Türkistan bozkırlarına sürmeyi hedefleyen sinsi planlarda zerre miskal değişiklik gerçekleşmemiştir. Haçlıların bu planlarına piyonluk eden Pensilvanya’daki papazın ve hain yapısı FETÖ’nün 15 Temmuz’da devletin bekasına ve milletin birliğine doğrudan hücum eden kalkışmasının bastırılmasından sonra; Türk milleti tarafından meydanlarda Cumhur İttifakı tesis edilmiştir. Devletin bekası, milletin geleceği adına inisiyatifler alan Cumhur İttifakı’nın karşısında ise Türkiye’nin ilk siyasi partisi olmalarına rağmen bugün bölücü terör örgütünün mitoz bölünme merkezi haline gelen parti ile sözde siyaset yapma bahanesiyle kutlu partimizi bölmek isteyenler ve gizliden de olsa bölücü terör örgütünün siyasi kulübü bir aradadır. Kimsenin siyasi tercihine karışacak, söz söyleyecek durumda değiliz. Ancak dün açıklanan bir adaylık mevzuu üzerine bu açıklamayı yapma ihtiyacı hasıl olmuştur” ifadelerini kullandı.
"TARİHE KARAR BİR LEKE OLARAK DÜŞMÜŞTÜR"
“Liderimiz Devlet Bahçeli Beyefendi’nin deyimiyle beş benzemezin bir araya geldiği Zillet İttifakı, İzmir’de ‘MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davasının’ ideolojik takıntılı iddia makamının oğlunu aday göstermiştir” diyen Büyükataman, “Hukuken fiilin ve suçun şahsiliği elbette tartışma götürmez bir gerçektir. Ancak adaylığı açıklanan zatın babası, hukuku katletmiş bir kişidir. Milliyetçi-Ülkücü Hareketi kendi hastalıklı ideolojik penceresinden yorumlayarak hiç aynaya bakmadan devletin yılmaz bekçileri olan Milliyetçi-Ülkücü Hareketi anayasal düzeni yıkmakla suçlayan ve bir çete olarak yorumlayan savcının oğlu, geçmişiyle gurur duyduğunu ifade ederek vicdanları titretmiş, küllenmiş öfkeleri yeniden alevlendirmiştir. Hukukun üstünlüğünü ve evrensel hukuku hiçe sayıp ideolojik bulaşıkları içerisinden Milliyetçi-Ülkücü Hareketi adeta yok etmek, vicdanı ve insanlığı dar ağacına çekmek isteyen iddia makamının ve babasının bu vicdan kasaplığıyla övünen oğlunun Türkiye’nin üçüncü büyük şehrine, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu parti tarafından aday gösterilmesi cumhuriyet tarihine kara bir leke olarak düşmüştür. Ülkücülüğünü yaşayamadığını iddia ederek merkez olma derdine düşen, iktidara gelmek uğruna küresel odaklara göz kırpan NATO beslemelerinin de bu zata destek verecek olmaları yaşadıkları akıl tutulmasının başka bir hâli olarak karşımızdadır” açıklamasında bulundu.
Milliyetçi Hareket Partisi’nin Merhum Lideri, Başbuğ Alparslan Türkeş başta olmak üzere yüzlerce ülkücü dava adamının “146/1 , “149/1 gibi maddeler kapsamında yargılanması ve haklarında idam talebinde bulunulmasıyla 587 sanıklı “MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası” başladığını hatırlatan Büyükataman, “12 Eylül Darbecileri tarafından gündeme getirilen bu iddia ve talepler, merhum Genel Başkanımız Alparslan Türkeş’le birlikte bütün ülkücülere kurulan tuzağın basit bir kurgu olmadığını ortaya koymuştur. Neticede 12 Eylül 1980 ihtilalinden sonra, 29 Nisan 1981 tarihinde 945 sayfalık bir iddianame ile başlayan ve "TCK'nın 149. ve 146. maddelerinde yazılı cürümleri işlemek için silahlı cemiyet oluşturmak" suçlaması ile açılan davalarda, Alparslan Türkeş'in de içinde bulunduğu 220 kişinin idamı istenmiştir. 5 yıl 11 ay 8 gün süren yargılama, 7 Nisan 1987 tarihinde sonuçlanmıştır. Mahkeme sonucunda 11 yıl 1 ay 10 gün hapis cezasına çarptırılan Başbuğumuz Merhum Alparslan Türkeş, 7 Nisan 1985 tarihinde tahliye edilmiştir. Türk milliyetçiliğine düşman kişilerin öncülüğünde yapılan yargılama sonucunda, ülküdaşlarımızdan “Ahmet Kerse, Ali Bülent Orkan, Cengiz Baktemur, Cevdet Karakaş, Fikri Arıkan, Halil Esendağ, İsmet Şahin, Mustafa Pehlivanoğlu, Selçuk Duracık” idam edilmiş, nice dava arkadaşımız çeşitli cezalara çarptırılmış ve bazıları da yargılanmalar sona ermeden rahmet-i Rahman’a kavuşmuşlardır” dedi.
"İLGİLİ ADAYI İZMİRLİ VATANDAŞLARIMIZA VE TÜRK MİLLETİNİN MAŞERİ VİCDANINA HAVALE EDİYORUM"
Büyükataman, açıklamasının devamında şunları kaydetti:
“12 Eylül 1980 tarihinde darbe yapıp yönetime el koyanlar tarafından Milliyetçi Hareket Partisi yöneticileri dahil olmak üzere yüzlerce ülküdaşımız uydurulan senaryo ve tertiplerle, düzmece belge ve yalancı şahitlerle haksız yere suçlanarak tutuklanmıştır. Siyasi tarihimize kara bir leke olarak geçen bu davada ülküdaşlarımız, sanık sandalyesine oturtularak yargılanmıştır. Elbette ki o zulüm ve baskı dolu günleri unutmamız mümkün değildir. Zira Ülkücü Kadroların Mamak Askerî Cezaevi’nin meşhur “C-5 işkencehaneleri”nde ve çeşitli hapishanelerde, yıllarca süren sorgularla hayatları karartılmıştır. Genç yaşta hürriyetleri çalınmış dava arkadaşlarımız, dört duvar arasına tıkılarak hayatları kendilerine ve ailelerine haram edilmiş, insanlık onuruna yakışmayan şartlarda, hayata tutunmaya çalışmışlardır. Bu karanlık dönem kurumsal hafızamızda hala canlılığını korumakta ve taptaze olarak durmaktadır. Türkiye tarihinde 20. yüzyılın belki de son büyük kıyımı ve zulmü olan ‘MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası’nın iddia ve infaz makamları, Türk milliyetçilerinin gönüllerinde ebediyen hüküm giymişlerdir. Bu sözde iddianameyi ve davayı hazırlayanları haklı görenler ilgili insan kasaplarıyla ister genetik ister düşünsel birlikteliğe sahip olsunlar; yine Türk milletinin ve Türk milliyetçilerinin gönüllerinde kıyamete kadar mahkûm olacaklardır. İzmirli vatandaşlarımızın Milliyetçi-Ülkücü Hareket’e yapılan zulmü sahiplenenlere gereken cevabı vereceğinden hiç şüphemiz yoktur. İlgili adayı İzmirli vatandaşlarımıza ve Türk milletinin maşeri vicdanına havale ediyorum.”