24.04.2019 - 11:42 | Son Güncellenme:
AA
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Meclis ve İstihbarat dışındaki tüm kurumların arşivleri artık merkezi olarak yönetiliyor. Bundan sonra devlet belgelerimizi ecdadımızın hassasiyetinde koruyacak ve değerlendireceğiz." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi'nde düzenlenen Arşivlerimizin Gelişimi, Vizyonu ve Tarih Araştırmalarına Katkısı Sempozyumu'nda konuştu.
Sempozyumun kurumlar ve Türkiye için hayırlı olmasını dileyen Erdoğan, arşivciliğin ve tarih araştırmalarının gelişmesine katkıda bulunan herkesi şükranla andığını söyledi. Erdoğan, geçmişten bugüne ve geleceğe kurulan köprüler olarak gördüğü arşivlerin korunması, tasnifi, değerlendirilmesi sürecinde görev alanlara teşekkür etti.
Yeni yönetim sisteminde Devlet Arşivleri Başkanlığının doğrudan Cumhurbaşkanlığına bağlandığını anımsatan Erdoğan, bu durumun kamunun belge yönetimiyle arşiv birikimine verdikleri önemin bir işareti olduğunu dile getirdi.
Arşivi "milletin ve devletin hafızası" olarak tanımlayan Erdoğan, "Hafızası olmayan milletler nereden geldiklerini, bugün nerede durduklarını ve nereye gideceklerini bilemezler. Güçlü bir arşiv geleneği aynı zamanda güçlü bir devlet geçmişinin ifadesidir. Biz her fırsatta 2 bin 200 yılı aşkın devlet geleneğine, coğrafyamızda da bin yıllık geçmişe sahip olduğumuzu ısrarla söylüyoruz. İşte bu devlet geleneğimizin ve yaşadığımız topraklardaki geçmişimizin en büyük dayanağı tarih çalışmalarıyla zengin arşiv birikimimizdir. Hep yanarım, Süleymaniye'deki o kütüphanelerimizin haline, oradaki arşivlerin haline. Oralar neydi ve işte bizi Kağıthane'deki bu yeni yerin, bu güçlü yerin yapımına da özellikle o itmiştir." diye konuştu.
Osmanlı'nın dünyada en iyi kayıt tutan ve bunu muhafaza eden devletlerin başında geldiğine vurgu yapan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Başkentteki merkezi yönetimin tüm kayıtları zaten muntazaman tutulmuştur. Bunun yanında devletin her köşesindeki her bir hanenin ne kadar toprağı, hayvanı bulunduğundan mahkeme kayıtlarına kadar tüm belgeler titiz bir şekilde tutulmuş ve arşivlenmiştir. Bugüne kadar Osmanlı arşivlerinde yürütülen çalışmalarla 31 milyon belge ve 275 bin defter tasnif edilmiştir. Cumhuriyet arşivinde bulunan 40 milyon belgenin dörtte biri ile 117 bin defterin dörtte üçü tasnif edilmiş durumdadır. Cumhuriyet döneminde özellikle de ilk yıllarda maalesef bu hazinenin kıymeti bilinememiş, önemli bir kısmı heba edilmiştir. Başbakanlığımız döneminde hayata geçirdiğimiz dijitalleşme projeleriyle devlet belgelerinin önemli bölümünün bilgisayar ortamında güvence altına alınabilmesini sağladık. Osmanlı arşivindeki 33,5 milyon belge ve 8 milyon defter görüntüsü, Cumhuriyet arşivinde ise 19 milyon belge ve 2 milyon defter görüntüsü dijitalleşmiştir. Aynı şekilde belgelerin restorasyonu konusunda da çok önemli adımlar atılmıştır."
"BAŞLI BAŞINA UZMANLIK HALİNE GELDİ"
Bu konunun başlı başına bir uzmanlık haline geldiğini ifade eden Erdoğan, "İnşallah şimdi Rami Kışlası'nı da biliyorsunuz biz İstanbul'da hem kütüphane, kütüphaneyle birlikte yanında da bu tür çalışmaların yapılabileceği gerek hat gerekse bu tür restorasyon çalışmalarının yapılacağı birimleri de orada ayrıca kuracağız. Şu anda inşaat süratle devam ediyor. Malum Ankara'da 5 milyon ciltlik bir kütüphanemiz bitmek üzere ve bu kütüphanemiz 24 saat hizmet verecek. İstanbul'da da 6 milyon ciltlik bir kütüphane ile Rami Kışlası'nı kütüphane haline getirip Türkiye'nin en büyüğü haline getireceğiz."
Mevcut arşivin korunması yanında devlet belgelerinin nasıl muhafaza ve tasnif edileceği konusunda da ciddi sıkıntılar yaşandığını, Devlet Arşivleri Başkanlığını Cumhurbaşkanlığına bağlayarak bu alandaki tüm belirsizlikleri ortadan kaldırdıklarını dile getiren Erdoğan, arşivciliğin önünde artık yeni dönem açtıklarını ifade etti.
Meclis ve istihbarat dışındaki tüm kurumların arşivlerinin artık merkezi olarak yönetildiğini belirten Erdoğan, "İnşallah bundan sonra devlet belgelerimizi ecdadımızın hassasiyetinde koruyacak ve değerlendireceğiz." dedi.
Cumhuriyet kurulduktan sonra tek parti döneminde milletin geçmişiyle bağlarının kopartılmasına yönelik fevkalade yanlış bir politika izlendiğini ifade eden Erdoğan, "Osmanlı'yı reddeden, Selçuklu'yu görmezden gelen, İslam medeniyetine tümden düşman kesilen, Türk tarihini daracık bir kovuğa hapsetmek isteyen kısır bir anlayış türetilmiştir. Yeni nesillerin kafasında sanki milletimizin tarihi 1919'da başlıyor, daha öncesi bize ait değil gibi bir yaklaşım nakşedilmeye çalışılmıştır. Evlatlarımız kendilerine okul kitaplarında anlatılan tarih ile babalarından, dedelerinden, çevrelerindeki arif ve alim büyüklerinden tevarüs ettikleri bilgiler arasında şaşırıp kalmışlardır." diye konuştu.
Milletin engin irfanıyla bu dayatmayı reddettiğini ve tarihine sahip çıktığını, buna rağmen yaşanan süreçte ortaya çıkan tahribatı küçümsemenin de mümkün olmadığını dile getiren Erdoğan, şunları kaydetti:
"Halbuki sadece toplantımızın konusu olan arşivcilik açısından baktığımızda dahi karşımızda eşsiz bir hazine durduğunu görüyoruz. Bilhassa Osmanlı arşivi öyle bir hazine ki sadece ülkemizin değil aynı zamanda 40'dan fazla devletin geçmişini içinde barındırıyor. Bir başka ifadeyle Türkiye, arşivlerinde kendisiyle birlikte dev bir coğrafyanın hafızasını saklıyor. Bugün bölgemizdeki pek çok uluslararası sorunun çözümünün Osmanlı arşivlerinde aranması boşuna değildir.
Bölgemizdeki kimi ülkeler ve örgütler hem haydutlukla, zorla, baskıyla, hileyle demografiyi değiştiriyor hem de buna hukuki kılıflar uydurmaya çalışıyor. Bunlara diyoruz ki bizim arşivlerimizdeki kayıtlar bu bölgelerin gerçek sahiplerini tüm açıklığıyla ortaya koymaktadır. Coğrafyada adalet yeniden tesis edildiğinde elimizdeki arşiv belgelerinin yardımıyla inşallah hak yerini bulacaktır.
Tabii bunun için arşiv araştırmacılığına özel önem vermemiz gerekiyor. Osmanlı arşivlerinde çalışmak için öncelikle mali kayıtlarda kullanılan siyakat yazısı ve rakamları bilmek şarttır. Bunun yanında Budin'den Yemen'e kadar uzanan geniş coğrafyadaki mahalli kelimelere, yer isimlerine, kavramlara hakim olunmalıdır. Babıali evrak odasının muhaberat ve numaralama sistemini bilmeden arşiv belgelerinin içinden çıkmak mümkün değildir. Osmanlı Türkçesinin başlangıç seviyesinden arşiv uzmanlığına kadar her düzeyde öğrenilmesini işte bunun için teşvik ediyoruz."
"ELİMİZDE BUNUN DA BELGELERİ VAR"
Ortaöğretimden başlayarak, Osmanlı Türkçesini yaygınlaştırmanın, tarihle bağı güçlendirmenin yanında kültürel zenginlik bakımından da çok büyük fayda sağlayacağını belirten Erdoğan, "Osmanlı Türkçesine savaş açanların amacı bugünkü alfabemizi ve Türkçemizi savunmak asla değildir. Bilakis asıl gaye, milletimizin mazisiyle olan bağlarını tümden kesmektir. Sadece Osmanlı değil Cumhuriyet tarihini hakkıyla çalışmak için de Osmanlı Türkçesini bilmek elzemdir, gereklidir. Çünkü Gazi Mustafa Kemal'den İsmet İnönü'ye, Celal Bayar'dan Kenan Evren'e kadar Cumhuriyet dönemi devlet adamlarının önemli bir bölümü de notlarını Osmanlı Türkçesi ile tutmuştur. Elimizde bunun da belgeleri var." diye konuştu.
Arşiv araştırmacılığının yeni nesillerde rağbet bulması için bu konuda gereken adımları atmak gerektiğine dikkati çeken Erdoğan, "Bir insanın şah damarı kesildiğinde durumu neyse, arşivleri olmayan bir devlet de aynı durumdadır. Şayet ömrünü arşivlerde çalışarak geçiren bilim insanlarımız, araştırmacılarımız, uzmanlarımız olmasaydı, bugün pek çok konuda ne söyleyeceğimizi ne yapacağımızı bilmez durumda kalırdık." ifadelerini kullandı.
"GELECEĞİMİZE BIRAKACAĞIMIZ EN BÜYÜK MİRAS OLACAKTIR"
Arşiv araştırmacılığını hakettiği yere getirmek ve prestijli bir uğraş haline dönüştürmek için her türlü desteği vermeye hazır olduklarını vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Osmanlı arşivlerinin tamamının bir an önce tasnifi ve dijitalleştirilmesi geleceğimize bırakacağımız en büyük miras olacaktır. Açık konuşmak gerekirse, elimizdeki arşiv hazinesine bir başka ülke sahip olsaydı, inanın tüm dünya bizim arşivlerimizi konuşuyor olurdu. Böyle bir durumda herhalde arşivlerimiz üzerine onlarca roman yazıldığını, film çekildiğini, dizilere konu olduğunu görürdük. TRT'de yayınlanan Diriliş Ertuğrul dizisinin tek başına Osmanlı tarihine olan ilgiyi nasıl artırdığını herhalde sizler de en az benim kadar biliyorsunuz. Dünyanın neresine gidersem, gittiğim yerlerde bana Diriliş'ten bahsediyorlar. O ülkelerde bunu izlediklerini anlatıyorlar. Bu örnek bize, önümüzdeki dönemde tarihimizle ve münhasıran arşivlerimizle ilgili benzer çalışmalara ağırlık vermemiz gerektiğine işaret ediyor. Siz değerli hocalarımdan ve arşiv araştırmacılarımızdan bu konuda daha fazla gayret ortaya koymanızı, yol gösterici olmanızı özellikle rica ediyorum.
Arşivlerimiz sayesinde tüm dünyaya göğsümüzü gererek, gerçekleri haykırdığımız tartışmalardan biri de hatta en önemlisi de Ermeni meselesidir. Ermeni meselesi ve terörle mücadele üzerinden Türkiye'ye insan hakları ve demokrasi dersi vermeye kalkışanlara baktığımızda hepsinin de kanlı bir geçmişe sahip olduğunu görüyoruz. Buna karşılık her fırsatta iftira attıkları bizim ecdadımız ise kalpleri, gönülleri fethederek, hakimiyet alanını genişletmiştir."
"SORUMLUSU BUGÜN İNSAN HAKLARI MASKESİ TAKANLARDIR"
Erdoğan, Batı dünyasının bugün dünyanın hakim gücü haline gelmesinin, değerlerinin yüceliği yahut fikirlerinin mükemmelliği ile gerçekleşmediğine dikkati çekerek, bu hakimiyetin gerisinde batı toplumlarının kendi çıkarlarını, her türlü değerin üstünde tutarak, insana ve tabiata karşı yürüttüğü acımasız bir savaş olduğunu dile getirdi.
"Son asırlarda insanların yaşadığı büyük kıyımların ve acıların sorumlusu veya kışkırtıcısı bugün insan hakları ve özgürlükler havarisi maskesi takanlardır." diyen Erdoğan, bu vahşetlerin, katliamların, soykırımların ve işkencelerin hiçbirisinde Türkiye'nin dahlinin bulunmadığı gibi çoğu defa Türkiye'nin bunun mağduru olduğunu söyledi.
"ZULÜM VE KATLİAMLARIN SORUMLUSU DA MÜSLÜMANLAR DEĞİLDİR"
Haçlı seferlerinde 4 milyon insanın ölümünün sorumlusunun ne Türkler ne de Müslümanlar olduğunu aktaran Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Sömürgecilik yoluyla ekonomik refah tesis etmek için dünyanın dört bir yanında 50 milyon insanın vahşice katledilmesinin sorumlusu da Türkler veya Müslümanlar değildir. Amerika kıtasındaki kadim medeniyetlerin ve halkların yok edilmesinin altında bizim ecdadımızın imzası yoktur. Yaklaşık 70 milyon insanın ölümüyle tarihin en büyük kıyımlarının yaşandığı Birinci ve İkinci Dünya savaşlarını kimlerin çıkarttığı da bellidir. Soykırımdan söz edenler, daha 80 yıl önce Avrupa'da başlattıkları Yahudi avını, toplama kamplarını herhalde hafızalarından silmiş durumdalar. Milyonlarca Kırım Tatarını ve Ahıska Türkünü bir gecede trenlere doldurup, ölüme gönderenleri biz unutmadık ve unutmayacağız.
Masumların, Libya ve Cezayir çöllerinde yankılanan feryatlarını bugün bile duyuyor, yüreğimizde hissediyoruz. Oralardaki zulüm ve katliamların sorumlusu da Müslümanlar değildir. Daha 25 sene önce Ruanda'da 800 bin insanı o soykırımda kimlerin öldürdüğü aşikardır ve failleri Fransızlardır. Kalkıp bize ders veriyor Fransızlar... Ne dersi veriyorsun? Cezayir'de yüz binlerce insanı katleden, soykırıma uğratan yine Fransızlardır. Bunlar, çok açık net arşiv belgeleriyle elimizde, bunları biliyoruz. Ama bunlar yaptıkları dezenformasyonla tüm dünyayı aldatmanın hep gayreti içinde oldular. Bir keresinde kendisine de söyledim, şu andaki devlet başkanına... Daha dedim bu işlerde yenisin, Cezayir'de, Ruanda'da yaptığınız katliamları çok iyi biliyoruz. Afrika'da helikopterlerle inip, oradaki elmasları, altınları toplamak için nasıl katliamlar yaptığınızı bir çok iyi biliyoruz. Ama insanlığa öyle bir dezenformasyon yapıyorlar ki, insanlık bunları zannediyorlar ki bunlar iyi insanlar, hoş insanlar. Kimi aldatıyorsunuz."
"TÜM DÜNYAYA ANLATACAĞIZ"
Derslerini çok iyi çalışacaklarını belirten Erdoğan, "En önemli belgeler arşivlerimiz ve bunları da önce milletimizden başlayacağız, kendi çocuklarımız, gençliğimizden başlayacağız ve ondan sonra da tüm dünyaya anlatacağız." dedi.
Bosna Hersek'te, Karabağ'da ve Arakan'da milyonlarca masum insanı vahşice katledenlere kimlerin seyirci kaldığını ve kimlerin örtülü destek verdiğinin bilindiğini ifade eden Erdoğan, "Millet olarak yaşadığımız acıların listesini çıkartmaya kalksak herhalde kimsenin başını kaldıracak yüzü kalmaz. Sadece 1912'den 1919'a kadar Balkanlar'da 2 milyon, Doğu ve Güneydoğu'da da 2 milyona yakın kardeşimiz sırf Türk ve Müslüman oldukları için katledilmişlerdir." diye konuştu.
"MAZLUMLARIN YANINDA YER ALMAYI SÜRDÜRÜYORUZ"
Bugün Irak'ta, Suriye'de ve Afrika'nın çeşitli yerlerinde ölen milyonlarca sivilin gerçek katilinin kimler olduğunu söylemeye gerek olmadığına işaret eden Recep Tayyip Erdoğan, "Bir kez daha altını çizerek ifade ediyorum; katliamların, soykırımları, işkencelerin ve insanlık dışı muamelelerin tamamının da altını kazıdığınızda karşımıza soykırım, demokrasi ve özgürlük diye yaygara koparanları göreceksiniz. Ecdadımız gibi biz de Türkiye olarak bugün dünyada hep mazlumların yanında yer almayı sürdürüyoruz. Nerede bir mazlumun ahı duyulursa bunun yarasını sarmak, akan gözyaşlarını silmek bizim ahlakımızın gereğidir." değerlendirmesinde bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle tamamladı:
Bu tarihi gerçeklere rağmen Türkiye'yi Ermeni meselesi üzerinden köşeye sıkıştırmak isteyenlerin yüzlerine her fırsatta kanlı geçmişlerini çarpmak mecburiyetinde olduklarının altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle tamamladı:
"Doğu Anadolu Bölgemizdeki Müslüman ahaliyi kadın, çocuk, ihtiyar demeden katleden Ermeni çetelerini ve onlara destek verenlerin tehciri böyle bir dönemde yapılabilecek en makul davranıştır. Tehcir başka bir şey katliam başka bir şey kimi aldatıyorsunuz. Buradan yine haykırıyorum, ekranları başında izleyenler ve tüm dünya şunu bilmeli: Biz arşivleri sonuna kadar açtık.
Ermeniler, varsa arşiviniz siz de açın. Tüm dünya, üçüncü ülkeler varsa arşivlerinizi açın, getirin. Bütün arşiv incelemelerinde yetkili olanları çalıştıralım. Ortaya çıkan tablolardan sonra siyasiler olarak biz konuşalım, siyasetçinin işi arşivler noktasında bunları incelemek değildir, anlamazlarda zaten. Amacı hakikati bulmak olan herkese arşivlerimizin kapıları sonuna kadar açıktır. Bizim gizlimiz yok, her şey açık ve net.
Bugüne kadar Ermeni meselesini kaşıyan hiçbir grup ve devlet, iddialarını arşiv belgeleri ile ispat edememiştir. Fransa başta olmak sözde Ermeni soykırım iddialarıyla ortalığı bulandıranların hiçbirinin de hakikat diye bir derdi olmadığını zaten biliyoruz, tüm dünyanın da bilmesini istiyoruz."
NOTLAR
Devlet Arşivleri Başkanlığı tanıtım filmi gösterildiği programda Devlet Arşivleri Başkanı Prof. Dr. Uğur Ünal, Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Refik Turan da birer konuşma yaptı.
Konuşmaların ardından Uğur Ünal ile Atatürk Kültür ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı Prof. Dr. Muhammet Hekimoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a hediye takdim etti.
Prof. Dr. Hekimoğlu, temel konusunu toplumsal barışı korumak için Hazreti Ömer'in ilkelerini belirlediği esasların Osmanlı tarafından uygulamalarını anlatan fermanların oluşturduğu "Kudüs'te Hristiyan Mezhep ve Milletlerin İdaresi" isimli kitap hediye etti.
Prof. Dr. Ünal da hediye olarak Ortaköy Ermeni Okulu çocuklarının Sultan 2. Abdülhamit'e okudukları övgü şiirini sundu.
Erdoğan, bunun çok anlamlı bir hediye olduğunu belirterek, Ünal'dan kısa bir özetini yapmasını istedi.
Ünal, "Özellikle 2. Abdülhamit'in hırkayı saadet ziyareti sırasında Ortaköy Ermeni Mektebi talebeleri, kız ve erkek öğrenciler, Sultan'ın karşısına çıkıyorlar, alkışlarla ona bir şiir yazıyorlar ve bu şiiri takdim ediyorlar. Sayın Cumhurbaşkanımıza arşivimizde olan bu şiiri takdim ettik." ifadelerini kullandı.