SiyasetCHP’nin asıl kuruluşu Sivas Kongresi’dir

CHP’nin asıl kuruluşu Sivas Kongresi’dir

21.07.2020 - 07:00 | Son Güncellenme:

Duayen gazeteci ve politikacı Altan Öymen, CHP kurultayı öncesinde partinin kurultaylar tarihi üzerinden Türk siyasetine ışık tutan açıklamalar yaptı. Öymen, CHP’nin fiilen Sivas Kongresi’nde kurulduğunu belirterek “4-9 Eylül CHP’nin kuruluş haftası olarak kutlanabilir. Demokrasimizin geçmişiyle, bugünüyle ilgili olarak yararlı etkinlikler yapılabilir” önerisinde bulundu

CHP’nin asıl kuruluşu Sivas Kongresi’dir

CHP’nin 37’nci Olağan Kurultayı, 25-26 Temmuz tarihinde Ankara’da yapılacak. Sivas Kongresi’nde temeli atılan ve 100 yılı deviren CHP’de bugüne kadar tarihe damgasını vuran birçok önemli kurultay gerçekleştirildi. Büyük değişimlerin yaşandığı bu kurultaylarda kimi zaman tartışmalar da yaşandı. Partinin asırlık geçmişini en iyi bilen isimlerin başında gelen eski CHP Genel Başkanı, gazeteci Altan Öymen ile 37’inci Kurultay öncesi CHP tarihinde yaşanan değişimleri, kırılmaları ve önemli kurultayları masaya yatırdık. Duayen gazeteci ve politikacı Öymen, CHP kurultayları üzerinden Türk siyasetine ışık tutan açıklamalarda bulundu. Atatürk ile başlayıp bugüne uzanan süreci anlatan Öymen, parti yönetimine “CHP’nin ilk kurultayı Türkiye
Cumhuriyeti’nin temellerinin atıldığı Sivas Kongresi’dir. Partinin resmi kuruluşu 9 Eylül 1923 olsa da, her yıl
4-9 Eylül tarihleri arası CHP’nin kuruluş haftası olarak kutlanabilir, ülkemizin siyasal konularıyla ilgili etkinliklere vesile olabilir” önerisinde bulundu.

Haberin Devamı

HER BÖLGEDEN DELEGELER KATILDI

CHP hangi şartlarda, hangi hedef doğrultusunda kuruldu?

Cumhuriyet Halk Partisi’nin “Halk Fırkası” olarak resmi kuruluş tarihi 9 Eylül 1923 olsa da, partinin fiilen kuruluşu, Alev Coşkun’un da hatırlattığı gibi, 4 Eylül 1919’daki Sivas Kongresi’dir. Sivas Kongresi’nden 9 Eylül 1923’e uzanan üç yıllık dönemde, partinin eylem içinde gelişen ilkeleri de oluşmaya başlamıştır. Sivas Kongresi, Birinci Dünya Savaşı’na katılan Osmanlı devletinin ülkesinin büyük bir kısmının işgaline de yol açan yenilgisi sonucunda toplanmıştı. O kongrede Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti örgütlendi. Kongreye, ülkenin her bölgesinden delegeler gelmişti. Türkiye’yi temsil edebilen bir yapı ortaya çıkmıştı. “Milli sınırlar içinde vatan bölünmez bir bütündür” denilerek, Kuva-yı Milliye güçlerinin tek çatı altında toplanmasına karar verilmişti. Mustafa Kemal Paşa’nın başkanlığında Sivas Kongresi’nde görevine başlayan “Heyet-i Temsiliye” (Temsil Heyeti), bir hükümet gibi işe başlamıştı. Bir yandan ülkenin işgal altında bulunmayan bölgelerinde sözünü geçirmeye çalışırken, bir yandan da askeri hazırlıklarını sürdürüyordu. İstanbul’daki hükümeti de çeşitli yollardan uyarmaya çalışıyordu.

Haberin Devamı

Müdâfaa-i Hukuk CEMİYETİ’NDEN CHP’ye

O sırada, İstanbul’da kapatılmış olan “Meclis-i Mebusan” için yeni bir seçim hazırlıkları başlamıştı. Müdâfaa-i Hukuk’un yurdun birçok yerindeki üyeleri de o seçime katılacaklardı. Birçok yerde seçimi kazandılar. İstanbul’daki Yeni Meclis-i Mebûsan’a katıldılar. Fakat, malûm, o Meclis, toplandığından kısa bir süre sonra işgal kuvvetlerince baskına uğradı. Dağıtıldı. Sivas’taki Heyet-i Temsiliye de, Ankara’da toplanmasına karar verdiği yeni bir Meclis için seçim yapılmasına karar verdi. Anadolu ve Rumeli Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti o seçime katıldı. Seçilen milletvekilleri Ankara’ya geldi. Aralarından birçoğu Cemiyet’in üyeleriydi. Sonra da Meclis, başkanlığına seçtiği Mustafa Kemal Paşa’ya aynı zamanda “Türkiye Büyük Millet Meclisi”nin ordularının başkomutanlığını verdi. O ordular, yaklaşık üç yıl süren İstiklâl Savaşı’nı kazandı. Sıra artık, barış içindeki Türkiye’nin yeni rejimini kurmaya gelmişti. O süreci yönetmek için savaş içindeki görevini tamamlamış olan Anadolu Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti’nin bir siyasi partiye dönüşmesi faydalı olacaktı ve o dönüşüm de gerçekleşti.

Haberin Devamı

‘En kıdemli partilerden biri’

‘İstiklal Savaşı’nı başlatan kadro CHP’nin kurucularıdır’ diyebilir miyiz?

Anadolu ve Rumeli Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti’nin yerine bir siyasi parti, “Halk Fırkası” kuruldu. Anadolu ve Rumeli Müdâfaa-i Hukuk örgütü ve kadroları o partiye katıldı. Yeni partinin genel başkan vekilliğine getirilen İsmet Paşa o durumu Anadolu ve Rumeli Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti örgütlerine gönderdiği şu talimatla bildirdi: “Bugünden itibaren sorumluluğumu üstleniyorum. Müdâfaa-i Hukuk Cemiyetleri idare heyetleri, Halk Fırkası idare heyeti haline dönüşecektir.” Bu değişimi Atatürk, 1927’deki ikinci kurultayda yaptığı konuşmada anlatırken, Sivas Kongresi’nde, “Partimizi doğuran kurultay” diye söz eder ve o kurultay için “Dış iç düşmanlarımızın süngüleri altında gerçekleştirilmiştir” ifadesini kullanır. Özetle: Cumhuriyet Halk Partisi’nin Sivas Kongresi’ni ilk kongresi olarak gördüğü, partinin gerek kayıtlarından gerek ilk iki genel başkanının konuşmalarından bellidir. Bence, 4-9 Eylül arası CHP’nin kuruluş haftası olarak da kutlanabilir. Günümüz dünyasında CHP gibi 100’üncü yılını dolduran, üstelik bir yandan savaş yaparken, bir yandan Meclis kurup partileşen bir oluşum çok azdır. Öyle bir yıl dönümü haftası içinde, konuşmalar, paneller, belgesel gösterileri dahil, demokrasimizin geçmişiyle, bugünüyle ve bundan sonrasıyla ilgili olarak yararlı etkinlikler yapılabilir. O etkinliklere başka partiler de katılabilir. Çünkü ülkemizdeki siyasal partiler arasında en kıdemli parti CHP’dir. Dünyada siyasal partiler arasında da en kıdemlilerinden biridir.

Haberin Devamı

CHP’nin asıl kuruluşu Sivas Kongresi’dir

Atatürk, CHP’nin 1927 yılındaki kurultayında Kurtuluş Savaşı’ndan başlayarak o güne kadar yaşananları anlatan 36.5 saatlik bir konuşma yaptı. Bu tarihi hitabe Nutuk adıyla kitaplaştı.

Haberin Devamı

CHP’nin asıl kuruluşu Sivas Kongresi’dir

Çok partili demokrasi hedefi

Cumhuriyet’in ilanından sonraki ilk 10 yıllık süreçte Atatürk için, “CHP’nin ve ülkenin tek adamı” benzetmesi yapılmasında gerçeklik payı var mı?

“Tek adam” sözü, Atatürk hakkında çok değerli üç kitap yazan Şevket Süreyya Aydemir’in eserinin başlığıdır. Bununla ifade ettiği gerçek de Atatürk’ün birlikte olduğu çalışma grubu içinde en etkili kişi olduğuydu. Atatürk’ün o konumunun zaman zaman sarsıldığı dönemler olmuştur. Ama uzun sürmemiştir. Çünkü o dönemin kadrosu içinde, en liyakatli, dolayısıyla en güçlü olan zaten oydu. Liderliği artık tartışılmaz hale gelmiştir. 1927’deki ikinci kongreden sonra artık, daha önceki olaylar aşılmıştır. Yeni rejime karşı hareketler, İstiklal Mahkemeleri ve Takrir-i Sükûn Kanunu’nun da katkısıyla büyük ölçüde
önlenmiştir. Tüm yetkiler, Atatürk’ün liderliği altındaki hükümette toplanmıştır. Ancak, şu unutmamalıdır: Takrir-i Sükûn dönemi sona erdiğinde, 1930’da, hemen Serbest Cumhuriyet Fırkası kurulur ve çok partili döneme geçmek için yeni bir girişim başlatılır. Bu girişim, “yeniden çok partili dönem” hedefinin, Atatürk’ün de öncelikli hedefi olduğunun göstergesidir. Bunu gerçekleştirmek için, hem başkanı olmasını istediği Fethi Okyar ile uzun görüşmeler yapmış hem de Okyar’ın kuracağı partiye katılmaları için, kendi yakınları dahil, bazı kişileri bizzat ikna etmiştir ve Okyar’ı yoğun bir şekilde teşvik etmiştir. Gerçi bilinen hadise ve gerginlikler sonucunda Serbest Fırka’nın Başkanı Fethi Bey, partisini kapatma kararı alacaktır. Ama şu gerçek de ortadadır: Atatürk de dahil partinin üst yönetiminde, çok partili demokrasi hedefinden kimse vazgeçmemiştir.

‘Başarıları gücünü artırdı’

Atatürk’ün parti içi ve ülkedeki en kudretli dönemi ne zamandır?

Atatürk’e karşı, savaş zamanında Meclis’te uzun tartışmalar yaşanmış, bazı kararlar çekişmeli oylamalar sonucunda alınmıştır. Ama daha sonraları yaşanan olaylar, gerek askeri, gerek diplomatik başarılar, Atatürk’ün siyasal gücünü o ölçüde artırmıştır ki, düşüncelerini gerçekleştirmek için artık yeni yetkilere ihtiyacı yoktu. Ancak olaylar o şekilde gelişti ki hükümete yeni yetkiler verilmesi, Meclis’teki çoğunluğun isteği haline geldi. 1925-1930 arasında Meclis’in yetkilerinin büyük kısmının, hükümetçe kullanılabilir hale gelmesinde, o nedenin de etkisi vardır. Ancak bu durum, dört-beş yıllık bir süre için geçerliydi. O süre biter bitmez de, Serbest Fırka girişimine geçildi. Atatürk’ün vefatından önce, geçmişte kendisine muhalefet eden eski silah arkadaşlarına olan kırgınlığı hafiflemişti. Hatta küskün olduğu bazı isimlerle barışmaya başlamıştı. Onlar arasında yeniden milletvekili olarak görmek istediği isimler vardı. Bazıları Atatürk hayattayken yeniden Meclis’e girdi, bazıları İnönü’nün zamanında. Çevresinde güvendiği, çeşitli konularda görüşlerini aldığı çalışma arkadaşları vardı. O açıdan, Atatürk’ün liderlik dönemini değerlendirirken, bütün o gelişmeleri de göz önünde tutmakta fayda var.

YARIN: ‘CHP içindeki demokratikleşme süreci çok partili dönemin öncüsüydü’

CHP’nin asıl kuruluşu Sivas Kongresi’dir