08.03.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:
Yapılan anketlerde AKP, CHP'nin uzak ara önünde gidiyor. Soldaki güçsüzlük neden? CHP neden oy kaybediyor?
CHP içinde ve başka partilerde kendini sol sayan ve sosyal demokrat ilkelere inanç duyan, bunları gerçekleştirmek isteyen önemli bir kesim var ama CHP ve DSP evrensel ilkelere uygun sol partiler değil. Türkiye'de gerçek anlamda sosyal demokrat sol oluşmadı.
CHP, 1960'ların sonlarına doğru bir 'sol' partiye dönüşmeye çalıştı ama tam olarak başaramadı.
Bence CHP'nin akıllıca yapması gereken şey kendini demokrat bir merkez partisi haline dönüştürmesidir. Yani nasıl 60'lı 70'li yıllarda dünya konjonktürünün etkisiyle sola açılma denemesi yapıldıysa, şimdi de merkez demokrat bir parti haline dönüşmeye çalışılmalıdır.
Ancak bu dönüşüm göstermelik transferlerle başarılamaz. Bu bir ciddi siyaset projesidir. Çünkü AKP'nin alternatifini bugünkü koşullarda üretmek çok kolay bir şey değil... Eski merkez sağın kendini toparlayıp yeniden AKP'ye alternatif güç haline gelmesi çok zor. Ne DYP canlanabilir, ne ANAP. Ne de merkeze yönelik yeni partileşmeler başarılı olur. Çözüm CHP'de ve onun yörünge yenilemesindedir.
AKP merkezdeki boşluğu uzun süreli dolduramaz. Bugünkü siyasi gerçeklik onların merkeze açılmalarını zorunlu kılıyor. Pragmatik yoldan bunu yapıyorlar. Ancak bu sürdürülebilir mi? AKP bugün dış dinamiklerin korumasıyla da kendi gücünün ötesinde bir güç konumuna ulaşmış gözüküyor. Bu dış dinamikler hep böyle mi kalacak? Büyük Ortadoğu Projesi ve bunun ayrılmaz parçası olan Batı'yla dost, ılımlı İslami rejimleri destekleme projesi başarılı olacak mı? Kıbrıs, AB, Irak politikalarıyla Türkiye'nin ulusal çıkarları hep koşut kalacak mı?
Türkiye'nin sorunu bugün muhalefetsizlik ve AKP'ye bir seçenek yaratma sorunudur.
Evet. CHP açık ve net kendini bir merkez partisi olarak tanımlarsa şansını da yükseltecektir, yelpazenin doğru biçimde oluşmasına olanak tanıyacaktır. CHP hem bir türlü sol partiye dönüşemiyor. Hem de kendi dışındaki gelişmeleri önlüyor. Boğuyor. Varlığıyla öldürüyor.
Solu kapsayamıyor
CHP solu kapsayamıyor ve sol iddiasıyla sürekli düş kırıklıkları yaratarak kendi tabanını da kaybediyor. Türkiye'de halen en büyük akım (yüzde 25 ile) sosyal demokrasi. Bunu uygun bir program, kadrolaşma ve toplumsal ittifaklarla yüzde 40'lara taşımak hiç de zor değil.
Türkiye'yi kısa süreli istisnalar dışında son 50 - 55 yıldır hep muhafazakâr, sağ partiler yönetti. Ortaya çıkan tablo bir facia. Bunca olumsuzluğa rağmen ülkeyi onlarca yıldır yönetebilme becerisi iki kaynaktan beslendi: Dini ve milliyetçi duyguların ustaca sömürüsü ve Türkiye'yi kalkındırıyoruz illüzyonunun pazarlanmasındaki büyük başarı. Daha doğrusu büyük aldatmaca.
Sol yüzde 7 - 8'den düşük olmayan bir ekonomik büyümeyi hedeflemelidir.
İnanan sade insanın oluşturduğu modelle hiçbir sorunumuzun olmaması lazım. Türban, bir sorundur. Özgürlükçü bir yaklaşımla çözülmesi gereklidir. Ama bu sorundan çok daha büyük ve kapsamlı din - devlet ilişkileri sorunlarımız yok mu? Çoğunluğun inanışı dışında kalanlara yapılan sayısız ayrımcılık ne olacak? Zorunlu din dersleri, Diyanet İşleri ve buna benzer pek çok uygulama hiç mi gündeme gelmeyecek? Sosyal demokrat sol, din devlet ilişkilerinin düzenlenmesine bütünlüğü olan cesur ve yeni açılımlar getirmelidir.
Aynı açılımlar etnik köken farklılıklarımıza karşı geliştirilen devlet tavrı için de geçerlidir. Sorun Kopenhag kriterleri sorunu falan değildir. Sorun insanlara karşı hiçbir biçimde ayrımcılık yapılmaması sorunudur.
Hiçbir şey denenmedi! Bir projeye dayanarak ve zihni birikim oluşturarak denenmedi. CHP'nin 60'lı yılların sonundan itibaren sola doğru dönüşündeki gayretleri hatırlayalım, oradaki zihni birikimi ve kadro zenginliğini düşünelim.
'Başörtülü ile blucinliyi bir araya getireceğim', gibi söylem düzeyinde kalan mesajlarla merkezdeki seçmene ulaşamazsınız. CHP'nin kaybettiği varoşları da ancak iki şekilde kazanabilirsiniz: Ya ciddi bir sol iddiayla çıkarsın, yaşam koşullarını iyileştirici başka bir dünyayı vaat eden büyük bir sol enerjiyle yüklenirsin. Ya da muhafazakâr değerlerine uyum göstererek onun güvenini kazanarak varoşlara girersin. CHP ikisini de yapmıyor.
Liderler değişsin, tabii benim ona bir itirazım yok da ama asıl siyaset yapma biçiminin değişmesi gerekiyor. Kurumlaşmanın, kadrolaşma yönteminin, parti içi hukukun ve liderlik anlayışının değişmesi lazım. Tekrar aynı hatayı yapıyoruz: Sanki bir sol vardı da başarısız oldu!.. Hayır, nevi şahsına münhasır, Türkiye'ye özgü, politikaları, kadrolaşması berrak olmayan bir siyaset vardı. O siyaset halka ulaşmadı. CHP gerçek bir sol parti olmadı. Olamayacak. CHP merkeze yönelmeli. Ben bunda yüksünecek hiçbir şey görmüyorum. Sosyal demokrat sol olmak da, ilerici reformcu merkez demokrat olmak da saygın politik konumlar.
Bilmiyorum ama CHP içinde muhtemel lider tartışmalarından olumlu bir sonuç alınamaz. Deniz Baykal'ı olağanüstü kurultayla görevden uzaklaştırmak kolay olmaz. CHP'de de, öteki siyasi partilerimizde olduğu gibi parti içi hukuk falan yoktur. Bu tür denemelere gireni parti dışına çıkartmanın yolları mutlaka bulunur. Benim önerim, CHP'nin kendi geleceğini aile içinde uygarca tartışmasıdır.
Sorun ideolojik, örgütsel, tarihsel ve yapısal... Deniz Baykal yörünge tartışmasını açık açık yapmak zorundadır.
Baykal CHP'de tartışma açmalı
Genel başkan böyle bir tartışmayı açarsa belki liderliğini sürdürebilir, aksi takdirde iç parçalanmalar olur. Bunun kimseye bir yararı yoktur.
CHP'nin ister devletçi, ister liberal, ister sol tutarlı bir politika izlemesi mümkün değil. Böyle bir proje yok ellerinde. Çünkü siyaset üretilmiyor! Sadece CHP'de değil hiçbir partide siyaset üretilmiyor. Günlük tepkiler, 'siyaset' değildir.
Türkiye için medyanın bir siyaseti var, askerin var, Amerika'nın, AB'nin bir siyaseti var. Sermayenin var. Herkesin bir siyaseti var. Siyaset üretmeyen tek kurum, siyasi partiler. Dayanılmaz bir durum. Çünkü Türkiye'de siyasal partiler bir tür cemaat olmanın ötesine geçemediler. Kurumlaşamadılar. Gizli örgütlerin bile bir Türkiye projesi var, siyasi partilerin yok. Gerçek siyasetin en azını siyasal partiler yapıyor.
Ülkemiz çeşitli iradelerin çekişmeleriyle oradan oraya savruluyor.
Particilik değil cemaatçilik var
Sürekli AB standartları konuşuluyor ama mesela siyasal partiler ve seçim yasalarıyla ilgili şu ana kadar hiçbir şey tartışılmadı. Siyasal sistemimizle ilgili bu savruk, üretimsiz siyasi yapı acaba AB'nin böyle kalmasını istediği bir şey mi? Belediye meclisi üyelerinin bile merkezden atandığı bir particilik olur mu? Bunun adı cemaatçiliktir. Nedense ünlü AB kriterleri bunu sorun saymıyor.
Türkiye'de siyasi yapı A'sından Z'sine yenilenmelidir. Sorun sadece oligarşik yapı değil. Meclis ve komisyonlar nasıl çalışıyor hatırlayın, hükümetten geldiği gibi geçiyor yasa tasarıları... Parti grupları sadece her salı toplanarak genel başkanlarının nutkunu dinliyor.
Kimdir?
1941'de Elazığ'da doğdu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu. Gazi Üniversitesi'nde ekonomi profesörü olarak görev yaptı. Antalya, Elazığ, İçel ve İzmir milletvekilliği yaptı. 1984'te Halkçı Parti'nin Genel Sekreterliği'ne, 1985'te genel başkanlığına seçildi. SODEP ile birleşmenin mimarlarından oldu. Birleşmenin ardından SHP adını alan birleşik partinin ilk kurucu genel başkanı oldu, 1986'da bu görevi İnönü'ye bıraktı. CHP - DYP koalisyon hükümetinde kısa dönemli Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yaptı. 2002'de Yeni Türkiye Partisi'ne (YTP) katıldı. Gürkan, sanatçı Serap Aksoy'la evli.
SİYASET
Sohbet Odası'nın konuğu, SHP eski Genel Başkanı eski Çalışma Bakanı Prof. Aydın Güven Gürkan
Türkiye bizi geçti
Baykal en çok İstanbul'u merak ediyor
Rumlar 'hayır'da ısrar ediyor
TBMM Danışmanı'ndan tartışılacak kitap...
Erdoğan'dan kadınlara: Beni örnek alın
Politika turu