SiyasetBu mahkemeyi ne Türkiye tanıyor ne de İsrail!

Bu mahkemeyi ne Türkiye tanıyor ne de İsrail!

06.09.2011 - 10:54 | Son Güncellenme:

Hükümet, Gazze ablukasını ne Türkiye’nin ne de İsrail’in tanıdığı Lahey mahkemesine taşıyacak.

Bu mahkemeyi ne Türkiye tanıyor ne de İsrail

Türkiye’nin Gazze ablukasını “BM Genel Kurulu’na sunulacak bir tasarı” ile Lahey Adalet Divanı’na götürme formülü sonuç almaktan uzak görünüyor.

Tasarının yazımına bu hafta başlanacak ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın nihai onayından sonra tasarı BM’ye sunulacak. Bu başvurunun ardından BM Genel Kurulu’nun Adalet Divanı’ndan “Danışma görüşü istemesi” gündeme gelecek. Ancak Lahey’den bu formülle çıkacak bir kararın BM üyesi ülkeler nezninde hiçbir bağlayıcılığı bulunmadığı gibi, “Danışma görüşüne” BM üyesi her ülkenin görüş bildirme şansına sahip olması nedeniyle İsrail’e yakın ülkelerin Türkiye aleyhine bir karar çıkarması riski de bulunuyor.

Türkiye’nin Lahey konusunu güçlü ifadelerle gündeme taşıması, “AKP iç kamuoyunda tribünlere oynuyor” yorumlarını da beraberinde getirdi. CHP PM üyesi Uluslararası hukuk uzmanı Prof. Hüseyin Pazarcı ve emekli Büyükelçi Onur Öymen’in değerlendirmelerine göre Türkiye dava açacaksa, bundan sonuç alınması mümkün görünmüyor. Pazarcı ve Öymen’in değerlendirmeleri şöyle: * Türkiye, divanın yetkisini hali hazırda tanıyan bir devlet değil. Böyle bir dava açılması nedeniyle, “tanıyorum” demiş olabilir. Ama karşı tarafın da İsrail’in de tanıması gerekiyor. İsrail’in böyle bir konuda divanın yetkisini tanıması olası değil. İki taraf da divanın yetkisini tanıyor olsaydı, ülkeler hazırlayacakları bir tahkimle Lahey’e gidebilecekti.

İsrail’in rızası gerekiyor * Uluslararası hukukta, tek taraflı başvuru ancak bir anlaşmada olduğu gibi böyle bir yetki tanınmışsa söz konusu olabilir. Aksi takdirde tek taraflı başvuru mümkün değil.

* İsrail kabul edip divana gitse bile Mahkeme, “Türkiye’nin bu konuda hukuki bir hakkı var mı” diye bakar, Gazze’ye abluka konusu doğrudan Türkiye’nin üzerinde hukuki bir iddiada bulunacağı bir konu değil, bu abluka vesilesiyle Mavi Marmara’ya yapılan eylemde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının zarar görmesi gibi yandan yollarla bunu yanıtlar ama iş buraya gelmez.

Aynı konuya bakamıyor * Divana götürülmesinin bir başka yolu “Danışma görüşünün istenmesi”. BM Genel Kurulu, BM Güvenlik Konseyi ve BM’nin bazı diğer organları, isteme yetkisine sahip. Güvenlik Konseyi’nden böyle bir talepte bulunulması mümkün değil, veto edilir, Genel Kurul’a gidildiğinde, “Danışma görüşü istenmesi” yoluyla adalet divanına götürülmesi olasılığı siyaseten olabilir.

* İsrail’in tutumundan memnun olmayan devletler, 3. Dünya ülkeleri var, karar genel kuruldan çıkabilir, oyçokluğu yeterli görülüyor. Bunun hukuksal ve teknik bazı engelleri çıkabilir, genel kurul bunu bazı devletler aracılığı ile değerlendirebilir, divana kadar götürülürse oralarda da söz konusu edilebilir. BM Şartı’na göre eğer bir konu Güvenlik Konseyi’nin önündeyse, genel kurul o konuya müdahil olamıyor. İkisi aynı anda aynı konuya bakamıyorlar. Gazze konusu Güvenlik Konseyi’nin önündeyse, genel kurlun önünde bir yetki sınırlaması ortaya çıkar. Divandan “danışma görüşü” istenmesi durumunda o konunun divan önünde taraflar arasındaki bir davanın konusunu oluşturmaması gerekiyor.

Devletleri bağlamaz * “Danışma görüşü” istendiğinde de ne çıkacağı belli olmaz. Sadece ilgili iddia sahibi taraflar görüş vermez, bütün BM üyeleri verir. Kosova’da 42 devlet görüş verdi. Divan bunu da sorar. Birçok devlet görüş verdiğinde, Türkiye’nin görüşü lehinde ifadeler yer alacaktır ama muhtemelen tersi görüşü ifade eden Batılı devletler bulunabilecektir. Her şeyin tam istendiği gibi olacağını beklememek lazım. Onun da sonucu şudur, tavsiye niteliğindedir, devletleri bağlamaz. BM Genel Kurulu isterse, BM organları nezninde uyulması gerekliliği vardır, ama üye devletler bakımından değil.

Pazarcı, bu tablo ışığında AKP’nin attığı adımı “Bundan ne çıkar? İsterseniz propaganda diyebilirsiniz. İç politikada tribünlere oynuyor, bir şovdur, gösteridir. Dava açarsanız, dava dilekçesindeki görüşleri propaganda malzemesi olarak kullanabilirsiniz. Bunun Türkiye’ye bedelinin nelere mal olduğunun hesabının yapılmadığını görüyoruz. İsrail’in uluslararası kamuoyunu etkileme gücünü görmezden geliyoruz” cümleleri ile değerlendirdi.

Bu arada Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve uluslararası hukuk uzmanı Prof. Dr. Yüksel İnan da ANKA’ya verdiği demeçte “tarafların yargı yetkisini tanımadığı bir durumda Türkiye’nin Uluslararası Adalet Divanı’na gitmesi, evet yapabilir ama sonuç alınmaz.. hükümet eğer bir şov yapmak istiyorsa bu başvuruyu yapar” dedi. Türkiye’nin başvuruyu yapması halinde ise, “Mahkeme yaklaşık 1 - 1.5 yıl sonra etkisiz olduğuna karar verir. Dolayısıyla bu yol Türkiye için kapalı bir yol” diyen İnan, ancak hükümetin bunu, “iç politikası için bir unsur olarak kullanabileceğini” ve bu eylemi bu şekilde gördüğünü sözlerine ekledi.

Dr. Karlı: Ciddi bir ekip oluşturulması gerekiyor Galatasaray Üniversitesi Uluslararası Hukuk Kürsüsü’nden Dr. Mehmet Karlı, Lahey’deki mahkemenin önüne uzlaşmazlık götürmenin iki ana yolu bulunduğunu, Türkiye’nin Birleşmiş Milletler üzerinden konuyu gündeme getirmeye çalıştığını söyledi. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun sözlerini Cumhuriyet’e değerlendiren Karlı, bunun için Türkiye’den ve dünyadan uluslararası hukuk uzmanlarından oluşan çok ciddi bir ekibe ihtiyaç duyulduğunu vurguladı. Bir sorunun adalet divanına götürülmesinin bir yolunun iki ülkenin Divan’ın yetkisini ortaklaşa tanımaları olduğunu kaydeden Karlı İsrail ve Türkiye için bunun geçerli olmadığını belirterek şöyle konuştu:

Haberin Devamı

“Türkiye ve İsrail Uluslararası Adalet Divanı’nın yetkisini sürekli olarak tanımamışlardır, mevcut uzlaşmazlığı adalet divanına götürmek konusunda da belirli bir anlaşma yoktur. Bunun en iyi örneği şu, Yunanistan senelerdir Ege’deki uzlaşmazlığı Lahey’e götürelim diyor, biz karşı çıktığımız için götüremiyor. İsrail hayır dediği için biz de götüremeyiz.” ‘Etkisi yüksek olur’ BM şartının 96. maddesi ve Uluslararası Adalet Divanı statüsünün 65. maddesi uyarınca BM organlarının, her şeyden önce de asli olarak BM güvenlik Konseyi ve Genel Kurulu’nun Uluslararası Adalet Divanı’ndan tavsiye görüşü talep etme hakkı bulunduğuna dikkati çeken Dr. Karlı, şu görüşleri dile getirdi: “Güvenlik Konseyi’nden bir tavsiye kararı çıkması mümkün olmayacağına göre, Türkiye BM Genel Kurulu’ndan böyle bir karar çıkartacağım, dedi. Genel Kurul’un çoğunluğuyla böyle bir resolution kabul edilebilir ve adalet divanından tavsiye görüşü vermesi istenebilir. Bu konudaki en yakın ve en alakalı karar 2004 tarihli duvar kararıdır. Teknik olarak bakıldığında bunun adı tavsiye görüşüdür, görüş uzlaşmazlığa taraf olan ülkeler için bağlayıcı olmayacaktır. Fiilen bakıldığında ise, adalet divanı uluslararası camiya dönüp, uluslararası hukukun gereği budur dediğinde, bağlayıcı olmasa da fiiliyatta ağırlığı ve etkisi yüksek olacaktır.” Genel Kurul’da Adalet Divanı’na yollanacak soru metninin çok büyük önem taşıdığını vurgulayan Dr. Mehmet Karlı, çıkacak sonucun hem Türkiye’nin istediği gibi olması hem de Filistin davasına hizmet etmesi isteniyorsa, bunun için hem yabancı, hem Türkiye’den uluslararası hukuk uzmanlarının yer alacağı ciddi bir ekibe ihtiyaç duyulduğunu sözlerine ekledi.

Haberin Devamı

(Cumhuriyet)