19.07.2020 - 21:03 | Son Güncellenme:
AA
NTV'deki Özel Röportaj programında gündeme ilişkin soruları yanıtlayan Kalın, 24 Haziran'da ibadete açılacak Ayasofya Camisi'nde yürütülen hazırlıklara ilişkin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bugün mekanı ziyaret ederek, Diyanet İşleri Başkanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, İstanbul Valiliği ve İl Müftülüğü'yle hazırlıkları değerlendirdiğini anımsattı.
Ayasofya'nın 86 yıl sonra tekrar ibadete açılmasının çok özel ve tarihi bir gün olacağını ifade eden Kalın, "Vatandaşlarımızın oraya gösterdiği ilgi ve rağbet elbette ciddi bir hazırlık gerektiriyor. Fakat tabii bu hazırlığı yaparken öncelikle salgın döneminde olduğumuzu unutmadan, oranın şartlarını dikkate alarak bir hazırlık yapmak durumundayız. Bu konuda da vatandaşlarımızın anlayış gösterisini rica ediyoruz. Çünkü doğal olarak o sevinç ve heyecan ile insanlar oraya hücum etmek isteyebileceklerdi. Buna hep birlikte mahal vermememizde fayda var." diye konuştu.
O gün caminin içine sınırlı sayıda kişi alınabileceğine işaret eden Kalın, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Şimdi bir rakam vermek istemiyorum, o da değerlendiriliyor. 'Hijyenik şartlara uygun bir şekilde bu nasıl temin edilir?' diye. Orada öncelikle bir kere cuma namazının ve bir büyük mabet olarak Ayasofya Camisi'nin mehabetine uygun, yani o günün şanına, şerefine uygun bir şekilde, vakar ile sakin bir şekilde bu açılışın gerçekleşmesi hedefleniyor. Sayın Cumhurbaşkanımız tabii ki katılacaklar. Vatandaşlarımızla birlikte belli sayıda cemaat orada olacak. Zaten cumanın şartlarından birisidir bu. Ana zemin olarak giriş katında cuma namazı kılınacak ilk planda."
"Temel ilke mozaiklere, tasvirlere, binanın tarihi dokusuna ve mimarisine zarar verilmemesi"
Ayasofya Camisi'ndeki mozaikler, fresk ve tasvirlerle ilgili Diyanet İşleri Başkanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın yaptığı çalışmanın tamamlandığını belirten Kalın, şunları kaydetti:
"Işık sistemi olmayacak. Bir perde sistemiyle bunların kapatılması üzerinde çalışılıyor şu anda, son aşamaya gelinmek üzere. Buradaki temel ilke bu mozaiklere, tasvirlere, binanın tarihi dokusuna ve mimarisine hiçbir şekilde zarar verilmemesi. Hamdolsun, ecdat burayı 500 yıl önce o fresklerle mozaiklerle birlikte korudular. Camiye çevrildikten sonra da 1453'te, bugün de aynı hassasiyet gösteriliyor. Kıble bölümünde 2 tane büyük tasvir var. Hz. Meryem tasviri ve bir de onlar 'Cebrail' diyorlar bir melek tasviri var. Bir de yan tarafta galerilerin olduğu yerde Hz. İsa'nın tasvirleri ve Hristiyan tarihine ait başka tasvirler de var. Zaten o yandaki tasvirler namaz kılınmasına mani teşkil etmiyor. Hani onlar kıble tarafından olmadığı ve namaz kılarken görülmediği için onlarda bir sıkıntı yok. Daha önce de bunu Sayın Cumhurbaşkanımız da ilan etti. Bugüne kadar bunlar nasıl korunduysa, ziyarete açıksa bundan sonra da o şekilde açık olmaya devam edecek. Bu vesileyle yurt dışından gelen bazı eleştiriler ya da kaygılar bağlamında onu tekrar teyit etmek isterim. Bunların kapatılması, üstünün sıvanması, ziyarete açılmaması gibi bir şey söz konusu değil. Bunlar gene normal ziyaretçilere de açık olacak. İsteyen gidip o mozaikleri görebilecek."
"Ayasofya'da ziyaret anlamında bir değişiklik olmayacak"
Kalın, Kültür ve Turizm Bakanlığı Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne bağlı olan Ayasofya Camisi'nin yapılan protokolle Diyanet İşleri Başkanlığı'na devredildiğini hatırlatarak, "Bazı hizmetlerini Kültür ve Turizm Bakanlığı vakıflar üzerinden görmeye devam edecek. Çünkü normal bir cami olmanın yanı sıra orası aynı zamanda tarihi ve kültürel bir miras. Aslında bizim birçok selatin camimiz bu niteliğe sahip. Sultanahmet Camisi'ne, Süleymaniye Camisi'ne, Fatih Camisi'ne ya da Edirne'de Selimiye Camisi'ne gidildiğinde namaz kılmak isteyen namaz kılıyor. Normal ziyarette bulunmak isteyenler yerli yabancı, normal ziyaretlerini belli bir protokol içerisinde tabii ki oranın şartlarına, maneviyatına uygun bir şekilde bu ziyaretlerini yapıyorlar. Ayasofya'da da bu manada bir değişiklik olmayacak. Aynı kural orada da uygulanacak." ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, perde sistemi için duvarlara çivi çakılması yönündeki iddiaların sorulması üzerine, "O konuda çok hassas bir çalışma yürütülüyor, kimsenin endişesi olmasın." yanıtını verdi.
"Ayasofya'nın envanterinde olan eserler tekrar yerine konulacak"
Ayasofya Camisi'nin zeminine halı kaplanacağını aktaran Kalın, "Onlar hazırlanıyor, hazır gibi. İnşallah cuma gününe yetişecek. Ama tabii bu ilk açılıştan sonra orada bir takım hazırlıklar, çalışmalar da devam edecek. Bu konuda birkaç akademisyen arkadaşımızın çok detaylı bir çalışması var. Orası müze statüsüne kavuşturulduktan sonra Ayasofya'nın camiyken sahip olduğu birçok hat, levha, minber gibi ve benzeri eserlerin başka yerlere götürüldüğü ama aslında bunları Ayasofya'nın envanterinde olduğu sabit. Bunlar belgeleriyle belirlenmiş. Bunların da bir kısmının derlenip toparlanması, tekrar yerlerine konulması süreci olacak. Oradaki çalışmalar bir müddet daha devam edecek. Ama inşallah 24 Temmuz itibarıyla orası mübarek bir günde ibadete açılacak." şeklinde konuştu.
"Burası Allah'ın evi, gelmek isteyen gelebilir"
"Protokolden davetli listesi olacak mı?" sorusu üzerine ise Kalın, şöyle konuştu:
"Burası Allah'ın evi, herkese açık. Oraya ibadete gelmek isteyen herkes tabii ki gelir. Yani 'Sen gel, sen gelme' denilecek bir durumdan bahsetmiyoruz. Ama sayı konusunda bir çalışma yapmak durumundayız bu salgın şartları içerisinde. Dolayısıyla bunu bir protokol listesi, VIP listesi gibi ifade etmek de doğru değil. Allah'ın evinde protokol olmaz, VIP, VIP olmayan ayrımı olmaz. Orada herkes eşittir. İslam kültüründe, inancında namazın esprisi de odur. Herkes bir safta eşittir, aynıdır. Öyle ifade etmemekte fayda var. Öyle bir kaygıyla da hareket edilmiyor. 'Şunlar VIP, protokol, böyle gelsin' şeklinde değil. Ama tabii mümkün olan en katılımcı temsili niteliği yüksek bir hazırlığın yapıldığını söyleyebilirim."
Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Ahmet Yaramış'ın 15 Temmuz darbe girişimiyle ilgili açıklamalarının hatırlatılması üzerine, şu değerlendirmeyi yaptı:
"Türk Tarih Kurumu Başkanı onunla ilgili dün ya da öbür gün bir açıklama yaptı. Kastettiğinin ya da söylediğinin biraz farklı yerlere çekildiğini söyledi. Tabii özellikle 15 Temmuz'un 4. seneidevriyesini andığımız bir günde, tekrar bu duyguların çok güçlü olduğu bir dönemde bu konuyu nasıl ele aldığımızın hassasiyetini de akılda tutmamız gerekiyor. 4 yıl değil, 40 yıl da geçse biz o gün yaşananları unutmayacağız. 251 şehidimizi ve gazilerimizi asla unutmayacağız. Zamana zaman burada 'FETÖ'yle mücadelede bu bir zaaf mıdır?' ya da 'Farklı bir yöntem izlemeli mi?' gibi değerlendirmelerin yapıldığını biliyoruz."
FETÖ'nün nasıl bir ihanet şebekesi olduğunun herkes tarafından görüldüğünü vurgulayan Kalın, şöyle devam etti:
"Daha önce hatırlarsanız Cumhurbaşkanımız da bunları 'katman katman' diye ifade etmişti ama son tahlilde 'bu ihanet yapısına bağlı olanlar kendilerini buradan ne kadar ayrıştırdılar, biz bunu ne kadar test edebiliriz?' Bu da bir soru olarak orada duruyor. Şimdi bu FETÖ'yle mücadeleyi zaafa düşürecek, gevşekliğe sevk edecek tarzda bir anlamaya yol açtığında ister istemez herkes, biz de dahil buna tepki gösteririz. Burada FETÖ'yle mücadelede kararlılıkta en ufak bir tereddüt, gevşeme, geri adım atma söz konusu değil. Biz bunlarla bugün her cephede kıyasıya mücadele etmeye devam ediyoruz. Türkiye içerisinde güçlerini çok büyük oranda kaybettiler. Finansal gücünü, yargı gücünü, siyaset gücünü, medya gücünü ve başka güç odaklarından devşirdikleri o gücü kaybettiler. Fakat yurt dışında, dünyanın birçok yerinde Türkiye aleyhine faaliyetlerine devam ediyorlar. Bu mücadelede kararlı bir şekilde yolumuza devam edeceğiz. Bu tür ifadelerini kullanırken bunun önünü, sonunu, bu konudaki hassasiyeti akılda tutmakta fayda var."
Kalın, "İstifa olur mu?" sorusuna, "Şu anda bununla ilgili bir değerlendirme yok ama yani Başkan Beyin bu değerlendirmeyi yapıp kendisinin bir muhasebe yapmasında fayda var. Lehte ya da aleyhte bir şey diyemem. Bununla ilgili Cumhurbaşkanımızın bir kanaati olursa kendisine iletir." yanıtını verdi.
"Bayramda sokağa çıkma kısıtlamasıyla ilgili verilmiş kesin bir karar yok"
Koronavirüsle mücadele kapsamında alınan Kurban Bayramı tedbirleri ve sokağa çıkma kısıtlaması uygulanıp uygulanmayacağının sorulması üzerine Kalın, bayrama 12 gün kaldığını belirterek, şunları kaydetti:
"Şu anda sokağa çıkma kısıtlamasıyla ilgili verilmiş kesin bir karar yok. Cumhurbaşkanımızın da evvelsi gün ifade ettiği gibi Kurban Bayramı'nda insanlara 'Evlerinizde oturun' demek çok kolay değil ama öbür taraftan da hiçbir şey olmamış gibi hareket etmek de mümkün değil. Hele bir de kurban kesimi söz konusu olduğu için hijyen şartlarına daha bir dikkat edilmesi gereken bir bayramdan bahsediyoruz. Önümüzdeki günlerde Sağlık Bakanımızın, Bilim Kurulu'nun bu konuyla ilgili değerlendirmelerine Cumhurbaşkanımız bakacak. Biraz da önümüzdeki 10-12 gün içerisindeki vaka sayısında, entübe olan, iyileşen insan sayısı ile vefat sayılarındaki gelişme trendini de göreceğiz. Şu anda iyi bir yolda ilerliyoruz. 1000'in altına indik, 3 rakamlı hanelere düştük vaka sayısında ama bu da yeterli değil, daha da az olması lazım. Ölüm sayısında da bir düşme var ama hala 15 ila 20 arası günlük değişiyor. Bütün bu verileri dikkate alarak bir değerlendirme yapılacak."
Kalın, kurban kesimiyle ilgili ilan edilen kurallara uymanın önemine dikkati çekerek, son yıllarda kurban kesiminde iyi bir hijyen standardı geldiğini, kurban kesiminin daha hijyen ortamlarda yapıldığını, bu yıl buna biraz daha fazla dikkat edilmesi gerektiğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın toplu etkinliklere katılırken nasıl korunduğunun sorulması üzerine Kalın, Erdoğan'ın iyi korunduğunu, herkes için geçerli olan tedbirleri uyguladığını, maske, mesafe ve temizliğe dikkat ettiğini, yakın ekibin hepsine sık sık test yapıldığını, toplu etkinliklere sınırlı sayıda insan alındığını ve katılımcılara da test yapıldığını, kurallara uyulduğunu anlattı.
Libya meselesi
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, Libya'daki Vatiyye üssüne hava saldırısının hatırlatılması üzerine, "Libya'da ateşkes ve barış" diyenlerin Mitiga Havalimanı'nı bombaladığını, "Libya'nın yönetimi bizim elimizde olmalı.' dediklerini, Sirte ve Cufra'ya askeri yığınak yaptıklarını, burada niyetlerinin açık bir şekilde ortaya çıktığını söyledi.
Türkiye'nin, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın talimatıyla 2009 Aralık'ta Libya Ulusal Hükümeti ile yaptığı askeri iş birliği ve yardımlaşma anlaşması çerçevesinde Libya'da bulunduğunu ve meşru hükümete destek verdiğini dile getiren Kalın, şöyle devam etti:
"O tarihten beri bundan çok rahatsızlık duyan çevreler oldu. Halbuki Türkiye'nin oraya gitmesi o çatışmaya bir denge getirdi. Özelde konuştuğumuzda birçok Avrupalı, Amerikalı mevkidaşım bunu bize itiraf ediyor. Bizim derdimiz orada iltifat almak değil, sorunu çözmek. Bunun için de çerçeve belli. BM kuralları ve Berlin Konferansı'nda alınan kurallar çerçevesinde orada bir siyasi sürecin ilerletilmesi lazım. Şu ana kadar Hafter, 2019 Nisan'da Adu Dabi Anlaşması yapıldığı günden beri onlarca anlaşmayı, ateşkes çağrısını ihlal eden taraf oldu. Yetmedi 2015'te Libya siyasi anlaşması 'Saharat Anlaşması' diye bilinen bir anlaşma var. Bütün tarafların bulundukları pozisyonlarda kalarak siyasi süreci ilerletmeleri ve askeri çatışmaları sona erdirmelerini öngören bir anlaşma bu. Bu hayata geçirilmediği gibi, yaklaşık 2-3 ay önce Hafter çıktı 2015 Saharat Anlaşması'nı tanımadığını, Libya'nın yönetimini tek başına ele geçireceğini iddia etti. Burada bütün bu anlaşmaları ihlal eden taraf Hafter olmasına rağmen onların destekçileri Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Fransa, Rusya'da buna dahil. Gerçi Ruslar, 'bizim ilgimiz, alakamız yok. Direkt desteklemiyoruz' diyorlar. Fransızlar da benzer şeyler söylüyorlar ama sahadaki gerçekleri biliyoruz. Bunlara sorduğunuzda bu süreci kim baltalıyor? 'BM süreci ya da Berlin Konferansı kararları neden uygulanamıyor?' dediğinizde cevabı çok açık. Bunun cevabını vermek yerine Türkiye'ye saldırmayı, suçlamayı tercih ediyorlar. Özelikle son dönemde Fransa'nın takip ettiği yol bu. Sayın Macron'un, Türkiye'ye ve Cumhurbaşkanımıza dönük açıklamalarını biraz da tam tersinden okumak lazım. Onlar acaba neyi gizlemeye çalışıyorlar?"
"Libya'da gerilim tırmandırılmasından yana değiliz"
İbrahim Kalın, Mısır'dan Libya'ya askeri müdahale imasının sorulması üzerine, "Bu tür çıkışlar, tehditler, ifadeler sürece katkı sağlamaz. Libya'da gerilim tırmandırılmasından yana değiliz. Hiçbir ülkeyle karşı karşıya gelmek gibi bir düşüncemiz, planımız, niyetimiz yok. Libya Ulusal Hükümeti de meşru müdafaa çerçevesinde kendini savunmak hakkına sahiptir. Türkiye de bu desteği o hükümete vermeye elbette devam edecektir." diye konuştu.
Sirte-Cufra hattında yürüyen tartışmayı büyük Libya fotoğrafı içerisinde değerlendirmek gerektiğine işaret eden Kalın, şunları söyledi:
"Bir müddettir Saharat Anlaşmasına aykırı olarak özellikle Cufra'daki büyük askeri üste askeri yığınak yapılıyor. Oraya Wagner ve başka paralı askerler üzerinden Birleşik Arap Emirlikleri'nin finanse ettiği milis güçler üzerinden ciddi bir askeri yığınak yapılıyor. Bütün bunlar devam ederken hala Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti'nin ve dolaylı olarak da Türkiye'nin suçlanması anlaşılır bir şey değil. Burada ateşkesi ihlal eden, askeri yığınağı yapan Hafter tarafı ve Hafter'in Libya'da meşru bir muhatap olamayacağı konusunda da giderek öne çıkan bir kanaat var. Daha önce ABD, Hafter'le daha yakın çalışıyordu, şimdi onlar da mesafe koydular. Ruslar temas halindeler ama Berlin Konferansı'ndan önce Rusya'da yapılan toplantıya Hafter gelmeyi reddetti ve Rusları zor durumda bıraktı. Bütün bu fotoğraf içinde baktığımızda bizim ne Mısır'la ne Fransa'yla ne başka bir ülkeyle orada karşı karşıya gelmek gibi bir niyetimiz yok. Ama Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti'ne yönelik bir saldırı olduğunda yaptığımız anlaşma çerçevesinde o hükümeti desteklemeye devam edeceğiz. Bunu da herkesin çok net bilmesi lazım."
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Fransız Le Point dergisinin bu hafta kapak fotoğrafında Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yer verdiğinin hatırlatılması üzerine, bunun derginin ilk vukuatı olmadığını, geçen yıl da Erdoğan'ı sakil ve ağır ifadelerle hedef gösteren saldırıları olduğunu ifade etti.
Fransa'da belli çevrelerin Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yönelik nasıl bir algı oluşturmaya çalıştığına dair önemli bir ipucu verdiğini belirten Kalın, şu ifadeleri kullandı:
"Dergideki bütün başlıklara baktığımızda, Ayasofya, Suriye, Libya, Doğu Akdeniz ve diğer bölgeler olsun, bunlar iki noktada ele alınabilir. Birincisi, Fransa'nın hem kendi içindeki siyasi çalkantıları ve krizleri, Macron'un son 1-1,5 yılı, Sarı Yelekliler'den yerel seçimlerde oy kaybetmesine kadar ardı ardına gelen siyasi bir çöküş süreci var. Bir sonraki seçimde ne olacağını bilmiyoruz. İkincisi de Fransa'nın Avrupa ve dünya çapında bir küresel aktör olma iddiasının altını dolduramaması sıkıntısı var. Ekonomik ve siyasi sebeplerden dolayı Fransa kendisini görmek istediği yerde göremiyor. Üçüncü sebebi de özellikle Afrika söz konusu olduğunda Fransa'nın oradaki sömürgecilik tarihinin kara lekeleri hala orada duruyor. Bütün bu sömürgecilik tarihini de akılda tutarak Fransa'nın bu çıkışlarına baktığınızda o utanç sayfasını örtbas etmeye çabasının da bir yerlerde olduğunu görüyorsunuz. Biz Libya'da meşru hükümetin yanında hareket ederken, Suriye'de siyasi süreci işletmeye çalışırken Fransa'nın bu tür çıkışlar yapıp, hele ki 'Türkiye'nin Libya'daki faaliyetleri kriminal faaliyettir.' gibi Macron'un bu yöndeki açıklaması Avrupa nezdinde de tepkiyle karşılandığını biliyoruz. Burada Fransa'nın kendini güçlü bir aktör olarak konumlandırma çabasının giderek boşa çıkmasından kaynaklanan bir panik hali görüyorum."
Doğu Akdeniz'de yaşanan süreci anımsatan Kalın, "Biz Doğu Akdeniz'in bir kere barış denizi olmasını istiyoruz. Oradaki hidrokarbon kaynaklarının da adil bir paylaşımla herkes tarafından eşit bir şekilde paylaşılmasını savunuyoruz. Bunun için de gerekli olan görüşmedir, anlaşmadır, eğer şartlar uygun olursa herkesin çıkarını esas alan karşılıklı saygı ve çıkar esasına dayanan bir çerçevede ilerlenirse Türkiye buna 'Hayır' demez. Çünkü bu enerji meselesi temel ihtiyaçtır. Siyasi görüşleriniz farklı olabilir, ihtilaflar olabilir ama bu alanlarda ortak çalışmaya devam edersiniz. Biz bu yönde kapıları Akdeniz'deki hiçbir ülkeye kapatmadık. Kapattığımız tek ülke Kıbrıs Rum Kesimi'dir. Çünkü onu da ülke olarak tanımıyoruz. Onun için de bizim önerdiğimiz şey Kıbrıs Rumları ve Türkleri görüşmeye başlasınlar. Ada'nın etrafındaki ihtilaflı alanlarla ilgili bir mutabakata varsınlar buralarda da ortak arama tarama çalışmaları yapılabilir. Ya da ayrı ayrı yapılabilir. Ama ortaya çıkacak zenginliklerin adil ve eşit paylaşımıyla ilgili bir anlaşma yapılabilir." diye konuştu.
Kalın, bunun son derece rasyonel bir teklif olduğunu belirterek, diğer tarafların zaman zaman farklı siyasi ideolojik gerekçelerle bu teklifi reddettiklerini söyledi.
Türkiye'nin pozisyon olarak Akdeniz'de bütün ülkelerle kurallar ve ilkeler çerçevesinde çalışmaya hazır olduğuna vurgu yapan Kalın, ön şart ve ön yargının söz konusu olmadığını kaydetti.
Kalın, şu ana kadar Libya'yla yapılan anlaşmanın var olduğunu anlatarak, söz konusu anlaşmayı "Bu Doğu Akdeniz'de hatta Akdeniz'de milli çıkarlarımızı, haklarımızı koruma noktasında çok çok önemli bir adımdı." diye tanımladı.
Kalın, ayrıca Libya'ya yapılan anlaşmanın benzerlerinin başka ülkelerle şartların olgunlaşması durumunda da yapılabileceğini söyledi.
Yunanistan'la ilişkiler
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, Türkiye-Yunanistan ilişkilerini de değerlendirdi. İki ülke arasında görüşme trafiğinin devam ettiği bilgisini veren Kalın, şunları aktardı:
"Arka planda bir trafik yürüdü. Sessiz diplomasi sürecinden sonra Cumhurbaşkanımız 26 Haziran'da Yunanistan Başbakanı Miçotakis'le bir telefon görüşmesi oldu. Onun tabii öncesi var. Görüşmeden sonra da aldığımız talimat çerçevesinde biz bu görüşmeleri yapmaya başladık. Amacımız orada Yunanistan'la ikili meselelerimiz karşılıklı müzakere yoluyla çözmek. Daha önce 2001'in sonu 2002'nin başında başlatılan istikşafi görüşmeler vardı. Yaklaşık 60 tur bu toplantılar, görüşmeler yapıldı. İkili meseleler, kıta sahanlığı, deniz yetki alanları ve diğer konuların çözümüne ilişkin. Ayrıca siyasi istişareler ve askeri makamlar arasında güvene artırıcı önlem toplantıları yapıldı. Bunların bir kısmının dönem dönem yapıldığı zamanlar da oldu. Bütün bunları içeren bir sürecin başlamasının faydalı olduğu kanaatindeyiz. O anlamda da Cumhurbaşkanımız yapıcı bir tavır sergiledi."
Kalın, görüş ayrılığı olan meselelerin olduğunu belirterek, görüşmelerin de bunlara yönelik olduğunu söyledi. Prensip olarak bunların karşılıklı çıkar ve saygı temelinde çözüleceğine inandıklarını ifade eden Kalın, Ege, Adalar, kıta sahanlığı, deniz yetki alanları, arama tarama çalışmaları, müftülük meselesi, Atina'daki cami gibi konuların rahatlıkla çözülebileceğini dile getirdi.
Ermenistan'ın Azerbaycan'a yönelik saldırıları
Kalın, Ermenistan'ın Azerbaycan sınırına düzenlediği saldırılar ve Türkiye'nin tutumuna ilişkin de değerlendirmelerde bulundu.
Son yıllarda ekonomik ve siyasi anlamda giderek güç kazanan Azerbaycan'ın baskı altına alınmak istendiği tespitinde bulunan Kalın, "Azerbaycan'a verilmek istenen mesaj bu. Sayın Aliyev orada zorlu ama önemli bir süreci yönetti ve yönetmeye de devam ediyor. Gerek bu salgınla ilgili olsun gerekse Azerbaycan'ın ekonomik kalkınması, siyasi istikrarıyla ilgili önemli başarılara imza attı. Bunlara bir tür mesaj. Bu ihtilafı hatırlamakta fayda var. 1992'den beri Minsk Grubu kuruldu. 28 yıldır bu grup Yukarı Karabağ meselesinde hangi çözümü üretti? Buna bir bakmak lazım. Hangi aktörler bu krizin devam etmesini istiyor ki orada bir vesayet rejimi üzerinden kendi güç projeksiyonlarını yapmaya devam etsinler? Bu soruları da sormak lazım. Ben bunu açıkça da söylüyorum. Minsk Grubu içerisindeki ülkeleri de dahil ederek söylüyorum. Temel mesele aynı İsrail'de olduğu gibi işgal meselesidir. Yapılması gereken de yıllardır herkesin bildiği ama kimsenin de kalkıp Türkiye ve birkaç ülke gibi cesaretle ifade etmediği temel mesele Ermenistan'ın Yukarı Karabağ'daki işgali sona erdirmesidir. Daha önce Oslo Görüşmeleri yapılmıştı 2010'du. 10 yıl geçmiş, orada Ermenistan'ın işgal ettiği 7 bölgeden çekilmesi, normalleşme süreci hem Azerbaycan'la hem Türkiye'yle, çok iyi bir noktaya gelişmişti ama ondan sonra birileri tekrar devreye girdi ve o süreç de akamete uğratıldı.
Son saldırılar Yukarı Karabağ bölgesinin de dışında normal Azerbaycan Ermenistan sınırı üzerinde yapılıyor. Azerbaycanlı kardeşlerimiz son derece kararlı, güçlü bir şekilde buna mukabelede bulundular. Cumhurbaşkanımız, Aliyev'le birkaç kez görüştü. Savunma bakanlarımız, dışişleri bakanlarımız, istihbarat başkanlarımız, bizler mevkidaşlarımızla neredeyse her gün görüşmeye devam ediyoruz. Bu konuda Azerbaycan'ın yanında olduğumuzu çok net bir şekilde bir defa daha ifade etmek istiyorum. Zaten bizim Azerbaycan'la bir askeri iş birliği anlaşmamız var. Bunlar güncellenebilir, kapsamı genişletilebilir. Azerbaycan, 2 devlet tek millet ilkesiyle birlikte yaşadığımız bir ülkedir, millettir. Azerbaycan'ı kara gününde asla yalnız bırakmayız." ifadelerini kullandı.
İdlib'de son durum
Kalın, İdlib'de yaşananlar ve bölgedeki kontrolsüz radikal unsurlarla mücadeleye ilişkin şunları söyledi:
"Rusya başta olmak üzere bazı ülkeler de buna Esed rejimi de dahil, İran da dahil, başka ülkeler de dahil onları bahane ederek İdlib'te farklı bir fiili durum yaratmaya çalışıyorlar. Sadece orada değil başka bölgelerde de. Oralara müdahaleyi yahut İdlib Ateşkesini ihlal etmenin gerekçesi olarak bu unsurları gösteriyorlar. Fakat sahada ne olduğuna bakılınca kaç kişiye saldırıldı, kaç saldırı oldu, kaç kişi öldü diye baktığınızda özellikle son 6 ayda ciddi bir hareketsizlik var hem salgından dolayı hem de mutabakattan dolayı. Zaman zaman bunların bahane olarak kullanıldığını görüyoruz. Orada temel problem biz İdlib'e odaklanıyoruz ama Suriye'nin fotoğrafına tekrar bakalım. Suriye yerle bir edilmiş. Ülke 3-4 parçaya bölünmüş durumda."
Suriye'de anayasa komisyonunun çalışmalarının yapmasının gerekliliğine vurgu yaparak, ağustosta üçüncü toplantının yapılacağını belirten Kalın, anayasadan sonra seçimlerin yapılması, meşru bir yönetimin iş başına gelmesinin hep birlikte düşünülmesi gerektiğini sözlerine ekledi.