06.04.2018 - 23:07 | Son Güncellenme:
Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun Foreign Policy dergisinde yayımlanan “Zeytin Dalı Harekatı’nın Anlamı” başlıklı makalesi şu şekilde;
Orta Doğu’daki kasvetli manzara barışın ulaşılabilir olduğu gerçeğini gölgelememelidir. Barışın sağlanmasının esas temeli, devletlerin toprak bütünlüğünün korunması olmalıdır. Bu, başkalarını feda etme pahasına ve dış güçlerin desteğiyle yalnızca distopyalarını sürdürmek üzere var olan, DEAŞ ve PKK/YPG teröristleri de dahil olmak üzere, tüm güçlere karşı çıkmak demektir. Bu örgütlerin bitmek bilmeyen katliam vizyonuna karşı gelinmeli ve bu vizyon mağlup edilmelidir.
DEAŞ askeri olarak büyük ölçüde yenilmiştir, fakat bu sadece ABD tarafından eğitilen ve silahlandırılan grupların son bir darbesi sayesinde olmamıştır. DEAŞ, Irak ordusunun ve Türkiye’den faaliyet gösteren küresel bir koalisyonun azimli çabaları sayesinde mağlup edilmiştir. DEAŞ’ın zayıf yönleri, Türkiye’nin DEAŞ’a doğrudan müdahale ederek tahmin edilebileceği üzere onları Kuzey Suriye’deki Cerablus’ta bozguna uğratan tek NATO ordusu olmasıyla bariz şekilde açığa çıkarılmıştır. Yabancı terörist savaşçılara karşı en geniş yasaklı listesine sahip olan ve dünyanın en büyük sivil DEAŞ karşıtı güvenlik harekatını yürüten Türkiye’nin de dahil olduğu koalisyonun azimli çabaları ile DEAŞ’ın yeniden bir araya gelme olasılığı engellenmektedir.
DEAŞ, El Kaide ve onlara bağlı diğer örgütlerin ideolojilerine olan ilgi kolaylıkla ortadan kalkmayacaktır. DEAŞ’tan önce de sokaklarımızda terör eylemleri gerçekleştirildi ve bu tür eylemler DEAŞ’ın Orta Doğu’daki silahlı harekatlarından bağımsız olarak devam edecektir. Terörizme karşı mücadele; istihbaratın zamanında toplanması, mali tedbirler, saflara yeni üyelerin katılmasını engellemek ve radikalleşme tedbirlerine daha fazla vurgu yaparak bütün gayretle devam etmelidir.
Amerika Birleşik Devletleri’yle uyuşmazlık noktalarından birisi, ABD'nin PKK/YPG’yi, terörizm geçmişlerine rağmen, birer nefer olarak silahlandırma politikasıdır. Bu, son günlerinde Obama yönetimi tarafından hazırlanan hukuki ve ahlaki açıdan şaibeli politikadır ve bir şekilde Trump yönetimine taşınmıştır. ABD, kendi değerleri ve teröristlerin ana hedeflerinden olan Türkiye ile 66 yıllık müttefikliğine rağmen teröristlerle bir ittifak oluşturmaya karar vererek tüm eleştirmen ve muhaliflerinin ekmeğine yağ sürmüştür.
Birçok NATO müttefikinin, ittifakımızın temsil ettiği değerlere zıt düşen bu politikadan uzaklaştıklarını görmekten memnuniyet duyuyorum. Bu politika, aynı zamanda bölgede ve bölgenin ötesindeki ortak çıkarlarımıza ters düşmektedir. Umuyorum ki, Dışişleri Bakanı olarak atanan mevkidaşım Pompeo ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Büyükelçi Bolton, gidişatı düzeltmeyi bir öncelik olarak görür.
Irak, Suriye, Yemen, Libya ve Orta Doğu’daki diğer ülkeler, varlıklarını tehlikeye atan ulusaşırı güçler tarafından yıkıcı bir baskıyla karşı karşıyadır. Bu ülkelerin karşılaştıkları zorluklar da dolayısıyla tüm ülkeler ve devlet dışı aktörler tarafından her türlü müdahaleyi mazur göstermekte ve buna fırsat vermektedir. Netice sadece kan gölü değil, kitlesel göç ve Türkiye ve kapı eşiğindeki Avrupa’nın geri kalanına karşı terörist baskısıdır. Bu ülkelerde yaşanan kaos ortamı, aynı zamanda ABD’ye karşı nefret ve tehditler için kuluçka işlevi görmektedir. Dirençli ulus devletler, Orta Doğu’da her türlü düzen ve istikrarın temelini inşa etmelidir. Beşar Esad’ın vizyonu eninde sonunda kaybedecektir, fakat birlik olmuş Suriye sonuçta uzun süren savaşı kazanmalıdır.
Türkiye’nin, Suriye’nin içine askeri harekat içeren, Zeytin Dalı Harekatı (ZDH) her şeyden önce, saldırganlıkları daha önceden de belgelenen teröristlerce yerleşim merkezlerimize yapılan terör saldırılarına karşı bir meşru müdafaa hareketidir. 3,5 milyon Suriyeliye ev sahipliği yapan Türkiye yürüttüğü Zeytin Dalı Harekatı’yla, aynı zamanda Suriye’deki barışın önüne Suriye’nin üniter geleceğine karşı çıkanlar tarafından konulan engelleri ortadan kaldırmayı hedeflemektedir. Sınırlarımızdaki büyük PKK/YPG terörist kampları iki ayrı amaca hizmet etmiştir. Birincisi, PKK’nın terör harekatları için Kuzey Irak’a ilave olarak bir ek cephe açmak ve bunları daimi bir terör şeridi oluşturmak amacıyla bir araya getirmekti. Afrin’de el koyduğumuz silahlar ve askeri altyapı, bu değerlendirmeyi kesin olarak kanıtlamaktadır. Terör kamplarının ikinci amacı, Suriye ve Irak enkazı üzerinde DEAŞ tarafından tahliye edilen bölgelere inşa edecekleri kendi küçük devletleri için güvenli bölgeler oluşturmaktı. Türkiye’nin Zeytin Dalı Harekatı, çöküşün daha büyük bir savaşa dönüşmesini ve terörizmin yükselerek Avrupa ile ABD’yi içine çekmesini engellemektedir. Bunun yerine, barışa giden bir yol açmaktadır.
Gerçek ötesi çağda, Zeytin Dalı Harekatını gölgelemek için geniş bir kampanya yürütüldüğünün farkındayım. İftiralarla karşılaşmadığımız tek bir gün bile yok. İşin gerçeği, sivil zayiata yol açmamak için büyük özen gösterdik ve bu açıdan ZDH dünyanın gördüğü en başarılı harekatlardan biri olmuştur.
YPG’li teröristler Türk ordusunun ilerlemesine karşı koymaya odaklandığı için harekatımızın DEAŞ’a karşı yürütülen mücadeleyi sekteye uğrattığı iddia edildi. YPG’nin bu tercihinin, onlara güvenme stratejisinin ahmaklığının bizatihi emaresi olduğunu düşünüyorum. Ancak, sizi temin ederim Türkiye DEAŞ’ın bir şekilde yeniden bir araya gelmesine izin vermeyecek ve bu hususta ABD ile birlikte çalışacaktır.
Zeytin Dalı Harekatı’nın “Türklere karşı Kürtler” mücadelesi gibi tasvir edilmesine de engel olmalıyız. PKK ve YPG’li teröristlerin Kürtleri temsil etmediği bariz olmalıdır. YPG Suriye’de kontrol altına aldığı topraklardan yaklaşık 400.000 Kürtü sınır dışı etmiştir. Sözkonusu Kürtler, YPG izin vermediği için Suriye’ye geri dönemediler. Türkiye, bütün Kürtlerin, iki taraf arasında kaldıkları tüm ülkelerde barış ve refah içinde yaşamasını arzu etmektedir. PKK’nın mikro milliyetçiliği ve terörizm Kürtler dahil herkese zararlıdır.
Eşit şekilde önemli bir nokta da, Orta Doğu’nun kalkınma sürecine girmesi için bir yol bulmaktır. Bu açıdan, mevcut anayasal düzeni içinde gelişen huzurlu, istikrarlı, refah bir Irak bölgede önemli bir eksen olmalıdır. Şubat ayında, uluslararası toplum Kuveyt’te yapılan donörler toplantısında, altıda biri tek başına Türkiye tarafından sağlanan 30 milyar ABD Doları vermeyi taahhüt etmek suretiyle bunun temelini atmıştır. Ancak Irak için ihtiyaç duyulan rakamlar çok daha yüksektir. Tüm mevkidaşlarımı sağlıklı ve dost bir Irak’ın yararının farkına varmaya ve Irak’ta, barışın tesisi yolunda en az Avrupa için Marshall Planı kadar etkili, kapsamlı bir yeniden yapılandırma çabasını desteklemeye çağırıyorum.
Orta Doğu, mezhepçilik, nüfuz alanları, yeniden dirilen emperyalizmler, hanedan kavgaları, dini ve diğer her türlü aşırılık tehditlerinden korunmalıdır. Devletler, bölge halkları ve durumdan etkilenenler yeterince acı çektiler. Başarılı bir geleceğe doğru bir yol haritasının unsurları Türkiye’nin kararlı liderliğiyle ortaya çıkıyor olabilir. Ümit ediyorum ki Amerika Birleşik Devletleri anı yakalamayı ve bu barış vizyonunu desteklemeyi yeğler.