12.04.2019 - 18:01 | Son Güncellenme:
AA
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, "ABD'nin silah pazarındaki rekabetini, NATO müttefikliği meselesine taşımaması gerekir." dedi.
Çelik, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında AK Parti Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) toplantısı devam ederken parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında değerlendirmelerde bulundu, gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
Seçimden sonraki ilk MKYK toplantısını gerçekleştirdiklerini belirten Çelik, partinin en üst yönetim organı olarak kapsamlı değerlendirme yapıldığını aktardı.
Çelik, toplantıda yerel yönetimler, seçim işleri başkanlıklarının sunumlar yaptığını, ayrıca Genel Başkanvekili tarafından kampanya süreci ve bunun değerlendirilmesiyle ilgili sunumlar gerçekleştirildiğini ifade ederek, "MKYK'daki arkadalarımızın katkısıyla yaklaşık olarak il il değerlendirme yapılabilecek bir çerçevede ilerlediğimizi söyleyebilirim." diye konuştu.
Hem bölgeler hem iller hem oy oranları üzerinde değerlendirme yapıldığını dile getiren Çelik, "Cumhur İttifakı olarak yüzde 52'lik bir rekora imza atmamız, aynı şekilde 15. kez yaklaşık yüzde 45'lik oranda bu seçimden de başarıyla çıkmış olmamız teşkilatlarımıza, bütün çalışma arkadaşlarımıza teşekkürümüzü tekrarlamamızı gerektiriyor." dedi.
Çelik, hangi partiye oy verirse versin büyük katılım oranını gerçekleştiren, demokrasiye sahip çıkan vatandaşlara da teşekkür etti.
Türkiye'nin geçmişten bugüne kadar bütün zorlukları demokrasi yoluyla aşmasını bildiğini ifade eden Çelik, şöyle konuştu:
"Başka ülkelerin zorluklar karşısında savrulduğu durumların yakın coğrafyamızda örneklerini görüyoruz. Buna karşılık mesele ne kadar büyük olursa olsun içeride ya da dışarıda ne kadar sıkıntı yaşanırsa yaşansın vatandaşımız tek bir oy pusulasıyla memleketini her zaman düze çıkarmayı, demokrasiye sahip çıkarak göstermiştir. Şimdiye kadar da görülmüştür ki başka ülkelerin bedel ödeyerek ulaşamadığı yerlere demokrasimiz yoluyla ulaşıyoruz. Türkiye'nin birlik bütünlüğünün, bugünü yönetmesinin ve geleceğe damga vurmasının en büyük teminatı demokrasimizin gücünün ve kapasitesinin korunmasıdır."
Özel ve millilere tebrik
Geride kalan günlerde önemli, belki de tarihte ilk kez gerçekleşen olaylar yaşandığını belirten Çelik, bilim insanlarının ilk kez bir kara deliğin fotoğrafını çektiğini hatırlattı. Dünyadan 53 milyon ışık yılı uzaktaki Başak Takım Yıldızında bulunan kara deliği görüntüleyen ekipte bir Türk Astrofizik Profesörü Feryal Özel'in bulunduğunu aktaran Çelik, Arizona Üniversitesi'nde astronomi ve astrofizik profesörü Özel'i bu büyük başarıya katkı sağlayan ekibin içerisinde olmasından dolayı tebrik ettiklerini söyledi.
Çelik, uluslararası alanda başarılarıyla Türk halkını gururlandıran Taha Akgül, Evin Demirhan, Bediha Gün, Elif Jale Yeşilırmak, Yasemin Adar, Recep Topal, Fatih Erdin, Muhammet Nuri Kotanoğlu ve Cemil Erdoğdu'ya da AK Parti MKYK olarak tebriklerini sunduklarını ifade etti.
Türk sporu ve Fenerbahçe'nin değerli ismi Can Bartu'nun hayatını kaybetmesinden büyük üzüntü duyduklarını da belirten Çelik, Bartu'ya Allah'tan rahmet, Bartu ailesine, Fenerbahçe ve bütün spor camiasına başsağlığı diledi.
"Esas konuşulması gereken mesele bu değil"
ABD'den özellikle S400 odaklı açıklamaların sürdüğüne işaret eden Çelik, çoğu kez "adını vermek istemeyen yetkili" denilerek neredeyse her gün, bazen günaşırı bu açıklamaların geldiğini aktardı.
Ömer Çelik, "Bize göre esas konuşulması gereken mesele bu mesele değil. Türk-Amerikan ilişkilerinde esas mesele S400 meselesi değildir. S400 meselesi Türkiye gibi önemli bir NATO müttefikinin ulusal güvenliğini tehdit eden unsurlara karşı bir tedbir alma meselesidir." dedi.
Türkiye'nin bu konuda önce müttefiklerinden yardım istediğini, bu gerçekleşmeyince egemen bir devlet olarak başının çaresine baktığını dile getiren Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Esas olarak tartışılması gereken mesele müttefiklik ilişkisi bakımından tartışılması gereken mesele bir NATO müttefikinin ulusal güvenliğini, yani Türkiye'nin ulusal güvenliğini tehdit eden terör örgütüne karşı bir başka NATO müttefikinin, ABD'nin tırlarla silah göndererek terör örgütlerine güvenliğimizi tehdit eden unsurları desteklemesidir. Esas konuşulması gereken mesele budur. Bununla ilgili konuşmadan kaçmak için başka konular gündeme getiriliyor sürekli olarak. Bir de tabii Rusya'nın Batı'daki imajı kullanılarak Türkiye'ye karşı bir propaganda maalesef bu şekilde yürütülüyor. PKK'lı teröristlerin eğitim aldığı Suriye'deki kamplarda ABD bayraklarının olduğunu görüyorsunuz. Bu teröristlerin başındaki kişilerin ABD askerleriyle ABD'li komutanlarla fotoğraf çektirdiğini görüyorsunuz. Halen 15 Temmuz'da Türkiye'yi işgal etmeye çalışan FETÖ'nün başındaki kişinin ABD'de bir karakola dahi çağrılmadığını görüyoruz. Dolayısıyla müttefiklik ilişkileri açısından konuşulması gereken bu meseleler dururken aslında Türkiye'nin egemen bir devlet olarak güvenliğine katkı sağlayacak, aynı zamanda NATO güvenliğine katkı sağlayacak S400 meselesinin konuşulmasını garipsediğimizi ifade etmek isterim."
PKK'nın terör örgütleri listesinde olmasına karşın uzantıları YPG/PYD'nin ABD tarafından desteklendiğini ifade eden Çelik, "Amerika'nın Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, önceki beyanlarıyla aslında bunun bir terör örgütü olduğunu söylemişti. Bu beyanlar hala ortadadır. ABD Başkanı ve yetkililer, bu PYD/YPG'ye verilen desteği onun DEAŞ ile mücadelesine dönük olarak verildiğini söylüyorlardı ama yine aynı yetkililer ve başkan, DEAŞ ile mücadelenin bittiğini ve kesin bir mağlubiyete uğratıldığını söylüyor. Buna rağmen bu destek verilmeye devam ediyor." diye konuştu.
"Müttefiklerimizi yanımızda görmek en doğal hakkımızdır"
Terörizme verilen bu desteğin esas konuşulması gereken konu olduğunu vurgulayan Çelik, şöyle konuştu:
"NATO müttefikliği içerisinde Türkiye'nin güvenlik kaygılarına yeterince önem verilmediği görülmüştür. Sınırımızın dibine DEAŞ yaklaşmışken, PKK orada bir terör devletçiği kurmaya çalışırken müttefiklerimiz nerededir. Bize gönderilen patriotların belli bir zaman kullandıktan sonra çekildiğini gördük. Halbuki çekildiği zamanlarda Türkiye'ye dönük terör tehdidi daha da yoğunlaşmıştı. Dolayısıyla bu zamanlarda müttefiklerimizi yanımızda görmek en doğal hakkımızdır."
Türkiye'nin öncelikli olarak müttefiklerinden bir savunma sistemi almak istediğini ancak bu konuda iş birliğine yanaşılmadığını dile getiren Çelik, "Rusya ile anlaşma yapılana kadar herhangi bir şekilde bu süreçte Türkiye'ye olumlu, makul bir teklif sunmayan ABD'nin biz S400 anlaşmasını yaptıktan sonra patriotları verme şeklinde bir girişimde bulunması, ondan sonra S400 sürecine itiraz etmeye başlaması, doğrusunu söylemek gerekirse makul değildir." değerlendirmesinde bulundu.
"Çeşitli devletlerin silah pazarlarında pay kapma yarışı vardır ama ABD'nin silah pazarındaki rekabetini NATO müttefikliği meselesine taşımaması gerekir." diyen Çelik, sözlerine şöyle devam etti:
"Bu rekabet başka bir şeydir, NATO müttefikliği başka bir şeydir. NATO Genel Sekreteri, defalarca silah tedariklerini NATO içinde egemen devletlerin istedikleri ülkeden tedarik edebileceğini söyledi. O zaman soru şudur, sınırımızıda Suriye'den, Irak'tan, o bölgeden kaynaklanan bunca yoğun terör tehdidi varken ve Türkiye'nin hava savunma sistemi ihtiyacı doruk noktasındayken müttefiklerimiz Türkiye'yi sıradan bir silah tüketicisi olarak görmenin ötesinde makul teklif sunmuşlar mıdır? Patriotlar konusunda, krediler konusunda makul bir teklifle gelmişler midir? Teknoloji paylaşımı, teslimat süresi konusunda makul teklifle gelmişler midir? İlk önce onlara başvurulmuştur. Bu teklifler konusunda makul yaklaşımları olmayanların, biz S400 konusundaki anlaşmayı imzaladıktan sonra bu konuyu gündeme getirmeleri doğrusunu söylemek gerekirse müttefiklik ilişkisine sığmamaktadır."
ABD yönetiminin yakın zamana kadar NATO'yu sadece maddi külfet meselesi olarak gördüğünü, Avrupa ile aralarında bu konuda ciddi sıkıntılar bulunduğunu dile getiren Çelik, şunları söyledi:
"Hatta NATO'yu modası geçmiş bir organizasyon olarak tanımlayan bazı yetkililerin sözlerini de duymuştuk. Halbuki NATO Genel Sekreterinin Amerikan kongresinde NATO'nun 70. yıl dönümü vesilesiyle yaptığı konuşmada belirttiği gibi, tehditler yoğunlaşıyor ve daha asimetrik hale geliyor. Önümüzdeki dönemde NATO gibi organizasyonlar daha da önemli hale gelecek. Türkiye bunun vazgeçilmez ortağı, kilit üyesidir. 70 yılın 67 yılında biz varız. Dolayısıyla Türkiye'nin müttefikliğini tartışmak aslında NATO'nun tamamını tartışmak anlamına geliyor. Maalesef ama bu yönde tartışma girişimlerinin olduğunu üzülerek görüyoruz. NATO'yu sadece maddi bir külfet gibi görenlerin Türkiye söz konusu olduğunda NATO'nun kıymetinden bahsetmeleri de son derece manidardır ve bu aşırı duyarlılık da net bir şekilde görülmektedir."
NATO müttefikliğini tanımlayan maddenin 5. madde olduğunu belirten Çelik, şunları kaydetti:
"NATO'nun F35 diye bir maddesi yok. Fakat sanki 5. madde kalkmış yerine F35 diye bir madde gelmiş gibi açıklamalar yapılıyor. Bütün NATO güvenliğine katkı sağlayacak F35 projesi açısından Türkiye'nin sorgulanması demek NATO'nun bütün ortak projelerinin ve ortak güvenlik anlayışının sorgulanması demektir. 5. Madde çerçevesinde Türkiye'ye ortaklarımız, müttefiklerimiz Suriye kaynaklı tehdit karşısında yeterli yardımı göndermiş midir, yeterli desteği sunmuş mudur? Buna 'Evet' demek mümkün değildir. Bir de üstüne üstlük Türkiye hem kendisinin ihtiyacını karşılamak, egemen bir devlet olarak güvenliğini tesis etmek bakımından hem de NATO güvenliğine katkı sağlamak bakımından bu hava savunma sistemlerini alırken bunu birtakım S400'ler konusundaki eleştiriye F35'ler konusundaki bir sorgulamaya dönüştürmek, doğrusunu söylemek gerekirse NATO'nun 5. maddesi konusunda yeterli duyarlılık göstermemek anlamına gelmektedir ve bu doğru bir yaklaşım değildir."
Türkiye ile ABD arasında güvene dayalı bir ittifak ilişkisi olduğunun altını çizen Ömer Çelik, "Dünyanın pek çok yerinde Türkiye ile ABD ve diğer müttefikler teröre karşı ortak mücadelede yar almıştır, dostluk ve müttefiklik ilişkisi bakımından kısa vadeli ve tek taraflı yaklaşımlar üretmemişlerdir, her zaman için ortak çıkara ve güvenliğe dayalı yaklaşımlar üretmişlerdir." ifadelerini kullandı.
Çelik, gelecek dönemde terörle mücadele, yasa dışı göç ile mücadele, ortak barışın tesisi ve istikrarın sağlanması konusunda bu müttefik ilişkisinin daha önemli hale geleceğini söyledi.
Türkiye'nin müttefiklerinden ekstra bir beklenti içinde olmadığını belirten Ömer Çelik, şunları kaydetti:
"Sadece müttefiklik ilişkisine duyarlı, müttefiklik ilişkisinin kurallarına, geleneğine ve test edilmiş yapısına duyarlı bir şekilde davranmaları yeterli olacaktır. Bundan sonra yapılacak çok iş vardır. Önümüzdeki dönemlerde tehditlerin daha çoğaldığı ve dünyanın daha istikrarsız hale geldiği bir dönem olacaktır. Bu müttefiklik ilişkilerini kısa vadeli ve tek taraflı yaklaşımlarla zedelemek kimsenin faydasına değildir."
Sudan'daki askeri darbe
Çelik, Sudan'da yaşanan askeri darbe gelişmeleriyle ilgili durumu Türkiye'nin yakından takip ettiğini ifade ederek, "Kuzey Afrika, darbelerden çok çekti. Afrika'nın tamamı darbelerden çok çekti. Hiçbir darbe, arkasından hiçbir ülkeye ne barış, ne özgürlük ne de refah getirdi, daha çok istikrarsızlığın artmasına yol açtı." diye konuştu.
Sudan halkının taleplerinin Türkiye'nin talepleri olduğunu vurgulayan AK Parti Sözcüsü Çelik, şöyle konuştu:
"Sudan halkının talepleri, bizim taleplerimizdir. Sudan, dost ve kardeş bir ülkedir. Bu çerçevede beklentimiz, halkın demokratik taleplerinin yerine gelmesidir ve Sudan'ın kesinlikle bir iç savaşa sürüklenmemesidir. Maalesef bu tip gelişmelerden sonra halkın demokratik taleplerinin kısıtlandığı, iç savaş gibi çok acı tabloların ortaya çıktığı bir takım yaklaşımlar görüyoruz. Bu derece köklü tarihi ilişkilerimiz olan Sudan halkının hem bu demokratik taleplerinin karşılanmasını arzu ediyoruz hem de kısa dönemde demokratik mekanizmaların çalışarak bu sürecin geride bırakılması en büyük temennimizdir."
Libya'daki iç çatışma
Çelik, Libya'da yaşanan iç çatışmaların arttığına da vurgu yaparak, Mısır'daki darbe sürecini tetikleyen ve destekleyen bazı unsurların Libya'daki çatışma sürecine de destek verdiğini ifade etti.
Libya halkına daha fazla acı çektirecek çatışmaların BM Genel Sekreteri'nin Libya'da olduğu sırada gerçekleştiğine dikkati çeken Ömer Çelik, "BM Genel Sekreteri'nin Libya'da olduğu sırada bu çatışmanın sürdürülmesi acı bir durumdur. Uluslararası toplum adına da son derece kaygı verici bir durumdur. Bunu BM Genel Sekreteri de ifade etti. Taraflar arasında ciddi bir diyalog ve siyasi görüşmelerinin başlaması tek çıkar yoldur." şeklinde konuştu.
Çelik, çatışmaların devam ettiği sırada diyalog ve siyasi görüşmelerin mümkün olmadığını ifade ederek, Libya halkının tamamının iyiliği için çatışmaların durması gerektiğini ve Türkiye'nin Libya'daki meşru hükümeti desteklemeye devam ettiğini söyledi.
"YSK, kendi bağlı olduğu kanunlar çerçevesinde kararlarını veriyor"
Muhalefetteki bazı isimlerin İstanbul seçimleri hakkında kamuoyunu yanlış bilgilendirdiğini ve kendilerinin de bunları tashih etme gereği duyduğunu belirten Ömer Çelik, "CHP'nin İstanbul adayı ve sözcüleri sürekli olarak YSK'ye baskı yapıldığını, YSK üzerinde baskı kurulduğunu ifade ediyor. YSK, kendi bağlı olduğu kanunlar çerçevesinde kararlarını veriyor. Her parti YSK kararları içerisinde lehine olan kararları saydığı gibi aleyhine olan kararları da sayabilir." değerlendirmesinde bulundu.
Çelik, seçim sürecinin yegane patronunun yargı ve YSK olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:
"YSK, bütün yargı camiasında söz konusu olduğu gibi millet adına karar veriyor, meşruiyetini milletten alıyor. Yargı da yasa da yürütme de meşruiyetini milletten alır. Onlar kendi bağlı oldukları kanunlar çerçevesinde bunlara karar verecekler. CHP sözcülerinin dilinde şöyle bir şey var; Eğer YSK onların parti görüşleri açısından kendi lehlerine bir karar verirse, onlara göre YSK bağımsız karar vermiş oluyor. Ama kendi görüşleri açısından aleyhlerine bir karar verirse, o zaman 'YSK baskı altındadır' diyorlar. Bu yaklaşım, sağlıklı bir yaklaşım değil. YSK, hiçbir partinin yönetim organı değildir. YSK hiçbir partinin tüzüğüne göre de karar vermeyecektir. Bağlı olduğu kararlara göre karar verecektir."
CHP sözcülerinde "hukuk devleti" anlayışının tam yerleşmediğini ve kanun devleti anlayışının hakim olduğunu belirten Ömer Çelik, "Jüristokratik birtakım yaklaşımların halen egemen olduğunu görüyoruz. Bu memleket jüristokrasiden ve kanun devleti anlayışından çok çekmiştir. Bu, günümüz ve geleceğimiz açısından yol gösterici olan hukuk devleti anlayışıdır. Bırakalım yüksek yargı işini yapsın. Sürece saygı gösterelim ki sonuca da saygı gösterelim." dedi.
"Sürece saygısı olmayanın sonuca da saygısı yoktur"
CHP'nin, "Olağan olan itiraz yollarına başvurmayın" şeklinde bir yaklaşım içinde olduğunu belirten Çelik, şunları söyledi:
Niçin başvurmayalım? Yani seçim sonuçlarının tam olarak ortaya çıkması için yürüttüğümüz bu mücadeleden niye vazgeçelim? Çünkü yargı yolu seçim öncesi için söz konusu olduğu kadar, seçim sonrası için de söz konusudur. Seçim sonrası itiraz yolları esasında seçim sürecinin bir parçası olarak kanun koyucu tarafından tamamlanmıştır. Hepimizin varoluşunun temeli, hukuk anlayışıdır. Hukuk yoksa hiçbir kurum meşruiyetini inşa edemez. YSK'yi yönlendirmeye çalışmak, YSK'ye baskı yapmak, hukuka dönük olarak meşruiyetle kavga etmek olduğu gibi aslında konuşanların kendi partilerinin meşruiyetini de tartışmaları anlamına geliyor. Hukuk zemininde durmak ve bu süreçlere saygı göstermek gerekir. Sürece saygısı olmayanın, sonuca da saygısı yoktur."
Ömer Çelik, CHP adayının, AK Parti içerisinde birtakım çatışma ve kavga olduğunu iddia ettiğini ve CHP Genel Başkanı'nın yapması gereken faaliyetlere doğrudan sahiplendiğine değinerek, "AK Parti'nin içiyle ilgili olarak analiz yapacak yeterlilikleri yok. Şu anda içi kaynayan yerin de orası olduğu görünüyor. Bu meseleye baksınlar, AK Parti ile ilgili bu değerlendirmelerden uzak dursunlar." diye konuştu.
CHP'nin tartışamaları rejim krizine çevirmeye çalıştığını belirten Çelik, şunları kaydetti:
"Demokrasinin krize gittiğini söylüyorlar. Oradan ekonomik krize selam çakıyorlar. Oradan da dış politikayla ilgili olarak Türkiye'nin kuşatılmış olduğundan bahsediyorlar. Türkiye'de siyaset yapan ve bu kadar yaşı olan bir partinin sözcülerine bir tehdit dili kullanmak yakışmıyor. Dışarıdan yöneltilen birtakım tehditlere söylemle karşı koymak yetmez. Bu konuda duyarlı olmak gerekir. YSK'ye ve AK Parti'ye çağrı yapıyorlar. Eğer bu çağrıları karşılık bulmazsa Türkiye'nin rejim kriziyle karşı karşıya kalacağını ya da Türkiye'nin güçlü bir ekonomik kriz ile karşı karşıya kalacağını söylüyorlar. Bir kerecik olsun şöyle yapsınlar, dışarıdaki herhangi bir odağın yaklaşımını arkalarına almadan, özgün bir konuşma yapsınlar. Dışarıdaki herhangi bir odak tarafından üretilmiş bir söylemin içeriye tercümesini yapmadan, özgür fikirleri neyse onu söylesinler. Mesela hukuka saygıdır. Hukuk bu imkanları vermiştir. Bu bir rejim krizi değildir. Tam tersine rejimin imkanları içerisinde mümkün kılınmış bir yoldur. Hukukun cevaz verdiği bir yola başvurmanın rejim krizi olarak tanımlanması öteden beri bir CHP geleneğidir. CHP sistemle ilgili bir konu tartışsanız, hukukun imkan verdiği bir itiraz yoluna başvursanız bile, bunu rejim krizi olarak sunmak gibi bir geleneğe sahiptir. Yine dışarıdan gelen birtakım seslere esas duruşa geçerek, Türkiye'nin rejimi, ekonomisi, dış politikasıyla ilgili kriz olacağını söylemek de bu ülkenin yurttaşları adına siyaset yaptığını iddia eden bir siyasi partiye yakışmamaktadır."
"Geleneğimize yakışmayan bir yaklaşımdır"
Bolu Belediye Başkanı'nın Suriyeli göçmenlerle ilgili aldığı kararı da eleştiren Ömer Çelik, CHP sözcüsünün konuyla ilgili yaptığı açıklamaya değinerek, "Yazdıkları yazılı talimat açıktır. O yazılı talimatla, ihtiyaç duyan mazlum olan insanları kapının önüne koymak ve hatta il sınırlarının dışına sürmek gibi bir tavır içerisine giriyorlar." şeklinde konuştu.
Çelik, Avrupa'daki ırkçıların da aynı yaklaşımda olduğunu belirterek, şöyle devam etti:
"Bu mesele açık bir ırkçılıktır. Bu topraklara yakışmayan, irfanımıza, geleneğimize yakışmayan bir yaklaşımdır. Siyaset geleneğimizde bu derece aleni bir ırkçılık ilk defa ortaya koyulmaktadır. Bizim kapımıza sığınmış, ölümden kaçmış insanları il sınırları dışına sürmekten, aç bırakmatan bahsetmek, bizim Avrupa'da Türk ve İslam düşmanı faşistlerden duyduğumuz laflardır. Bunu kendi topraklarımızda duymak istemeyiz. Hele bu ırkçılığın bir yazılı emire dönüşmesi ve bu şekilde bir yaklaşımın ortaya koyulması da utanç verici bir yaklaşımdır. Bu konuda daha berrak olmalarında, bunu kınamalarında ve doğrudan CHP Genel Başkanı'nın doğrudan müdahil olarak bu yazıyı geri çektirmesinde ve tamamen hukuka, insan haklarına, irfanımıza, geleneğimize uygun bir şekilde bir yaklaşım üretilmesi konsunu da o belediye başkanının uyarılmasında da ve bunun kamuoyu ile paylaşılmasında büyük fayda vardır diye düşünüyoruz."
İstanbul için olağanüstü itiraz başvurusunun ne zaman yapılacağına ilişkin soru üzerine Çelik, "Birleştirme tutanakları büyükşehirle ilgili ortaya çıktığı zaman, arkadaşlarımızın verdiği teknik bilgi bu, o süreçten sonra itiraz hakkımızı kullanma imkanımız var. Dolayısıyla o süreci bekliyoruz. Belli bir sürenin geçmesi gerekiyor, o YSK'nın o işlemi gerçekleştirmesine bağlı. O işlem gerçekleştikten sonra 7 gün içerisinde itiraz hakkımız var. İtiraz hakkımız ivedilikle, vakit geçirilmeden kullanılacaktır." yanıtını verdi.
CHP Grup Başkanvekili Engin Altay'ın "Seçmenin beyanının dışında Büyükçekmece Emniyet Müdürlüğünde sahte tutanak oluşturulduğu" iddiasına yönelik soru üzerine Çelik, yapılan konuşmaların hukuk karşısında devlet adamlığı yönünden bir test olduğunu, vatandaşın önüne de kaliteli yaklaşımlarla çıkılması gerektiğini vurguladı.
Çelik, "Siyasetçinin görevi, vatandaşı yanıltan yaklaşımlar karşısında puslu havayı dağıtmak, aydınlık ve berrak ifadeler kullanmaktır. Eğer Büyükçekmece meselesinde söyledikleri gibi böyle 'ihbara dayanıyor, duydum, rüyama girdi, birisi kulağıma fısıldadı' bu böyle olmaz. Varsa ellerinde bilgi, belge bunun muhakkak surette yargıya intikal ettirilmesi lazım." diye konuştu.
Bunun siyasi sorumluluk olmayacağının altını çizen Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ellerinde bilgi belge varsa hemen yargıya başvursunlar. Güvenlik güçlerini bu şekilde zan altında bırakmak, AK Parti'lileri bu şekilde zan altında bırakmak da kuşkusuz bir yargı konusu olacaktır. Bu süreç bir takım propagandalarla, manipülasyonlarla yürütülecek bir süreç değil. Nihayetinde süreci ne AK Parti ne Cumhuriyet Halk Partisi ne başka bir parti yönetiyor, Yüksek Seçim Kurulu yönetiyor. Şimdiye kadar defalarca zor seçimleri yönetmiş, Türkiye'nin sıkıntılı dönemlerinden sonra demokrasinin önünü açacak seçimleri komuta etmiş, patronluk yapmış bir kuruldan bahsediyoruz. Demokrasi kapasitesi yüksek, geleneği güçlü, içtihatları olan bir kurumdan bahsediyoruz. Türkiye'nin demokrasi kapasitesine güvenelim, hukuk kapasitesine her şeyden daha çok güvenelim."
Bu noktada, siyasal demokratik meşruiyetin çıkacağına, bunun vatandaşın iradesinin berraklaşması anlamına geldiğine işaret eden Çelik, bunun için hukuki ve sayısal meşruiyete ihtiyaç olduğunu anlattı. Hukuki meşruiyetin YSK tarafından ortaya konulduğunu, sayısal meşruiyette de sonucu göreceklerini belirten Çelik, olağanüstü itiraz gibi yolların da yeni icat edilen süreçler olmadığına dikkati çekti.
Çelik, burada kanun koyucunun, hukukun ve siyasetçinin yaklaşımının da "vatandaşın iradesi net olarak ortaya çıksın" şeklinde olması gerektiğini kaydetti.
"Danıştay cinayeti gibi bir konuyu örnek vermek büyük bir sorumsuzluktur"
CHP Parti Sözcüsü Faik Öztrak'ın, "YSK'nın üzerinde iktidarın baskısının bulunduğu, çeşitli gazetelerin sayfalarında YSK üyelerinin fotoğraflarının olduğu ve bunun en son Danıştay olayında görüldüğü" şeklindeki açıklamalarına yönelik değerlendirmesi de sorulan Çelik, herhangi bir yayın organında çıkan bir haberle ilgili AK Parti'nin sorgulanmasının son derece saçma olduğunu ifade etti.
AK Parti Sözcüsü Çelik, CHP'nin "resmi yayın organı" gibi davranan bir takım gazetelerin, televizyonların, aydınların bulunduğunu ve bunun CHP'yi ne kadar bağladığını bilmediğini aktararak, şöyle konuştu:
"AK Parti'yi, AK Parti'nin görüşleri bağlar. Genel Başkanımızın görüşleri, Genel Başkanımızın yetkilendirdiği kişilerin görüşleri bağlar. İstediğiniz medya organını demokratik adap ve edep içerisinde, tehdit etmeden eleştirebilirsiniz ama eleştiriye gücünüz yetmiyorsa tutup ailelerini hedef göstermek gibi bir yanlışa düşmemeniz lazım. Bu yanlış karşısında Cumhuriyet Halk Partisi bizim tarafımızdan uyarılıyor ama hala bunda ısrar ediyorlar. Asıl hedef gösterme budur.
İkincisi, sorumlu bir siyaset adamının verdiği örneklere çok dikkat etmesi lazım. Geçmişte yaşanmış acılara, Danıştay cinayeti gibi bir konuyu örnek vermek büyük bir sorumsuzluktur. Bu yaklaşım, bir eleştiri değil tam tersine birbiriyle alakası olmayan şeyleri özdeşleştirerek maalesef yanlış şeylerin hatırlatılmasıdır. Yanlış şeylerin gelecekte de olacağı şeklinde bir hatırlatma siyasetçi sorumluluğu içerisinde olmaması gereken bir şey."
Başlı başına bir cinayetle şimdiki medya eleştirisini özdeşleştirmenin yanlış olduğunu belirten Çelik, eleştirmenin başka bir şey, bir takım cinayetleri akla getirecek şekilde sorumsuzca davranmanın başka bir şey olduğunu, bunu çok yadırgadıklarını ve buna dikkat edilmesinde fayda bulunduğunu söyledi.
YSK'nın KHK'li başkanlarla ilgili kararı
AK Parti Sözcüsü Çelik, Yüksek Seçim Kurulunun (YSK), Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ihraç edilen ve belediye başkanı seçilen adaylara mazbata verilmemesine ilişkin kararı ve bunu seçim öncesinde vermemesine ilişkin eleştiriler hakkındaki değerlendirmesinin sorulması üzerine, hukukçuların bu konuyu çeşitli açılardan değerlendirdiğine dikkati çekti.
YSK'nın, "kamu görevi" tanımıyla, olup olmamasıyla ilgili bu kararı verdiğini, milletvekilliğini kamu görevi olarak saymadığını, belediye başkanlığını ise kamu görevi olarak saydığını anlatan Çelik, YSK tarafından bu kararın pozitif hukuka göre verildiğini aktardı.
Çelik, Adana'nın Kozan ilçesinde Cumhur İttifakı'nın kazandığı seçimi, adayın bir belgeyi seçim öncesi değil de seçim sonrası vermesi sebebiyle YSK'nın iptal ettiğini ve ikinci sıradaki partiye verdiğini anımsattı.
Bu konunun altının aday belirleme sürecinde çizilmemesine yönelik de Çelik, "Onu YSK kararında görmek lazım. YSK kararında bunu nasıl değerlendirmişler, hukuken nasıl konumlandırmışlar, onu o şekilde görmek lazım. Benim söyleyebileceğim, siyaseten söyleyebileceğim, başka partilerden alınıp ikinci partiye verilen olduğu gibi bizden de alınıp ikinci partiye verilen yerler, seçimin sonucunun iptal edildiği yerler var. Dolayısıyla YSK'nın elindeki hukuki mekanizmayla, pozitif hukukla sonuçlara vardığını söylemek mümkün." dedi.
"Soyadlarına göre afaki bir şeyden bahsetmiyor"
Ömer Çelik, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve AK Parti Büyükçekmece Belediye Başkan Adayı Mevlüt Uysal'ın açıklamalarına ilişkin bir soru üzerine, AK Parti teşkilatlarının bir ilde, ilçede, mahallede kimlerin kendilerine oy verip, vermediği şeklinde bölge bölge, isim isim analizler yaptığını hatırlattı.
Teşkilat çalışmalarının buna göre yürütüldüğünü belirten Çelik, "Burada başkanın kastettiği şey, öteden beri bizim simülasyonlarımızda AK Parti'ye oy veren ailelerin soyadlarının düşürüldüğü şeklinde. Yani soyadlarına göre afaki bir şeyden bahsetmiyor, bunu teşkilatçılık yapanlar çok iyi bilirler." dedi.
Çelik, açıklamaların dışarıdan yanlış anlaşıldığını ifade etti.
Türkiye genelinde seçimlerin iptalinin söz konusu olup olmadığına ilişkin soruya da Çelik, "Türkiye geneliyle ilgili böyle bir tartışma yok." yanıtını verdi.
Belli yerlerde itirazlar olduğunu hatırlatan Çelik, "Başka yerde tespit edilirse il, ilçe düzeyinde bunlar da gündeme getirilebilir. Biliyorsunuz bazı yerlerde YSK seçimin yenilenmesine karar verdi, bazı ilçelerde beldelerde, bu şekilde lokal olarak devam etmektedir. Seçimin genelinin yüksek meşruiyetiyle ilgili olarak bir tartışma söz konusu değildir. AK Parti'de de söz konusu değildir, diğer partilerde de söz konusu değildir." ifadesini kullandı.
"CHP'nin 6 okuna yedinci ok olarak Saadet'i eklemeye gerek yok"
Ömer Çelik, Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu'nun, İstanbul'daki Çamlıca Camisi'yle ilgili yaptığı açıklamalara ilişkin şu değerlendirmede bulundu:
"Bu ittifak yapmak, CHP ideolojisinin Saadet Partisine sirayet etmesi bakımından son derece hızlı bir yayılma olduğunu gösteriyor. Bırakın bu sözleri CHP söylesin, siz niye söylüyorsunuz. CHP'nin 6 okuna yedinci ok olarak Saadet'i eklemeye gerek yok. Cumhuriyet Halk Partisinin 6 oku var ama Temel Karamollaoğlu'nun yedinci ok olarak oraya Saadet'i eklemeye çalıştığı görülüyor. Ayrıca bugün pek çok yerdeki fotoğraflara baktığınız zaman zaten dolmuş durumdadır. Saadet Partisinin tabanındaki değerli vatandaşlarımızın, değerli kardeşlerimizin de bu muazzam eserden büyük bir memnuniyet duyduğunu biliyoruz, görüyoruz."
Bütün vatandaşların camiden memnuniyet düzeyinin yüksek olduğuna vurgu yapan Çelik, şöyle devam etti:
"Camiyle kavga etme geleneği CHP'den Saadet Partisine devredilmiş oluyor. Zannediyorum, bundan Saadet Partisi'nin tabanındaki kardeşlerimiz de çok büyük bir rahatsızlık duyacaktır. Fakat kurdukları 'benzemez' ittifakın kimi kime benzettiğini, yani Saadet Partisini Cumhuriyet Halk Partisine nasıl benzettiğini çok net bir şekilde burada görmüş oluyoruz. Saadet Partisinin tabanındaki kardeşlerimizin de bu açıklamadan büyük rahatsızlık duyduğunu, cami ile kavga etme geleneğinin CHP'den Saadet Partisine geçmesi gibi bir tabloyla karşı karşıya kaldığımızı söylüyorum. CHP'nin 6 oku memlekete çok çektirdi, yedincisine Saadet diye bir şey ekleme iradesi, maalesef Saadet Partisi Genel Başkanından geliyor. Hiç hayırlı bir yaklaşım değil bu."
Ömer Çelik, CHP Sözcüsü Faik Öztrak'ın açıklamalarına ilişkin bir sorusu üzerine de "Bu verdikleri örnekler birer sembolizm olarak kendilerini ilgilendiren bir şey, biz hukuka bakarız. Hukuk ne diyor, seçimden sonra da bu itiraz haklarımızın neler olduğunu tanımlamış. Biz milletin iradesiyle nikahlıyız, dolayısıyla milletin iradesinin tam olarak ortaya çıkması için gereken iradeyi gösteriyoruz. Burada siyasetçinin nikah gibi bağlı olması gereken şey milletin iradesidir, hukukun iradesidir, demokrasimizin korunmasıdır, vatandaşımızın iradesinin korunmasıdır ve hukuki sürece saygıyla ilgilidir. Buradan anlaşıldığı kadarıyla siyasi konularda CHP ile nikah konusunda aynı anlamda buluşmuyoruz." diye konuştu.