07.05.2013 - 13:30 | Son Güncellenme:
Babacan, “Küreselleşme Yeni Dengeler, Yarının Kurulması-Hedef 2023” temasıyla düzenlenen Forum İstanbul 2013’ün açılışında yaptığı konuşmada, Avrupa’daki krizin halen bitmediğini, o nedenle temkini elden bırakmamak gerektiği uyarısında bulundu. Krizi atlatmak için özellikle 2008-2009 yıllarında pek çok ülkenin kamu harcaması artırıcı adımları atmasının, kamu borç stokunu yüksek seviyelere çıkmasına yol açtığını söyleyen Babacan, “Krizin ikinci safhası diyebileceğimiz 2010 ve 2011 yıllarında da artık ülkelerin kredibilitesi sorgulanmaya başlandı. Bankalar sarsılırken, ‘merak etme ben buradayım’ diyen devletler, bankaların imzasının yanına kendi imzasını atarak, bir bakıma büyük kuruluşların batmasını erteleyen devletlerin kendilerinin kredibilitesi sorgulanmaya başlandı ve bu çok vahim bir durumdu” dedi.
-“MERKEZ BANKALARI ŞİMDİLİK DEVLETLERİN BATMASINI ÖNLEDİ”-
Krizin ikinci safhasında devletlerin çöküşünü önlemek için de merkez bankalarının devreye girdiğinden söz eden Babacan, bu kuruluşların kimi zaman doğrudan, kimi zaman ikincil piyasalar üzerinden kamu kağıtları satın alarak devletlerin de şimdilik çökmesini, batmasını önlediğini, bir başka ifadeyle ertelediğini söyledi. Babacan, pek çok büyük finans kuruluşlarıyla ilgili sorunların devam ettiğini, bu kuruluşlarının bir çoğunun ciddi sermaye açıkları bulunduğunu vurguladı. Belki de en önemli problemin güven sorunu olduğu yorumunu yapan Babacan, “Bankalar birbirlerine güvenmeyince, bankalar kredi müşterilerine güvenmeyince, merkez bankaları ne kadar likidite sürerse sürsün piyasaya, yine fayda etmiyor. O sürülen likidite şöyle ya da böyle, bir yerlere takılıyor kalıyor. İşte böyle bir ortamdayız şu anda” dedi.
-“ABD’DE 2013 BÜTÇE HEDEFİNİN HALEN KONULMAMASI DÜNYA EKONOMİSİNİ ETKİLİYOR”-
ABD’ye bakıldığında ise 2013 bütçesinin nasıl olacağı yönündeki tartışmaların, Mayıs ayına gelinmesine karşın halen bitmediğinin altını çizen Babacan, “2013 yılının bütçe hedefi, dünyanın en büyük ekonomisi olan ABD’de konulabilmiş değil, yönetim ve kongre arasındaki siyasi çekişme, ülke ekonomisini etkiliyor. Bu da bütün dünya ekonomisi üzerine olumsuz yansımalar yapıyor” değerlendirmesinde bulundu.
-“BU BİZİ KAYGILANDIRIYOR”-
Babacan, Avrupa’da ise 27 ayrı hükümetin, bir türlü ortak politikalarda uzlaşamayan bir yapıda bulunduğunu, geçen yıl birçok yeni mekanizma kurduklarını ve kendi aralarında anlaşmalar imzaladıklarını, bu anlaşmaları 27 ülkeden 25’inin imzaladığını söyledi. Ancak, bu yılın başına gelindiğinde, o imzayı atan Avrupa ülkelerinin yarısının “biz imzayı attık ancak, bunu galiba uygulayamayacağız” dediğini anlatan Babacan, “Çünkü pek çok AB ülkesi, geçen yıl altına imza attığı mali politikalar konusunda gevşemeye başladı. Fransa başta olmak üzere. Öngörülebilirlik güvenin esası. Bir sözü verince tutacaksınız. İşte bu bizi kaygılandırıyor” dedi.
-“ŞÖMİNE BAŞINDA KOT PANTOLONLARLA AVRUPA’NIN GELECEĞİNİ TARTIŞTIK”-
Geçen ay, Finlandiya Başbakanı’nın daveti üzerine dar çerçeve bir toplantı için Finlandiya’nın Kuzeyi’ndeki Lapland bölgesine gittiğini hatırlatan Babacan, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Orada, beş Avrupa ülkesinin başbakanı vardı. Bir cumhurbaşkanı, ben, bir de İrlanda’yı temsilen bir bakan. İki gün boyuna, sadece sekiz kişinin olduğu dar çerçeve bir ortamda, içeride ne bürokrat var. Ne not tutan var. Hiç kimse yok. Sekiz kişi bir odaya kapandık, dışarıda kar yağıyor. Şömine başında, kot pantolon ve kazaklarla Avrupa’nın geleceğini tartıştık. Euro Bölgesi ne olacak? Avrupa nasıl canlandırılabilecek? Gerçekten o, en dar halka diyebileceğiz ve siyasi irade açısından da en üst noktada diyebileceğimiz kişilerle o iki günü geçirdikten sonra açıkçası, benim kaygılarım daha arttı. Özellikle, politikalar konusunda kısa vadeli bakış, günü kurtarma yaklaşımı, Avrupa’nın şu andaki en önemli problemi. Önümüzdeki 5-10 yıla artık kimse bakmıyor. ‘Ben bu haftayı, bu ayı nasıl kurtarırımın’ derdine düştü pek çok Avrupa ülkesi. Bu çok kaygı verici bir durum. Biz çok şükür burada 2023’ü tartışıyoruz.”
-“BU LİKİDİTE BOLLUĞUNA ASLA ALDANMAMAK GEREKİYOR”-
Babacan, şu anda hem ABD, hem AB ve Japonya’nın çözümü para basmakta bulduğunu söyledi. Ancak bunun sürdürülemeyecek bir durum olduğunu görmek gerektiğinin altını çizen Babacan, “Bu karşılıksız basılan paraların, ne zaman, nasıl geri normale çevrileceği ile ilgili hiçbir program ortaya yok. Gelişmekte olan ülkeler için de bu çok ciddi bir risk alanı. Çünkü bu kadar yüksek miktarda likidite piyasada. Kendi ülkelerindeki getiri çok çok düşmüş durumda. Gelişmek olan ülkelerde getiriler daha iyi. Bir bakıma bu, yüksek miktarda ve getiri avcılığı içindeki sermayenin, gelişmekte olan ülkelerde kısa ve uzun vadede nasıl etki yapacağının da hesabını çok iyi yapmak gerekiyor. Bugünün likidite bolluğuna da asla aldanmamak gerekiyor. Gen gelip de bu likidite, geri çekilmeye mecburen başlandığı zaman da gelişmekte olan ülkelerin çok dikkatli olması gerekiyor. O güne de bugünden hazır olması gerekiyor. Biz kendi politikalarımızı uygularken bunlara çok çok dikkat etmek durumundayız” uyarısında bulundu.
-“BORÇLANIP DA HARCAYARAK BÜYÜME CARİ AÇIĞIMIZI ARTIRIYOR”-
Krediler ve büyüme konusuna da değinen Babacan, “Borçlanıp da harcayarak büyüme, bizim cari açığımızı artırıyor" dedi. Babacan, Türkiye ekonomisinin bu yıl yüzde 4, önümüzdeki yıl yüzde 5 büyüme hedefi olduğu sözlerini hatırlattı.
-“İSTANBUL TAHKİM MERKEZİ YASA TASARISI TBMM’DE”-
Babacan, öte yandan İstanbul Tahkim Merkeziyle ilgili yasa tasarısının, şu anda TBMM’de olduğunu açıklayarak, “Özel sektörün ağırlıkta olduğu bir yönetim yapısıyla ihtilafların özel sektör eliyle çözülmesi için hızlı çözümler için bu tasarı meclisin gündeminde” dedi.
-“AYAĞIMIZA PRANGA OLAN TERÖR ÇÖZÜLDÜĞÜNDE, TÜRKİYE’NİN POTANSİYELİ ORTAYA ÇIKACAK”-
Çözüm süreci ve siyasi reformlar konusuna da değinen Babacan, “Henüz birinci sınıf bir demokrasi olduk diyemiyoruz. Henüz bir hukuk devleti olduk diyemiyoruz” dedi. Temek haklar ve özgürlükler konusunda dünyanın en ileri uygulamalarına henüz uzak olunduğunu söyleyen Babacan, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Gerçek anlamda temsili bir demokrasi, halkın beklentilerinin ve en küçük azınlıkların dahi haklarının korunduğu ve en küçük azınlıkların dahi kendilerini güçlü hissettiği bir sosyal yapı ve siyasi yapı… İşte özü bu. Tabii ki uygulamayla ilgili çok detaylar var. Çözüm sürecine benzer daha öncede denemeler yapılmış. Ancak belki de ilk defa devlet birimlerimiz güçlü bir eşgüdümde bütünleşmiş bir şekilde bunu yürütüyorlar. İşte onun için bu çözüm sürecinin başarısı konusunda ümitlerimiz çok çok yüksek. Bu gerçekleştiği zaman, terör konusu Türkiye gündeminden çıktığında, o zaman bambaşka bir Türkiye göreceğiz. Güneydoğu ve Doğu Anadolu başta olmak üzere, ülkenin tümünde farklı bir atmosfer göreceğiz. Bir bakıma, ayağımıza pranga olan, koşmak isteyen Türkiye’yi yavaşlatan bu sorun, inşallah ortadan kalktığında ki son 2-3 aydır sakin bir ortam var memleketimizde. O zaman işte Türkiye’nin gerçek potansiyeli açığa çıkabilecek.”
-“AB BİZİM İÇİN ÖNEMLİ BİR HEDEF”-
Türkiye için AB’nin de önemli bir hedef olduğunun altını çizen Babacan, “Bizim özellikle vurgulayarak söylemek istiyorum. AB hedefimiz son derece önemli bir hedef. Buradan asla bir taviz yok. Gevşeme yok. AB süreci, Türkiye’nin kendi iç reformları için de son derece önemli. Bunun önemini, değerini hiçbir zaman unutmamak lazım. Biz Türkiye’de bu kadar siyasi reform yapabildiysek bunun en önemli faktörlerinden biri AB sürecimizdir. Bunu kaybetmememiz gerekiyor” dedi.Transatlantik ilişkilerin de kendileri için önemini vurgulayan Babacan, “Bunu güçlü tutmak, güçlendirmek ve ticari, yatırım boyutuyla da güçlendirecek adımları mutlaka atmamız gerekiyor” ifadelerini kullandı.
-TÜRKİYE 2.8 MİLYAR DOLAR FİNANSMAN DESTEĞİ SAĞLADI-
Babacan, öte yandan Ortadoğu ve Kuzey Afrika ile olan ilişkilerin güçlendirilmesi gerektiğini ve Türkiye’nin yaptığı yardımlarını arttığını kaydetti. Babacan, “Mısır, Tunus, Yemen olsun çok yoğun bir işbirliğimiz var. Toplam 2 milyar 800 milyon dolar bir finansman desteği sağlamış durumdayız o ülkelere. Devlet olarak geçen yıl, yurt dışına yaptığımız bağışların değeri 2.5 milyar doları geçti. Kredileri saymıyorum. Türkiye şu anda dünyada yükselen bir ülke kategorisine girmiş durumda ve OECD ülkeleri arasında dış yardımlarını en fazla artıran ülke” dedi.
-“ÇİN, HİNDİSTAN ÖNEMLİ”-
Türkiye’nin Çin ile olan ilişkilerinin de önemli olduğunu ve bu ülke ile ekonomik bağlarını da güçlendirmesi gerektiğinin altını çizen Babacan, Hindistan’ın da önem verilmesi gereken bir ülke olduğunun altını çizerek, “Artık bizim ekonomik ortaklıklarımızı hızla genişletmemiz gerekiyor. Bu bir potansiyel büyüyen bir Pazar ve bizim orada olmamız gerekiyor” dedi.
-“KATI BİR DURUŞUMUZ OLACAK”-
Babacan, Türkiye’nin önümüzdeki 10 yılda nelere ağırlık vermesi gerektiğini ise şu sözlerle açıkladı: “Ekonomiye baktığımızda, tasarruf oranlarımızın artması olmazsa olmaz bir şart. Önce hak edeceğiz, ondan sonra hak ettiğimiz refahı yaşayacağız. Daha hak etmeden bir refaha ulaşmaya çalışıyorsak, orada sorun başlıyor. Kazanacağız sonra harcayacağız. Kazanmadan harcamak aileleri de ülkeleri de felakete götürüyor. Hemen başımızdaki Yunanistan belki en önemli örnek. Kayıt dışılık da temel problem alanlarımızdan bir tanesi. Rekabetin Türkiye’de iyi işlemesi, haksız kazancın önlenmesi için ve kamu maliyemizin sağlamlaşması için son derece önemli bir alan ve burada sıkılaştırmaya devam edeceğiz. Vergi oranımızı düşürdük. Artık ‘vergi oranları biraz daha düşsün de ben ondan sonra kayıt içine gireyim’ o olmayacak. Artık bu oranları gerçekten uygulatmak için gerçekten daha katı bir duruşumuz olacak.”(ANKA)