Kaleme aldığı yazıyla büyüklerden 17 Ağustos'un hesabını soran, Türkiye'yi ağlatan 11 yaşındaki Burak Baş, "Okulsuz kaldım, ama ne olursa olsun okuyacağım" dedi
Adapazarı'nda önceki gün düzenlenen panelde okuduğu deprem konulu kompozisyonuyla hem davetlileri hem de ekran başındaki milyonları gözyaşına boğan 11 yaşındaki Burak Baş, "Okulsuz kaldım, ama ne olursa olsun okuyacağım" dedi.
Ahmet Akkoç İlköğretim Okulu'ndaki deprem paneli, katılanların gözyaşları arasında bitmişti. Kandilli Rasathanesi Müdürü Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara'nın konuşmacı olarak katıldığı panelde bir anda gündeme gelen Burak Baş'ı Adapazarı'ndaki evinde bulduk. Burak Baş, nalbur dükkanı olan baba Rasim ve ev kadını Ayşe Baş'ın üç çocuğundan en küçüğü.
Zübeyde Hanım İlköğretim Okulu 6. sınıf öğrencisi olan Burak, okulsuz olmanın çok zor olduğunu belirterek şunları söyledi:
"Okulumu çok seviyordum. Bu seneye kadar tüm sınıfları takdirle geçtim. Milli
Eğitim Müdürlüğü'nün düzenlediği seviye sınavında il birincisi ve Türkiye 30'uncusu oldum. Ne var ki 17 Ağustos depremi tüm Adapazarlılar gibi benim yaşamımı da altüst etti. Galatasaray Kulübü'nün kendi yaş grubumdaki futbol takımında oynuyordum. İlk üçe seçildim. Eylülde yapılacak seçmeyle belki İstanbul'a gitme ve Galatasaray Lisesi'nde okuma imkanım olacaktı. Deprem sonrası gidemedim."
Duvarlar üstüme yıkıldı
Talihsizlik, depremde okulunun zarar görmesi üzerine Hakkı Demir İlköğretim Okulu'nda öğrenime gecikmeli de olsa başlayan Burak Baş'ın yakasını bırakmamış. 11 Kasım'daki artçı deprem sırasında bu okulun da duvarları yıkılmış. Burak o korkunç anı şöyle anlattı:
"Deprem sırasında dersteydik. Sarsıntı olduğunda hemen kendimi sıranın altına attım. Duvarlar sıraların üzerine yıkılmaya başladı. Paniğe kapılmadan bekledim. Deprem bitince çıktım ama sınıfta benden başka kimse kalmamıştı. O günden bu yana okulsuzum. Rehabilite çadırlarındaki eğitime katılıyorum."
Kompozisyonu Bayrampaşa Belediyesi Rehabilitasyon Çadırı'nda öğretmeni Reyhan Yazıcıoğlu'nun isteği üzerine yazan Burak Baş sonrasını şöyle anlattı:
Işıkara'dan çekindim
"17 Ağustos'ta evimiz zarar görmedi ama çok korktuk. 15 gün çadırda kaldık. En zoru yağmur yağdığı geceydi. Akrabalarımdan kaybettiklerim oldu. Hatta bir bebeğimiz daha dünyaya gelmeden babasını yitirdi. Bu olay beni çok etkilemişti. İnsan her şeye isyan etmek istiyor. Sonra öğretmenimin de önerisiyle panele gidip parmak kaldırdım. Işıkara Hoca parmağımı görmedi. Sonra öğretmenim beni kucağına alınca kendimi gösterebildim."
Işıkara'dan çok ciddi göründüğü için çekindiğini söyleyen Burak, "Ama kompozisyonumu okuduktan sonra herkes ağlıyordu. Prof. Işıkara ceketini ilikleyip beni alnımdan öptü. Çok heyecanlandım, okurken ayaklarım titredi. Bir de flaşlar çakmaya başladı. Biraz büyüyünce Işıkara Hoca'yı ziyaret edeceğim" dedi.
Aynı zamanda şiir de yazan Burak, bir bilgisayar tutkunu. Bilgasayar mühendisi olmak isteyen Baş, babasının kendisine verdiği bilgisayar sözünü tutmasını bekliyor. Rasim Baş ise oğluna bilgisayar almak için Adapazarı'nda işlerin açılmasını, yaşamın normale dönmesini bekliyor.
Hatıraların silindiği gece
Yıl 1999, 17 Ağustos gecesi. Hatıraların silindiği, geçmişin yok olduğu unutulmaz gece. Çocuk kalbimle yaşadığım bu acıyı bir daha yaşamamak dileğiyle. 11 yaşındayım, sadece yer sarsıntısı olarak bildiğim depremin acı felaketini yaşarken düşündüm. Büyüklerim de benim kadar bilgisiz miydiler?
Niye hiç tedbir almadılar, ne çabuk unuttular 1967 depremini, Erzincan'ı, Adana'yı, Dinar'ı. Unutmasaydılar bu kadar acı yaşar mıydı Marmara? Eğer ben Marmara felaketini unutursam benden birileri hesap sormalı, ben de hesap soruyorum şimdi: Neden çok katlı binalar, neden ekilmesi gereken topraklara kurulan şehirler?
Yanıtı yok. Çok para kazanmanın hırsıyla insanların yaşamını hiçe sayan şu anda elini kolunu sallayarak gezen, sadece "kader" deyip geçen insanlar, sizlere yakıştıracak sıfat dahi bulamıyorum. Annesiz babasız çocuklar, evlatsız anneler, doğmadan babalarını yitiren bebeler ve yaşamak için hiç bir çaba harcamayacak kadar yıkılan bu insanlar... Ne yapacak? 21. yüzyılın eşiğinde, gözü yaşlı insanlar mı Türkiye'yi ileriye taşıyacak?
Okulum açılmıyor, bilgiler köreliyor, ellerim suların akmadığı musluklara uzanmaktan bıktı. Başıma dökülen bir kaç tas su ile duş alabiliyorum. İşte ben 2000 yılına böyle giriyorum. Büyüklerime söylüyorum, yıkılmamış yüksek katlı binaları bugün yıkın. Yarın yine altından binlerce ölü çıkartmamak garantisi almış olursunuz. Deprem insanları öldürmez, binalar öldürür. Ben bunu 11 yaşında öğrendim. Lütfen siz de öğrenin, öğrenmenin yaşı yoktur.