Melike Sarıkaya / Milliyet.com.tr - Zagreb Üniversitesi’nde virolog olarak çalışan Beata Halassy, meme kanseriyle verdiği mücadelede, büyük bir risk aldı. Daha önce mastektomi geçirmiş olan Halassy, kanserin aynı bölgede yeniden nüksetmesiyle kendini bir kez daha zorlu bir tedavi sürecinin eşiğinde buldu. Ancak kemoterapiye dönmek istemiyordu. Bu sebeple Halassy, önemli bir karar vermek zorundaydı. Bilgi birikimine ve laboratuvar tecrübesine güvenerek deneysel bir tedavi yöntemi olan onkolitik viroterapiyi kendi üzerinde denedi. Bu süreç, sadece onun sağlık yolculuğunu değil, bilim dünyasının etik sınırlarını da sorgulatan bir olay haline geldi.
KENDİ YETİŞTİRDİĞİ VİRÜSLE TEDAVİYİ DENEDİ
Zagreb Üniversitesi’nde virolog olarak çalışan Beata Halassy, 2020 yılında yani 49 yaşındayken mastektomi (meme dokusunun çıkarılması) geçirmişti. Bundan kısa bir süre sonra yine ikinci bir meme kanseriyle karşı karşıya geldi. Daha önce kemoterapi sürecini deneyimlemişti ve bir kez daha bu zorlu tedaviyi göğüslemeye hazır olmadığını hissetti. Halassy, gerekli araştırmaları yaptıktan ve literatürü detaylıca inceledikten sonra onkolitik viroterapi (OVT) adı verilen deneysel bir yöntemle kendini tedavi etmeye karar verdi. Bu yöntem, kanser hücrelerini hedef almak ve bağışıklık sistemini harekete geçirmek için özel olarak geliştirilen ve üretilen virüslerden faydalanmayı içeriyordu. Meme kanseri için dünya genelinde henüz onaylanmış bir yöntem değildi. Yani ne tür riskler barındırdığı, kesin sonuç verip vermeyeceği bilinmiyordu.
Beata Halassy, laboratuvarda virüs yetiştirme konusundaki uzmanlığını kullanarak kızamık virüsü ve veziküler stomatit virüsü (VSV) ardışık olarak kendi tümörüne enjekte etti. Her iki virüs de daha önce klinik deneylerde kanser tedavisi için incelenmiş ve güvenilir oldukları kanıtlanmıştı. Bu sebeple tedavi sürecinde ciddi bir yan etki yaşamadı ve tümör hızla küçülerek kas ve deriden ayrıldı. Böylece kemoterapi sürecine hazır olmayan Virolog Halassy, meme kanserini laboratuvar ortamında yetiştirdiği bu yöntemle tedavi etti. Yaptığı bu çalışma, cerrahi müdahaleyi kolaylaştırarak tümörün çıkarılmasını mümkün kıldı. Cerrahi işlem sonrası yapılan analizler ise bağışıklık hücrelerinin tümörü kuşattığını ve tedavinin bağışıklık sistemini harekete geçirdiğini doğrulamış oldu. Beata Halassy’nin bu tedavi sürecinin etkileri 4 yıl sonra bile varlığını sürdürüyor ve kansersiz yaşamına devam ediyor. Ancak viroloğun verdiği karar tıp dünyasında etik tartışmalarını alevlendirdi. Virolog Halassy, deneyimini yayınlamak için bilimsel dergilere başvurduğunda, çoğu bilim dergisi etik kaygılar nedeniyle başvuruları reddetti. Nihayetinde Beata Halassy çalışmasını bir dergide yayımlatmayı başardı. Kendisi bu süreci; “En büyük endişe her zaman etik sorunlardı. Raporu yayınlamak için cesur editör gerekiyordu” diyerek tanımladı.
Halassy’nin deneyimi, bilim dünyasında aynı zamanda tartışmaların da odağı haline geldi.Kendi tedavisini geliştirmesi, çılgınlığın sınırlarını zorlayan bir adım olarak görülse de uzmanlar bunun başka kişiler tarafından taklit edilmemesi gerektiği konusunun altını çiziyor. Beata Halassy de elde ettiği olumlu sonuçlara rağmen bu yöntemin yalnızca uzmanlık gerektiren bir durum olduğunu vurguluyor.
Peki, Halassy’nin uyguladığı bu yöntemden hangi sonuçlar çıkarılmalı? Radyasyon Onkolojisi Uzmanı Tayfun Hancılar ile Tıbbi Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Erdinç Nayır Milliyet.com.tr için cevapladı.
'1950'LERDE KULLANILMAYA BAŞLANDI'
Virüslerin 1950’li yıllardan itibaren kanser tedavisinde kullanılmaya başlandığını aktaran Prof. Dr. Tayfun Hancılar, bu alandaki araştırmaların devam ettiğini kaydetti. Prof. Dr. Hancılar, “Onkololitik virüsler başta malign melanom olmak üzere farklı tümörlerde deneniyor. Ancak henüz pek çok tümörde standart hale gelmiş ve genel kullanıma uygun bir yöntem geliştirilemedi. Bu çalışmalar tek bir virüsün etkisini araştırdığı için bahsedilen iki virüsün ardışık kullanımı cevabı henüz bilinmeyen bir konudur. Bu nedenle bu yöntemin avantaj ya da dezavantajları konusunda net bilgimiz yok” dedi. Doç. Dr. Erdinç Nayır ise kanser tedavisinde kullanılan farklı yöntemler olduğunu ve farklı tedavi yöntemlerinin hastaya göre bireyselleştirdiğini kaydetti. Doç. Dr. Erdinç Nayır şu ifadeleri kullandı:
“Kanser tedavisinde ameliyat, ışın tedavisinin yanında ilaç tedavileri uyguluyoruz. Bu ilaç tedavilerinde kemoterapi, immünoterapi, hormon tedavisi ve akıllı ilaçlar adı verdiğimiz hedefe yönelik ilaçlar kullanıyoruz. Son dönemde immünoterapi kanser tedavisinde ciddi anlamda katkı sağladı ve hastaların yaşamına olumlu yönde fayda sağladı. İmmünoterapi adı verilen tedavi şeklinin birçok yöntemi mevcuttur. Damardan bir ilaç uygulamasıyla, kanserle savaşan vücudun bağışıklık hücrelerini güçlendirebileceğiniz gibi virüsleri kullanarak da bağışıklığı uyarıp kanser hücresini yok etmeyi sağlayabilirsiniz. Günlük pratiğimizde sıkça uyguluyoruz. Damardan immünoterapi ilacı veriyoruz, bu vücudun bağışıklık hücrelerini çok ciddi anlamda güçlendiriyor ve kanser hücresinin ortadan kalkmasını sağlıyor. Halassy’in yaptığı da aslında bir immün tedavidir. Günümüzde virüsleri kullanarak immün tedaviler çalışılıyor. Günümüzdeki çalışmalarda tek virüs kullanılırken burada kişinin kendisine uyguladığı iki virüs bulunuyor. Bu da bağışıklığı daha fazla kansere karşı güçlendireceği düşüncesi yaratabilir.”
KANSERSİZ YAŞAMININ SEBEBİ VİRÜS DEĞİL Mİ?
Prof. Dr. Tayfun Hancılar bu yöntemin etkili olup olmadığının araştırılması gerektiğini, “Onkolitik viroterapi (OVT), normal dokular yerine kanserli hücrelere saldırmak için onkolitik virüsleri kullanan umut verici bir anti-tümör yöntemidir. Ancak henüz meme kanseri için kullanılması gereken doz ve uygulama yolu hakkında kesinleşmiş veriler yoktur. Araştırmalar umut verici olsa da henüz tedavide kullanımı belirsizdir. Halassy’nin yöntemi sadece bir kişide kullanılıp sonucu açıklanmış olduğu için bu yöntemin tüm hastalarda etki edip etmediğinin araştırılması gerekiyor. Maalesef kanser hastaları bu tarz ‘mucize’ haberlerden haklı olarak çok çabuk etkileniyor ve etkisi kanıtlanmış tedavileri bırakarak bu tarz deneysel tedavilerin peşinden koşabiliyorlar. Bu tarz yöntemler çoğunlukla istenen etkiyi yapmadığı için var olan tedavi şanslarını da kaçırabiliyorlar. Oysa son yıllarda kullanılan 'hedefe yönelik akıllı ilaçlar ve immünoterapiler pek çok tümörde çok başarılı sonuçlar veriyor. O nedenle bilinmeyenin peşinden koşarken etkili tedavileri almamak ciddi sonuçlara yol açabilir” ifadeleriyle belirtti.
“Bir kişinin kendisine deney uygulaması ve tümörün küçülmesini görmesi kanser tedavisinde yeni bir tedavi olarak görülmemeli” diyen Doç. Dr. Erdinç Nayır konuyla ilgili, “Burada dikkat edilmesi gereken Halassy, ameliyat öncesinde kendisine virüs uygulamış ve tümörü biraz küçültmüş ve sonrasında ameliyat olmuş, ardından da trastuzumab adı verilen hedefe yönelik tedavi yani standart tedaviler uygulanmış. 4 yıldır da kansersiz yaşamına devam ediyor. Kansersiz yaşamına devam etmesinin sebebi kendine uyguladığı virüs olarak görülmemeli. Çünkü bilimsel olarak hastalıksız süreci sağlayan standart tedavi olan trastuzumab ilacını almıştır. Kişinin kendisine uyguladığı bu işlemin gerçekten kansersiz bir yaşamı uzattığını ortaya koyabilmek için daha fazla kişide yapılacak büyük çapta klinik araştırmalara ihtiyaç vardır. Bir uygulamanın bir kişiye iyi gelmesi, 'kanseri tedavi eden bir yöntemdir' demeye yetmiyor. Bilimsel olarak onaylanmamış, klinik araştırmalarda faydası kanıtlanmamış her yöntem veya ilaç hastanın yaşamını yitirmesine sebep olacaktır. Bu büyük bir risktir” dedi. Doç. Dr. Erdinç Nayır, bu yöntemlerin kanser hastaları için umut verici olmadığının altını çizdi.
'UYGULAMA ETİK DIŞI, KENDİ HAYATINI RİSKE ATMIŞ'
Prof. Dr. Tayfun Hancılar, kişinin kendisine uygulayacağı tedavinin riskli olduğunu vurgulayarak, "Açıkçası uygulamayı yapan kişi virüsler konusunda deneyimi olan bir kişi. Kullandığı virüsler ölümcül virüsler değil ve açıkladığına göre olumlu sonuçlanmış. Ancak bu tarz denemeler her zaman olumlu sonuçlanmayabilir. Bu tarz bireysel denemeler her zaman risklere açıktır. Örneğin 19. yüzyılda sarı hummayı inceleyen Amerikalı bir doktor olan Jesse Lazear, hastalığın nasıl bulaştığını kanıtlamak için bir sivrisineğin kendisini ısırmasına izin verdikten sonra aynı hastalıktan öldü" örneğini verdi. Doç. Dr. Erdinç Nayır ise bu uygulamanın etik dışı olduğuna dikkat çekerek sözlerini şöyle noktaladı:
“Kişi kendine yaptıklarını hür iradesiyle yapmış. Ne kadar etik dışı bir yaklaşım olsa da kendini riske atmış. Hayatını kaybedebilirdi. Daha önce söylediğim gibi immün tedaviler şu an tıp biliminin konusudur ve üzerinde çalışmalar vardır. Günümüzde bilimsel olarak kanıtlanmış immün tedavileri de kullanıyoruz. Bilimsel olarak kanıtlanmamış, gerekli bilimsel çalışma aşamalarından geçmemiş bir yöntemi hastalarımızın kullanmasını kesinlikle önermiyorum. Kanser tedavisini, kanser uzmanları yapar. Tedavisini planlayan onkoloji uzmanı hekimlerine güvenmelerini, onun önerileri dışına çıkmamalarını tavsiye ederim. Akıllarında tedaviyle ilgili sorular varsa, 'Daha farklı hangi tedaviye ulaşabilirim?' gibi düşünceleri varsa yine bir başka onkoloji uzmanı hekiminden ikinci görüş alabilirler. Kanser eğitimi almamış herhangi birinin önerilerine ve yaklaşımlarına başvurmalarını kesinlikle önermem.”