10.02.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:
Mikrofon ona kadar gelir; "yaşasın uluslararası dayanışma" der. Flaş patlar ve bu fotoğraf iki yıl sonra, "Cem Karaca gizli hesaplar peşinde" başlığıyla yayınlanır. Habere göre Karaca, Almanyada Kızıl Ordu Teşkilatına girmiş olup, Kızıl Ordu ile karayolundan Türkiyeye gelecek, ihtilal yaparak 12 Eylül rejimini devirecektir.Haberi duyan 12 Eylülün yöneticileri yurda dön çağrısı yaparlar. Karaca başına gelecekleri bildiği için dönmez. 12 Eylül sonrasında vatandaşlıktan atılan 14 bin kişiden biri olur.Dik başlı adamın devlete güveni yoktur. Zaten o, başından beri bu ülkede yaşanılanlara muhaliftir. Yaptığı müzik de bunun örnekleriyle doludur. 45lik adam, 45lik plaklarla ünlenmişti. 12 Eylül olduğunda Almanyadadır. 1979un 1 Mayısında Selda Bağcan ile birlikte Münih Halk Kültür Derneğinin düzenlediği konsere katılır. Türkiyede iki sene önce 1 Mayısta 37 kişi ölmüştür. Cem Karaca, Almanyada, Marksın memleketinde nasıl oluyor bu iş diye merak eder. Gitarlar çalar, şarkılar söylenir. Arnavutlukçularla, Çinciler, Moskovacılar, Kübacılar hepsi yan yanadır. Kimse kimseye ne sosyal faşist ne de revizyonist der. Sloganlar yaşasın uluslararası dayanışma türündendir. Karaca şaşkındır, ne molotof kokteyli patlar ne de panzer gelir. Polisler ne yapıyorlar, bize mi saldıracaklar? diye sorduğunda; Hayır bizi korumak için oradalar yanıtını alır. Her sürgünlü hayatta olduğu gibi o da sürgünde, sürgünün bitiş düşlerini kurar. Vatan hasreti bütün yakıcılığıyla kendisini hissettirir. Sürgündeyken babası vefat eder, cenazesine katılamaz. Karaca derinden yaralanır. Anlam ve hayata dair yeni bir arayışa koyulur. Kendisiyle hesaplaşmaya başlar. Hayatı gözlerinin önünden akıp giderken çoğalan sorulara mukadderat der ve rahatlar.Son kullanma tarihine varıldığında, elden bir şeyin gelmeyeceğini idrak ederek, hayatın dümenini başka bir yöne doğru kırmaya karar vermiştir artık. Devrim için yola çıkan adam, devrimi kendi içinde yapmaya başlar. Müziğinde dini motiflere yer verir.Mesut Yılmaz üzerinden Özalla bir randevu ayarlanır. Özala; Ülkeme dönmek istiyorum der. Basına, Cem Karaca, Özalın elini öptü ve af diledi şeklinde yansır. Sonuç alınmaz ve olay 1987ye kadar sürer.87nin 27 Haziranında nereden inceyse oradan kopsun diyerek Türkiyeye gelir. Hava alanında tutuklanmayı beklerken bir komiser kendisine vatanınıza hoş geldiniz diyecektir. Mahkemeye çıkar, aklanır. Özal da, Karacayı Harbiye Orduevinde kabul eder. Kendi içinde devrim Yaralar kabuk bağlamaya başlamıştır. Adeta bir barışma dönemine girer. Din onun için afyon değildir. Verdiği röportajlarda Allahla barıştım demektedir.1994de Fethullah Gülen ile tanışır kameralar önünde. Konuşurken gözlerinin içine bakan Gülene saygı duyduğunu her fırsatta dile getirir.Açık açık Bektaşiyim demektedir. Belli bir seremoniden geçmiştir. Azeri olduğu için esasen Şiidir. Çeşitli mezhep ve tarikatları tetkik edince, Bektaşiliğin kendi dünya görüşüne daha yakın olduğunu görür.O süreci İş benim kendimi tartışmamla bitmiyor, benim kendimi tartışmamı başkaları benimle tartışmaya başlıyorlar cümleleriyle anlatırken, şu serzenişte bulunur; "Bir insanın CHPli olması, Bektaşi olması, bu insanın Allaha ve İslamiyete gönül vermesine engelse, o zaman benim müşahade altına alınmam gerekiyor." Bektaşiyim Cem Karaca muhasebesini yaparken de şöyle diyecektir: "Ben Türkiyeyi etkiliyorum, Türkiye beni etkiliyor. Vakti zamanında söylediğim o sert ajitatif şarkılardan dolayı gaza gelip, afiş asarken yakalanan, ya da başına başka şeyler gelen delikanlıların hesabını nasıl vereceğimi düşünüyorum"Cem Karaca, devlet töreni istemedi. Seyid Ahmet Dereci Mescidinde yapılacak bir dini törenin ve getirilen tekbirlerin kendisine huzur getireceğine inandı.Biraz da olsa devlete kırgındı. Çünkü çok sevdiği babasının cenazesine katılamamış, üstelik suçsuz yere 8 yıl vatan hasreti çekmişti. Öyle anlaşılıyor ki Karaca, son yolculuğunda devletle aynı karede görünmek istemedi. Cenazesine zoraki değil, gönüllü bir katılımı arzu etti.Karacanın vasiyeti, zorlamalara bir isyandı. O hesabı veremem! Tekbirle uğurlandı İsteğine uyuldu, alkış yoktu son yolculuğunda. Tekbir ve dualarla omuzlara alınıp, İran Mezarlığına defnedildi... Solunum ve kalp yetmezliği sonucu vefat eden Cem Karaca, son yolculuğuna vasiyet ettiği gibi dua ve tekbirlerle uğurlandı. Karacanın cenaze namazı ikindi namazının ardından Üsküdardaki Seyid Ahmet Dereci Mescidinde kılındı ve naaşı Üsküdardaki İran Mezarlığında toprağa verildi. Karacayı son yolculuğunda sevenleri yalnız bırakmadı. Vasiyetine uyularak kendisi için devlet töreni düzenlenmedi, cenazede alkış olmadı. Karacanin eşi İlkim Karaca taziyeleri kabul ederken, "Onu ne kadar sevdiğimi bir tek o biliyordu. Hayat ışığım söndü" dedi. 1.5 yıldır babasıyla görüşmeyen Emrah Karaca da, babasının tabutunu taşıdı. Cenaze törenine İlhan İrem, Selda Bağcan, Mahsun Kırmızıgül, Kıraç, Haluk Levent, Fedon, Ahmet Özhan, Kenan Işık, Müjdat Gezen, Ferhat Tunç, Onur Akın, Erkin Koray, Berkant, Mustafa Alabora, Cahit Berkayın yanı sıra Erkan Mumcu, Berhan Şimşek ve Ercan Karakaş gibi siyasetçiler de katıldı. Cem Karacanın cenaze törenine katılan sanatçı Yavuz Bingölün yankesiciler tarafından 2500 doları çalıındı. Esnaflık yapan bir kişi gözaltına alındı. Cenazede Yavuz Bingölü çarptılar Karacanın vefatı nedeniyle başsağlığı mesajları yayımlayan siyasilerden DYP lideri Mehmet Ağar ve ANAP lideri Nesrin Nasın ifadeleri dikkat çekiciydi. Ağar, Karacanın Anadolunun seslerini kullanarak özgün bir tarz geliştirdiğini belirtirken, Nas "Siyasal referansları ne olursa olsun, bütün kesimler tarafından aynı oranda sevilmesi anlamlıdır" dedi. Sağ kesimden övgü Son şarkısı Hayat Ne Garip oldu! Cem Karaca, 10 gün önce Mahsun Kırmızıgül ile stüdyoya girip gazeteci Ali Öztürke ithaf edilen Hayat Ne Garipi okumuştu... Cem Karaca, son düetini Mahsun Kırmızıgülle yaptı. Karacanın ölüm haberini Hayat Ne Garip adlı parçada düet yaptıkları stüdyoda öğrenen Kırmızıgül, "Haberi duyunca şoke oldum" dedi.Cem Karaca ile 10 gün önce düet yaptıkları parçayı, ölümüyle büyük üzüntü duyduğu magazin gazetecisi Ali Öztürkün ardından yazıp bestelediğini açıklayan Kırmızıgül, şunları söyledi:"Ali Öztürkün ölümü beni çok etkilemişti. Bir parçamı kaybetmiş gibi oldum. Karıncayı bile incitmeyen bir insanın ölmesi, bana hayatın aslında ne kadar garip ve ne kadar yalan olduğunu gösterdi. O duygularla Hayat Ne Garip adlı bir parça yazıp besteledim. Bu parçayı şarkılarıyla büyüdüğüm Anadolu Rockının en büyük ustası Cem Karacayla birlikte yorumlamak istedim. Çünkü parça tam da onun tarzına uygundu. 20 gün önce parçayı dinlemesi için Cem Karacaya gönderdim, Yeni albümümde yer vereceğim bu parçayı birlikte yorumlarsak çok mutlu olurum dedim. Dinledikten sonra aynı keyfi ve mutluluğu kendisinin de alacağını söyledi. 10 gün önce stüdyoya girdik. Çok keyifli bir çalışma yaptık, hayatın aslında ne kadar garip, ne kadar yalan olduğunu birlikte haykırdık. Bana söylediği son söz, şarkıdaki gibi Hayat bir film gibi. Son yazar ve biter evlat olmuştu. Çok sevdiğim bir insanın ölümünün ardından yaptığım bir şarkıyı, birlikte yorumladığım ve hayranı olduğum bir insanın ölümü beni yıktı." Ne varsa dünyada bir rüya demekBiraz da hayatı boş vermek gerekHer şeyin çaresi sevmektir, sevmekHayat devam ediyor bakEn güzel şey mutlu olmakGideceğiz çırılçıplakHayat ne garip of hayat çok garipYalan olur bir gün yalanYaşadığın aşkın sevdanYaradandır baki olanHayat ne garip of hayat çok garipGün gelir yalnızlık korkusu çökerHayat film gibi son olur biterDert etme kendine gülümse yeterHayat devam ediyor bakEn güzel şey mutlu olmakGideceğiz çırılçıplakHayat ne garip of hayat çok garipYalan olur bir gün yalanYaşadığın aşkın sevdanYaradandır baki kalanHayat ne garip of hayat çok garipSöz-Müzik: Mahsun Kırmızıgül Hayat Ne Garip