HASTA HAKLARI
“ÖNCE ZARAR VERME”
Hasta hakları temel insan haklarından ayrı düşünülemeyecek kavramdır.
Hasta Haklarının Tarihçesi
Sümerler’de , Mısır’da, Eski Yunan’da hastalıkların tanrısal bir ceza, hastalıkları tedavi etmenin tanrısal bir güç olduğu kabul edilip, hekimlere itaat edilmesi tavrı öğretilmiştir. MÖ 460. yıllarda yaşayan ve hekimlik andının temelini oluşturan Hipokrat metinlerinde hekimin temel görevinin ayrım yapmaksızın hasta yararına çalışmak olduğu belirtilmiş, ancak hasta faydası için hastaya bilgi vermek yasaklanmıştır. Bu anlayış zaman içerisinde gelişmiş, değişmiş ve 17. Yüzyılda insan haklarının varlığından sözedilmeye başlanmış ve dolayısı ile hasta hakları ile ilgili düzenlemelerde başlamıştır. Hasta hakları konusunda, hastaların bilgilendirilme hakkı konusunda ilk faaliyetler ise Amerikan Birleşik Devletleri’nde başlamıştır.
Hasta hakları ile ilgili ilk resmi kurallar ise 1947 yılında Nuremberg Kanunları ile belirlenmiştir. Nuremberg Kuralları Nazi hekimlerin mahkumlardan onay almadan onlar üzerinde araştırmalar ve deneyler yapması üzerine ortaya çıkmış. Bu kanun hastaya uygulanacak her işlem, yapılacak her araştırma ile ilgili bilgi verilmesi ve onaylarının alınması temeline dayandırılmıştır.
Hasta hakları ile ilgili diğer bir düzenleme 1963 yılında Dünya Tabipler Birliği tarafından yayımlanan Helsinki Bildirgesi’dir. Bu bildirgede ise yine tıbbi araştırmaların bağımsız bir kurul tarafından onaylandıktan sonra kişiler üzerinde uygulanabileceği belirtilmiştir. Bu bildirge günümüze dek defalarca tartışılmış ve günün şartlarına göre yeni maddeler eklenmiştir. Bildirge hastaların tıbbi uygulamalar sırasında güvende olmaları , zarar görmemeleri temeline oturtulmuştur.
1981 yılındaki Lizbon Bildirgesi’nde ise hasta haklarının kapsamını genişletilerek hastaların özgürce kendi tedavisini yapacak hekimi seçebilme, yeterince bilgilendirilme, tedavisini kabul veya rededebilme hakkına sahip olduğu ve hasta mahremiyetinin önemi vurgulanmıştır.
1995 yılında ise yine Dünya Tabipler Birliği tarafından Lizbon Hasta Bildirgesi gözden geçirilerek Bali bildirgesi yayımlanmıştır. Bu bildirge ile hekimler ve hastalar arasındaki ilişkinin niteliği ayrıntılı olarak netleştirilmiştir.
Tüm dünyada hasta hakları gelişimi böyle iken Türkiye’de de hasta hakları ile ilgili yasal düzenlemeler günün koşullarına göre her daim geliştirilerek şimdiki şekline ulaşmıştır. Ülkemizde İlk düzenleme 1928 yılında Tababet ve Şuabatı Sanatlarının İcrasına Dair Kanun ile yapılmıştır. Hasta-hekim ilişkilerini düzenleyen ilk yazılı metin ise 1960 yılında Türk Tabipler Birliği tarafından hazırlanan Tıbbi Deontoloji Tüzüğü’dür. Tıbbi deontoloji ile hasta-hekim ilişkisinin etik kuralları belirlenmiştir. Bunları takiben 1987’de Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, 1998’de Hasta Hakları Yönetmeliği yayımlanmıştır. Hasta Hakları yönetmeliği 2005’te ve 2014’te revize edilerek uygulamaya sunulmuştur.
İlgi duyan herkesin kolaylıkla ulaşabileceği bu bilgileri neden yazdığımı düşünüyor olabilirsiniz. Amacım hasta haklarının , hasta hekim ilişkisinin tarihin her döneminde önemli olduğunu, sorgulandığını, insana verilen değer, yaşam şekli , inançlar doğrultusunda değişerek ve gelişerek günümüze dek gelmiş olduğunu vurgulamak idi. Bu düzenleme ve kurallar bütününün hepsinin ortak noktası ise hasta faydasıdır.
Bu yönetmelik ve bildirgelerinin tümüyle belirlenen ve güvence altına alınan hasta hakları aşağıdaki gibi özetlenebilir:.
1) Eşit bir şekilde herkes sağlık hizmetlerinden faydalanma hakkı
2) Gerekli saygı ve özenin gösterilmesi hakkı
3) Muayene ve tedavileri için gerekli güvenli ortamın sağlanması hakkı
4) Koruyucu sağlık hizmetlerinden faydalanma hakkı
5) Hastalar hastalıkları ile ilgili her türlü bilgiyi ( onların faydası söz konusu ise) sözlü ve veya yazılı olarak alma hakkına sahiptir.
6) Onay hakkı: Hastaya yapılacak işlemlerin, tedavilerin şekli ve gidişatı ile ilgili ayrıntılı olarak bilgilendirilmeli, sonrasında sözlü ve yazılı onayı alınmalıdır.
7) Hastalık ve tedavi ile ilgili her türlü bilgi verildikten sonra hastanın tedavisini reddetme, sonlandırma hakkına sahiptir.
8) Hastalar muayene ve tedavi olacakları hekim, personel ve sağlık kuruluşunu tanıma ve seçebilme hakkına sahiptir.
9) Mahremiyet hakkı: Hastaların kendi izinleri olmadan kimlikleri, hastalıkları ile ilgili bilgiler, belgeler, hastanın durumunu gösteren görseller, hastanın sırları başkaları ile paylaşılamaz. Muayene ve tedaviler sırasında yapılacak işlem ile ilgili olmayan kimseler içeride bulundurulamaz . Hastanın mahremiyet hakkı öldükten sonra da devam eder.
10) Dini inancına uygun vecibeleri , ibadetleri isteme ve yerine getirme hakkına sahiptir .
11) Kurumun izinleri doğrultusunda ziyaretçi ve refakatçi hakkına sahiptir.
12) Şikayet, dava ve tazminat hakkı vardır.
13) Kalite standartlarına ve yeniliklere uygun hizmet alma hakkına sahiptir.
Bu haklara karşılık hasta ve hasta yakınlarının yerine getirmek zorunda oldukları sorumluluklar vardır. Bunlar:
1) Hastalığı ve genel sağlık durumu ile ilgili her türlü bilgiyi doğru bir şekilde çarpıtmadan anlatma sorumluluğu
2) Hizmet aldığı kurumun kurallarına uyma sorumluluğu
3) Tedavi ve tetkik ücretlerini ödeme sorumluluğu
4) Hastalığı ve tedavisi ile ilgili önerilere uyma sorumluluğu
5) Saygı gösterme sorumluluğu
Önemli olduğunu düşündüğüm birkaç hususu daha burada belirtmek isterim.
Hekim doğru tanı ve tedavi için gerekli tetkik, girişim ve planlamaları yaptıktan sonra konulan yanlış tanıdan ve tedavinin gidişatından sorumlu tutulamaz . Hekim tedavi yöntemini seçerken hastaya en az zararı verecek , en faydalı yöntemi seçer ve seçmek zorundadır. Seçilen tedavi uygulanırken de hastanın zararını önleyecek her türlü tedbir alınmalıdır.