Yıl 08 Mart 1857, Amerika’nın New York Eyaleti’nde bir dokuma fabrikasında çalışan 40.000 işçi kadın daha iyi çalışma koşullarına sahip olmak için greve başladı. Ancak Polisin işçilere saldırması ve onları fabrikaya kilitlemesi sonucunda işçiler içeride kaldı. Ardından çıkan yangında barikatlardan kaçamayan işçilerden 120 kadın yanarak hayatını kaybetti. 1910 yılında Uluslar Arası Sosyalist Kadınlar Konferans’ında, 8 Mart ‘’ Dünya Kadınlar Günü’’ olarak kutlanmaya başlandı. İnsanın şiddet gördüğü ve şiddet yarattığı ortamda, kadınların 2017 yılında dahi şiddet görme oranı erkeğe göre daha fazla. Kadınlar için kadın sığınma evleri, kadın dayanışma dernekleri ve mor çatı gibi kurumların olması alışılagelmişken, erkeklere yönelik İzmir ve İstanbul’da açılan ilk ‘’Erkek Sığınma Evleri’’ için haber yapılmıştı. Hiçbir canlının şiddet görmesine göz yumulmamasını düşünen bir birey olarak umuyorum ‘’Dünya Kadınlar Günü’’nü kutlanmak zorunda olmadığımız yarınlar yakındır.
Bu röportajımızda sizlere Uzman Psikolog Tuba Dadaşoğlu ile şiddetin ne olduğu ve nasıl meşrulaştırıldığı, görmezden gelindiği, nelere yol açabildiği ve şiddeti önlemek adına neler yapmamız gerektiğini konu alan bir yazı hazırladık. Röportajımızı başta kadınlar olmak üzere tüm insanlara dokunması amacı ile hazırladığımızı ve şiddetin hiçbir türünün ne olursa olsun kabul edilemeyeceğini hatırlatmanın bir insanlık vazifesi olduğunu belirtmek isteriz.
Şiddet nedir ve türlerinden bahsedebilir misiniz?
Şiddet; güç ve baskı uygulayarak, insanların bedensel veya ruhsal açıdan zarar görmesine neden olan bireysel veya toplu hareketlerin tümüdür.
Şiddet türleri de 4 farklı şekildedir. Öncelikle ülkemizde ve dünyada da en çok gözüken şiddet tipinden yani fiziksel şiddetten bahsetmek istiyorum. Tokat atmak, iteklemek, tekmelemek, yumrukla veya herhangi bir nesne ile vurmak, çimdikleme, saç çekme, yakma, boğazını sıkma, itip kakma.
Ekonomik şiddet ise; çalışmaya veya çalışmamaya zorlamak olabilir, kişinin parasına veya banka kartlarına el koyma, eve para bırakmama, ekonomik baskı içeren her türlü tutum ve davranıştır. Sözlü – Duygusal – Psikolojik şiddet; aşağılayıcı söz söylemek, küçük düşürmek, aşırı kıskançlık yapmak, tehdit etmek, kişiye kendisine yetersiz hissettirecek tarzda söz söylemek veya davranışta bulunmak, küfretmek, ailesi veya arkadaşları ile görüşmesini engellemek, fiziksel bir baskı olmadan uygulanan ve ruh sağlığını etkileyen her türlü söz ve davranıştır.
En sonuncusu olan Cinsel Şiddet ise; istenmeyen cinsel davranışları yapmaya zorlamak, istenmediği halde zorla cinsel ilişkiye zorlamak, kişiye cinsel içerikli sözler söylemek veya kişiye zorla cinsel içerikli sözler söylettirmeye çalışmak, kadını çocuk doğurmaya veya doğurmamaya zorlamak, cinsel ilişki sırasında güç kullanmak, kişiyi cinsel yönden aşağılayarak baskı uygulayan her türlü davranıştır.
Şiddete meyilli olmak diye bir kavram gerçekten var mı? Çocuğumuzda böyle bir eğilim gördüğümüzde neler yapmalıyız?
Ne yazık ki şiddete meyilli olmak diye bir kavram var ve yine ne yazık ki şiddete meyilli olan insanda çok var… Ben biraz bu kavramdan bahsetmek istiyorum. Şiddete meyilli insanlar sürekli olarak kavga etmeye çalışırlar ve karşılarındaki insanların çabalarını maalesef göremezler. Aslına bakacak olursak halk tabirinde ‘gözlerine perde inmiş’ durumundadırlar.
Gerçeği söylemek gerekirse çocuklarda şiddete meyili aileler kabul etmiyor. Onlara göre çocukları ya çok yaramaz oluyor ya ‘’Aman canım o çocuk bir şey olmaz!’’ oluyor ya da ‘’Benim çocuğum çok güçlü!’’ diye övünüyorlar. Şiddetin hangi türü olursa olsun ve çocuk hangi yaşta olursa olsun göz yummamak gerekiyor. Aileler bu tutuma devam ettiği müddetçe de şiddetin boyutları artıyor ve aileler de sonrasında bu duruma göz yummak zorunda kalıyorlar.
Çocukların gösterdiği şiddet davranışlarının altında genellikle öfke ve depresyon yatar. Çocuklar öfkelendiğinde bunu gösteremediği zaman şiddete başvurur. Çocukların biz yetişkinler kadar kelime dağarcıyı yoktur. Bu yüzden bizler gibi yaşadıkları duyguları, düşünceleri ve davranışları sözel olarak anlatmakta zorluk çekebilirler veya anlatamayabilirler. Ben bu noktada ailelere, çocukları için bir uzmandan oyun terapisi almalarını öneriyorum.
Kadınların şiddet görme oranları hakkında bilgi verebilir misiniz?
Tabii ki. Kadına şiddet yalnızca Türkiye’de olan bir sorun değil dünyaca bir sorun haline gelmiş bulunmaktadır. Bu nedenle dünyada ki duruma bakacak olursak Avrupa’da her 4 kadından 1’i hayatının bir döneminde şiddete maruz kalıyor.
Türkiye’ye bakacak olursak her 5 kadından 2’si fiziksel şiddet görüyor. Hepimizin bildiği gibi Türkiye’de kadın olmak zor bir mesele. Son yapılan araştırmalara göre; Türkiye’de ki kadınların %44 ü şiddet görüyor ve %68 i ise öldürülmekten korkuyor. Fakat şiddet demişken yalnızca fiziksel şiddetten bahsetmiyorum. Bunun yanı sıra psikolojik, ekonomik, cinsel şiddet türlerinin de uygulandığı belirtiliyor.
Genel olarak bakıldığında araştırmalara göre her yıl on binlerce kadın öldürülüyor. Şiddet görüyor hatta tecavüz ediliyorlar. Hepimizin bildiği gibi bu olayların bir çoğu gizleniyor ya da tecavüze uğrayan kadın tecavüzcüsü ile ‘’namus temizleme’’ kavramı adı altında zorla evlendiriliyor.
Uzman bir psikolog olarak Tuba Dadaşoğlu ülkemizde ve dünyada kadınların en çok hangi tip şiddete maruz kaldığını düşünüyor?
Ülkemizde ve dünyada kadınların en çok maruz kaldığı şiddet türü, fiziksel şiddettir. Yapılan araştırmalara baktığımızda da bunu doğruluyor. Dünyada ve ülkemizde, ‘’Erkeğimdir hem döver hem sever’’, ‘’Benim bir hatam olmasa beni neden dövsün ki’’ gibi ifadeler kullanan bu kadınlar fiziksel şiddeti meşru görmektedir. Bu durumda insanlarda haliyle fiziksel şiddetin ‘’normalmiş’’ algısını yaratıyor ve bir çok kadın fiziksel şiddete maruz kalıyor.
Şiddet gören kadın nasıl bir yardım almalı ve şiddet gören kadınlarda şiddet anını hatırlayamama durumu diye bir şey var mı?
Şiddet gören kadın öncelikle yaşadığı bu durumu, polise veya bulunduğu yerde jandarma varsa ona bildirmelidir. Eğer şiddet gören kadının tıbbi bir müdahaleye ihtiyacı varsa direkt bir sağlık kuruluşuna gitmeli ve şiddet gördüğünü belirtmelidir. Buna ek olarak, şiddet gören kadınlar, doğrudan Cumhuriyet Savcılığı nezdinde de şikayetçi olabileceği gibi, ?İl ve İlçe Sosyal Hizmetler Müdürlükleri, belediyelerin veya baroların Kadın Dayanışma Merkezleri, Mor Çatı gibi çeşit kadın örgütlenmelerinden de yardım isteyebilirler veya Alo 183’ü arayabilirler. Kadınlarda şiddet anını hatırlayamama gibi bir durum mevcut. Bu fiziksel ve cinsel travmalarda çok sık karşılaştığımız bir durum. Fakat taciz ve tecavüz en ağır ruhsal travmalardan birisidir. Kişi, taciz yaşadığı ortama bir daha gitmek istemeyebilir. Kişilerarası ilişkileri bozulabilir. Cinsel hayatında problemler yaşayabilir, eve kapanabilir. Yaşadığı olayla ilgili herhangi bir şey hatırladığında kaygı edinimi ve tiksinti başlayabilir. Belli bir yaşta yaşanan taciz, kişinin karşı cinse tepki oluşturmasına ve bu tepkinin de tiksintiye dönüşmesine sebep olabilir.
Özellikle evlendikten sonra boşanmış kadın olmamak uğruna hayatını feda eden kadınlar maalesef çok fazla. Peki, boşanmış kadınlar boşanmayla nasıl başa çıkmalı?
Boşanan kadının en büyük sorunu, toplumun ona karşı bakış açısıdır. Her sosyo-ekonomik sınıfta bu en önemli sorun olarak karşımıza çıkar. Evet ne yazık ki evlendikten sonra boşanmamak uğruna kendi hayatlarını feda eden kadınlarımızın sayısı bir hayli fazla. Toplumumuzun kültüründe ki algı ise tamamen şu şekilde; ‘’Bu evden gelinlikle çıktın ancak kefenle gelirsin’’. Şiddet gören kadınlarımızın hissettiği ve yaşadığı toplumsal baskı, onları yaşadıklarını kabullenmeye daha da çok itiyor. Boşanmak isteyen kadınların toplumsal baskı ile başa çıkmadan önce yapmaları gereken en önemli şey; Kadın, boşanır boşanmaz her şey ile mücadeleye kalkmamalıdır. Öncelikle bu kaybın sonucu olarak bir yas süreci yaşamalıdır. Moralimizin ve psikolojimizin yoğun olduğu bu dönemler de ciddi kararlar alınmamalıdır. Çalışmayan kadınların iş bulması önemlidir çünkü kaybolan öz güvenini yerine getirmesini sağlayacaktır. Eski eşe ait evde eşya bulundurmamalılar, bu geçiş sürecini hızlandıracaktır. Eğer kişinin imkanı varsa kısa bir tatil yapmalı. Ailesiyle mutlaka görüşüp onlardan destek görmeli. Eski eşlerinin hayatlarına müdahale etmesine izin vermemeliler. Eğer ruh halleri uzun süreden beri kötü gidiyorsa mutlaka bir psikologdan yardım almalarını öneriyorum.
Şiddet gören kadın denildiği zaman aklımıza ilk gelen mesleği olmayan ve çalışmayan kadın oluyor. İyi eğitim almış, iş hayatında belirli yerlere gelmiş ve sosyal statüye sahip kadınlarında şiddet gördüğü ve çoğunlukla sakladığını biliyoruz. Bu bilinçli kadınlar neden bu tip bir şiddete maruz kalıyor ve hatta göz yumuyor?
Kadına Karşı Şiddet, toplumumuzda her yaştan her eğitim düzeyinden kadının sorunu. Yaşanan cinayetlerden, sokaktaki sözlü tacizlere kadar birçok kadın bu durumla karşılaşıyor. Sizinde belirttiğiniz gibi, üstelik yapılan araştırmalar eşinden ya da sevgilisinden şiddet gören kadınların sadece eğitimsiz kadınlar olmadığını açıkça ortaya koyuyor. Her ne kadar çalışan ve eğitimli kadınlar da olsalar şiddete uğrayan kadınlar ilişkiye devam ediyor. Fakat hepsinin bu konudaki yaklaşımları ortak. İlk nedenlerden biri ekonomik nedenlere yapılan vurgu, tek başına çocuk büyütmekle ilgili endişeler, kadınların kendilerine olan güvensizlikleri onların şiddet gördükleri ortamdan ayrılamamalarının en önemli nedeni olarak gözüküyor. Bazı kadınlar ise utanmaktan ve toplumda kabul görmemekten korktuğu için bu şiddete maruz kaldıklarını bildiriyor. Ve bir diğer nedenlerden diğeri ise; kişinin onu öldüreceği düşüncesinin önemli bir faktör olduğunu belirtiyorlar. Fakat hepsinin ötesinde gitmek isteyen kadın, ekonomik durumu iyi ise gidebiliyor, ama öte yandan kısır döngü halini almış olan bir ilişkide söz konusu. Kadının parası olsa bile evi terk edemiyor, çünkü kendine özgüveni yok. ‘’Beni ondan başka kim sevecek?’’ diye düşünüyor. Yani sevgi sandığı duyguya sığınarak, adamın yanında kalabiliyor. ‘’Ben sevgiye ne kadar layığım ki?’’ , ‘’Bu adam beni sevdi ama’’ diye düşünüyor. Birde tabii burada kişinin aileden aldığı terbiye de önemli. Günümüz modern toplumunda halen boşanmayı doğru bulmayan ve tercih etmeyen aileler de var.
Toplumumuzda ‘’karı-koca kavgasına karışılmaz’’ derler, komşularımız arasında bu tip bir kavga cereyan ettiğinde ne yapmalıyız? Sessiz mi kalmalıyız?
Evet, toplumumuzda ‘’karı-koca kavgasına karışılmaz’’ derler, bunu bazen şiddet gören kadın da söyleyebiliyor veya şiddete şahit olan kişilerde. Şiddeti gören kadının bu cümleyi kullanmasının altında yatan en önemli sebeplerden bir diğeri de ‘’Kocam döver de sever de’’ tabiri yer alıyor. Bunun Psikolojide ki anlamı ‘’Siz karışmayın!’’ demek. Bunun altında şikayetçi olursam, birileri karışırsa kocam beni daha çok döver korkusu var. Ya da boşanmak istemiyor. Çünkü boşanmak ülkemizde ve kültürümüzde bir tabu. Aslına bakacak olursak bu durum, kadının şiddeti kabullenmediği anlamına geliyor.
Ben bu tarz olaylara tanık olduğumuzda sessiz kalmanın hem vicdanen hem de etik olarak doğru olmadığını düşünüyorum. Burada en doğru yol polise haber vermek . Çünkü polis geldiğinde kadın şikayetçi olmasa da bu şiddet uygulayan kişi için caydırıcı olabiliyor.
Şiddetin meşrulaşması ne demektir biraz bahseder misiniz? Toplum olarak kadına şiddeti önlemek için neler yapmalıyız?
Bugün ne yazık ki şiddetten bahsedebiliyorsak, bu geçmiş dönemlerde yaşanan şiddete göz yumduğumuz için ve tepki koymadığımız içindir.
Çok üzülerek belirtmek istediğim bir kaç önemli nokta var. Günümüzde halen varlığını devam ettiren atasözlerimizden de anlaşıldığı üzere şiddetin meşrulaştığını görüyoruz. ‘’Kızını dövmeyen dizini döver’’ , ‘’Söz ile uslanmayanı etmeli tekdir, Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir’’ eminim sizlerde çevrenizde bu atasözlerini sıkça duyuyorsunuzdur. Büyüklerimiz bile şiddetin insanları düzelttiğini, doğru yola soktuğunu bize sıkça anlattılar ve anlatmaya da devam ediyorlar. ‘’Babanız / Anneniz küçükken ne yaramazdı, dediğim doğruları yapana kadar ne dayak yedi benden’’ ya da ‘’ Geçmişte seni dövmeseydim halen yanlış yollardaydın, ne kadar elimi öpsen azdır’’. Bu anlatılan ‘’meşru’’ şiddetlerin örneklerini çoğaltmamız mümkün. Durum böyleyken, bunu görenlerin şimdi bu şekilde davranması ve ilk olarak bu yola başvurması yadsınamaz bir gerçek.
Kadına şiddeti önlemek için; Uluslararası örgütlerin ve devlet politikalarının ötesinde, toplumdaki her birey üstüne düşeni yapmalı en azından kendi sorumluluğunu taşıyarak şiddet kavramını sorgulamalı ve insani tavırlar sergilemelidir. Erkeklere yönelik eğitimler verilmeli, sağlıklı iletişim kurmak için öncelikle erkekleri, iletişimi şiddet biçimi olarak kullanmaktan vazgeçirmeli. Kadınlar iş ve eğitim alanında desteklenmeli, bilinçli ve güçlü olması açısından ekonomik anlamda bir statü kazandırmalı. Aile içi değerlerin önemini anlatmalı ve problem çözme tekniklerinin öğrenebilindiğini ve farkındalık kazandırdığını insanlara benimsetmeliyiz.
Fakat her şeyin ötesinde kadına uygulanan şiddeti bitirebilmenin, yok edebilmenin bir tek yolu var bence. O da tüm kadınlarımızı şiddete karşı örgütlemek adına olmalıdır.
Şiddet gören kadın utanıyor ve belki de bu yüzden saklama eğilimine girebiliyor. Peki, korumasız kadınlarımız neler yapabilirler? Sizin tavsiye edebileceğiniz dernek ve kuruluşlar hangileridir?
Maalesef ki Türkiye’de ve diğer ülkelerde , şiddeti uygulayan değil, gören utanıyor. Yapılan araştırmalara göre, şiddet mağduru kadınlar utandıkları için zorunlu kalmadıkça yaşadıklarını en yakınına bile anlatmıyorlar. Korumasız ve diğer tüm şiddet gören kadınlarımız; asla utanmamalı ve sessiz kalmamalı. Hemen en yakın karakola gidip şikayette bulunmalı. Tutanak tutturmalılar hatta bir örnekleri de kendilerinde kalmalı. Şiddet gösteren kişiyi mutlaka şikayet etmeli. Fiziksel şiddetten sonra gelen iyimser tavırlara inanmamalılar çünkü olay bir süre sonra kesinlikle tekrarlanacaktır. Ve son olarak, boşanma davalarında konuşmak isteyen kocalarına asla inanmasınlar, yapılan araştırmalara göre bu inanmaların çoğunun sonu ölümle bitiyor. Şiddet gören kadınlar; Sığınma evlerine ve SHÇEK (Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu) ‘na gidebilir. SHÇEK aynı zamanda; kimsesiz, sokakta yaşayan veya bakıma ihtiyaç duyan çocukların ve ailelerin korunması, kültürel faaliyetlerden faydalanmaları, eğitim ve sağlık güvencelerinin teminin sağlanması amacıyla da kurulmuştur.
Markalaşma eğitimleri, bireysel ve kurumsal eğitimlerle ilgili bilgi almak ve eğitimlere katılmak için mail atabilir, instagram veya facebook sayfalarından eğitim tarihlerini öğrenebilir ve katılım sağlayabilirsiniz.
ÖĞ.GÖR. TUVANA EROLTU
İnstagram: tuvanaeroltu
İnstagram: tuvanaeroltuilemarkalasma
tuvanaeroltu@hotmail.com