24.11.2023 - 15:51 | Son Güncellenme:
Viktorya dönemi, bir dönemin geleneksel ve sosyal normlarına sahipti. Örneğin çiçeklerin anlamını ifade eden bir 'çiçek dili' vardı. İnsanlar, birbirlerine çiçekler göndererek hissettikleri duyguları ifade edebilirlerdi. Ancak bunlar dışında Viktorya döneminde birçok çılgın davranış görmek mümkündü. Bunlardan biri tonlarca dışkının Thames Nehri'ne atılmasıydı. Bu nehir aynı zamanda şehrin içme suyu olarak da kaynak sağlıyordu. Birçok insan dizanteri, kolera ve tifo yüzünden hayatını kaybetti. Ancak bütün bunlara rağmen herkes kirli havanın bu hastalıklara sebep olduğunu düşündü.
Ayrıca sokaklar da en az Times Nehri kadar pisti. Öyle ki bir rivayete göre yolda yürüyen bir kadın, elbisesinin iki izmarit, dokuz sigara, domuz turtası, dört kürdan, iki toka, yarım ayakkabı tabanı, pipet, çamur, kağıt parçaları ve dışkı toplamıştı.
Sıcak suyla duş almak hoş karşılanmazdı
Viktorya döneminde insanlar çok sık banyo yapmadılar çünkü tamamen ıslak bir vücudun doğal korumasını yitirdiğini, bunun da psikolojik bozukluklara ve kötü şeylere yol açabileceğini düşündüler. Viktorya döneminde kadınların, bir damla sirke damlatılmış soğuk su ve sünger kullanarak yıkanmaları gerekiyordu. İnsanlar, 37.8°C’den daha sıcak olan suda banyo yapmanın bir kadını deliliğe götürebileceğini ya da zevk aramaya teşvik edebileceğini düşünüyorlardı.
19. yüzyılın başlarında, insanlar kadınların vücutlarını doğum anına kadar dinlendirmeleri gerektiğine inanıyorlardı. Fiziksel aktivitenin kadınlar için tehlikeli olduğu düşünülmekteydi. Kadınların bisiklet sürmesi de pek hoş karşılanmazdı. Fakat bu düşünce, sadece soylu kadınlar için geçerli olmuştu. Fakir kesim, fabrikalar, maden ocakları gibi pek çok yerde çalışmalarını sürdürdü.
Makyaj hoş karşılanmazdı
Kraliçe Victoria, makyajın çirkin ve kaba durduğunu düşünürdü. Bu nedenle eğer bir kadın güzellik ürünlerini kullanıyorsa, kendisi hakkında kolaylıkla olumsuz söylentilere yol açabilirdi. Sadece aktrisler ve hayat kadınları ruj ve diğer kozmetik ürünlerini özgürce kullanabilirlerdi.
Kabarık etek dönemi 1850'den 1870'e kadar devam etmişti. Ahşap bir çember etrafında katmanlardan oluşan kumaşlar dikiliyordu. Kapılardan geçmekte zorlanmalarının yanı sıra mumlara sürtünerek kendilerini ateşe veriyorlardı. Dolayısıyla bu moda çok uzun sürmedi.
Ölüleriyle fotoğraf çektiriyorlardı
Asil bir kadının sadece sevimli bir köpekle, bir buket çiçekle veya elinde küçük bir meyve sepetiyle yürümesi gerekiyordu. Sadece bazı nadir durumlarda kare şeklinde bir kutu taşımasına izin vardı ve bu kutunun küçük olması gerekiyordu.
Moda ile ilgili tek şey kadınlar için de geçerli değildi. Varlıklı aileler çocuklarına daha çok beyaz renkte, gösterişli elbiseler giydirirlerdi. Bunu yaparken erkek veya kız çocuk olmasını umursamazlardı. Cinsiyet rolleri yoktu. Kurdeleler ve boneler de kullanıyorlardı.
Döneme damga vuran en şaşırtıcı geleneklerden biri de yas tutan ailelerin çocuklarının ölüleriyle hayattalarmış gibi poz vermesiydi. Üstelik bunun tablosunu bile yaptırırlardı. Zengin aileler bunun için genellikle fotoğrafçı bulurlardı. Ancak zengin olmayan aileler ise çizimle yetinirlerdi.