O, bir doğa savaşçısı. Sihirli parmaklarıyla ölüme meydan okuyan bir bilim adamı. Yaşamın kilometre taşlarını uzatmak adına doğaya direnmek, onun yaşam biçimi olmuş. Barçın Yinanç'ın ifadesiyle, "O bizim kahramanımız. Bir cankurtaran". Can dostumuz Fikret Bila'nın yaşam savaşına Makedonya'da başarılı bir operasyonla temel atan Prof. Dr. Javica Ugrinovski, hastamız gözlerini ilk açtığında başucundaydı.
Hastasıyla ilgili gelişmeleri ilk günden bu yana titizlikle izleyen Ugrinovsky, Milliyet'in davetlisi olarak iki günlüğüne İstanbul'a geldi. "Biz doktorlar için en büyük ödül, hastamızın yaşama geri döndüğüne ilişkin ilk işaretleri almaktır. Dün Fikret Bila'nın elini tuttuğum an yüzündeki ifade bir kez daha bu mutluluğu tattırdı bana" diyen Ugrinovsky, Makedonya'nın en ünlü nöroloğu ve beyin cerrahı.
Türkiye dahil, dünyanın dört bir yanından gelen hastaları yaşama döndüren profesörün ününe ün katan ise, bir suikast sonucu ölümle burun buruna gelen Makedonya Cumhurbaşkanı Kro Gligorov'u kısa sürede normal yaşama taşıyan 12 saatlik operasyon.
"Biliyor musunuz, Bila ile Başkan Gligorov'un vakaları arasında şaşırtıcı benzerlikler var. Her ikisi de birer gözünü yitirdi. Her ikisi de aynı gün sabah 10'da kaza geçirdi ve öğle vakti, tam 12'de ameliyata alındı."
Ne var ki Başkan Gligorov'un operasyonu tam 12 saat sürmüş. Bila'nınki ise yedi saat.
Ugrinovsky, Başkan'ın durumunun Bila'dan çok ağır olduğunu, beynin ciddi hasar gördüğünü, yaşam umudunun çok az olduğuna dikkat çekerek, "Üstelik 73 yaşındaydı, ama bir ay gibi kısa bir sürede normal yaşama dönerek bizleri şaşırttı" diyor ve gülerek ekliyor: "Tabii ki biyolojik yaşı 73. Aslolan gönül yaşıdır. Başkan'ın gönül yaşı çok gençtir. Görseniz 50'den fazla vermezsiniz."
Bila'ya dönük umutların giderek yeşerdiği şu anlarda, yüreğimize şu sözlerle daha da su serpiyor: "Doğrusu Bila'nın bunca hızlı bir gelişme göstermesi beni hem şaşırttı, hem sevindirdi. Bu sanırım sizlerden yansıyan sevgi dolu pozitif enerjiden kaynaklanıyor."
Profesörün en uzun ameliyatı, 18 saat 30 dakika sürmüş. Bir taksi şöförünü tek başına yaşama döndürürken, tam altı asistan ve anastezi uzmanı değiştirmiş. Ugrinovsky acil durumlarda ne yapılacağına karar verirken soğukkanlı davranmanın şart olduğunu söylüyor. Ona göre karar, duygular gözardı edilerek, tıp bilimi üzerine alınmalı. Duygular cerrahı yanlışa itebilir. Üstelik hastaya nörolojik operasyonlarda en pratik yöntemle yaklaşmak zorunlu. Ünlü beyin cerrahı acil durumdaki hastayı denek olarak gören doktorları tasvip etmiyor: "Kritik hastaya ne uygulayacağınıza karar vermek tabii ki zor, ama geçmiş deneyimleriniz ve altyapınız size mutlaka yol gösterecektir."
Profesöre Cerrahpaşa ve gözleme fırsatı bulduğu Türk doktorlarına ilişkin izlenimlerini soruyoruz. Övgü dolu yaklaşım, aynen şöyle:
"İlk bakışta Cerrahpaşa'nın görüntüsü eski bir yapı izlenimi verse bile, bu çok önemsiz bir ayrıntı. Bir elbise gibi. Asıl önemli olan elbisenin içidir, ki Cerrahpaşa buna fazlasıyla sahip. En
son teknik cihazlar, tıbbi aletler. Yoğun bakım imkanları çok güzel. Ve bence en önemlisi hepsi birbirinden parlak, çok iyi eğitilmiş ve ekip ruhu ile çalışan doktorlarınız. Makedonya Türkiye'deki beyin cerrahisinin hızla geliştiğine ilişkin bilgilerle dolu."
Doktorluk mesleği Ugrinovsky'e aileden miras değil, ancak yedi yaşından itibaren lakabı "doktor" olmuş. Neden mi? Çünkü mahallede kedi köpek ne kadar yaralı hayvan varsa tedavisini üstlenmeyi görev bilmiş. Sonuçta tıp dalını seçmek kaçınılmaz olmuş onun için ve eğitimini iki dalda sürdürmüş. Nöroloji ve beyin cerrahisi. "İyi bir beyin cerrahı olmak için önce iyi bir nörolog olmak gerekir" diyor.
Ailenin ilk doktoru olmasa da sonuncusu değil. Büyük oğlu dişçiliği seçmiş, kızı ise ortopedi dalına hazırlanıyor. Ya 4.5 yaşındaki oğlu? Şimdiden en büyük zevki babasının beyin ameliyat kasetlerini seyretmek.
Doğayla savaşını yaşamın ötesine de taşıyan Ugrinovsky'nin hobiyi aşan ikinci mesleği dağcılık. Makedonya'dan Katmandu'ya uzanan dağcılık öyküsünde zirvelere uzanan yarışma ve organizasyonlar var.
"Seyahat etmek ayrı bir tutku benim için, ama yeni yerler görmek değil hedefim; yeni insanlar tanımak. O ülkenin kültürünü, insanlarıyla direkt temas ederek yaşarsam daha iyi kavrarım diye düşünüyorum. Lisan da sorun değil, yeter ki yürekten isteyin, anlaşırsınız" diyen profesör, gerçek bir gönül adamı ve ciddi bir Türk hayranı. Üstelik 35 yıl öncesinin İstanbul'unu, iki ay süre ile Dolapdere penceresinden gözlemiş bir Makedonyalı. Bu nedenle kendisini bir yol alıp Kasımpaşa ve Beyoğlu'na doğru uzanıyoruz. Beyoğlu'ndan Kasımpaşa'ya inen dar ve dik yokuşlar heyecanlandırıyor Ugrinovsky'i.
Pera Palas'ı hemen anımsıyor. Tepebaşı'nda bir restoranı arıyor gözleri, ama bulamıyor. 35 yılın değişim tarifi ise hayli felsefi:
"Bizler hep çevremiz değişirken, kendimizin hiç değişmediğini sanırız. 35 yıllık değişimi izlerken kimbilir ben ne çok değiştim demekten kendimi alamıyorum. 35 yıl bir asrın üçte biri ve insan yaşamı için çok önemli bir süreç. Ama tarihi geçmişle kıyasladığınızda neredeyse bir hiç. Türkiye çok değişmiş ve çok gelişmiş. Ama yürek zengini insanı hep ayni. Ben dünyanın dört bir yanını gezdim. Binlerce insan tanıdım. Türkiye'de, Fikret Bila'nın çevresinde oluşturduğunuz sevgi yumağına, gönül bağına hiçbir yerde rastlamadım. Bu yüzden Türk insanını kendime çok yakın buluyorum. Bizler, sanırım ayni mentaliteyi paylaşıyoruz."
Biz de sayın profesör. Biz de sizi kendimize çok yakın buluyoruz.