Çocuklarda çok sık rastladığımız dersi dinlememe, derste hayallere dalma, evde ödevlere ilgi göstermeme gibi sorunlar aslında çok da yabancı olmadığımız durumlar. Genellikle bu gibi durumlarda çocukların tembel olarak adlandırılmasına da oldukça sık rastlarız.
Ne yazık ki bu gibi durumlarada aileler ve eğitmenler, tembel olarak adlandırılan çocuğa ders çalışması yönünde çeşitli baskılar uygular. Bu da öğrencide daha fazla strese yol açabilir.
Konuya öncelikle beynimizin nasıl öğrendiğini anlayarak başlamak gerekiyor. Bengi Semerci Enstitüsü’nden, Çocuk-Genç ve Erişkin Psikiyatristi, Prof. Dr. Bengi Semerci beynimizin nasıl öğrendiği ve stres altında nasıl çalıştığı konusunda bilgiler verdi.
Beyin nasıl öğrenir?
Beyin, sürekli etraftan gelen uyarıları almakta ve değerlendirmektedir. Tekrarlamalar ve eski bilgilerle kurulan bağlar, nöronlar arasındaki bağlantılarda değişimler yaparak öğrenilen bilginin uzun süreli bellekte depolanmasını sağlar. Uzun süreli belleğin kapasitesi sınırsız ve kalıcıdır. Doğru öğrenme ve değişim; Bilgiyi gerektiğinde nereden ve hangi bilgiyi nasıl geri çağıracağını öğrenmek demektir.
Gelen uyarılar öncelikle beynin amigdala denen duyusal merkezi tarafından değerlendirilir. Amigdala, daha önceden tanıdığı duyuları da yanına ekleyerek bu bilgiyi prefrontal kortex ile paylaşır. Prefrontal kortex ise değişik bölümleri ile bilgiyi işler ve daha önce sahip olduğu bilgiyle harmanlayarak yeni bilgilere yön verebilecek düzenlemeyi yapar. Yani gerçek öğrenme, araştırmacı bir yaklaşım, bilginin üzerine ekleme, bilgiyi kullanıp yeni buluşlar yapmak için prefrontal kortekse ihtiyaç vardır. Çünkü kalıcı öğrenme, ezber değildir.
Stres öğrenmeyi nasıl etkiler?
Beyne gelen bilgi beynin amigdala denen bölgesinde değerlendirilirken eğer amigdala yoğun stres algılarsa, uyaranı prefrontal kortekse göndermeden daha aşağıdaki beynin daha az gelişmiş, ilkel merkezlerine gönderir. Çünkü çok iyi dizayn edilmiş bir işlemci olan beyin, stres anında sadece kendini kurtarmak için gereken basit şeyleri yapmaya programlanmıştır. Bunlar; Ortamdan uzaklaşmak veya bedenen bir tepki vermektir. İşte bu nedenle, sınıf koşulları ya da ders anlatan kişi nedeniyle stresli ortamlarda bulunan öğrencilerin, boş bakışlarla hayal kuruyor olmaları veya olumsuz davranışlar içinde bulunuyor olmaları tesadüf değildir.
Stres beyni daha ilkel, yani daha az uygar çalışmaya zorlar. Öğrenme bozulur, ilgi kaybolur. Öğrenci ezber yapabilir ama yaratıcı olamaz, oysa öğrenme ezber değildir. Biz öğrenmeyi nispeten kalıcı ve uzun süreli değişim olarak tarif ediyoruz. Bu işleyişi bilmeyen öğretmen, kendisinin öğretemediğinin farkına varmaz, öğrencisinin beyninin öğrenemediğini düşünür.
Aynı şekilde depresyon, kaygı bozukluğu, DEHB gibi durumlarda da öğrenme bozulur. Mesela; DEHB olan bir çocuğa, “öğrenemiyor” diye kızmak ve onu eğitimden uzaklaştırmak yerine, eğitimci, beynin nöroplastite mucizesini kullanarak kendinin DEHB’li çocuklara öğretebilme kapasitesini arttırabilir ve onların öğrenmesini sağlayabilir.
Kaygılı durumlarda bir stres hormonu olan kortizol seviyeleri daha yüksektir. Kortizolün ise hipokampusta bilginin uzun süreli hafızaya işlenmesinde engelleyici rolü vardır. Kaygı bozukluğu olan birini öğrenmek için zorlamak, öğrenmesini daha da bozar. Önce kaygı düzeyini azaltmak gerekir.
Klinik depresyon ise beynin bilişsel işlevlerini direk olarak bozar. Depresyondaki seratonin ve noradrenalin adı verilen beyin hormonlarının kimyasal dengesizliği tekrarlayıcı olumsuz düşünce, yeni bilgiye kapalı olma, konsantrasyon ve dikkat bozukluğu, hafıza bozuklukları ve kaybı, bozulmuş yanıt/tepki süresi ve dikkat çeldiricilere daha hassas olma yollarıyla bilişsel kapasitede düşüş yapar. Çocukluk veya ergenlikte depresyonun hızlı ve beklenmedik akademik kayıplara, hatta sınıfta kalmalara yol açması bu yüzdendir.
Eğitimciler daha iyi bir öğrenme sağlayabilmek için neler yapabilir?
Eğitimciler beyini tanıdıkça, bağlantıları ve değişim kapasitesini nasıl yönetebileceklerini öğrendikçe öğrenciler de kendi beyinlerini nasıl değiştirebileceklerini öğrenecektir. Bunun için yeni bilgilerle eğitimcilerin, önce kendi öğrenme sistemlerini değiştirmesi ve başka disiplinlerle iş birliği yapmaları ilk adım olabilir. Her şeye rağmen unutmamak gerekir ki yaptığımız işten heyecan duymuyor ve heyecan yaratamıyorsak nörobilimdeki gelişmeler ve beyinin nöroplastitesi bizi geliştirmeye yetmeyebilir.
Serap Torun
Twitter:https://twitter.com/seraptorun73