Aşı, araçlarda zorunlu kemer takma uygulamasından sonra gelen en ucuz ve etkili ölümü engelleme yoluyken, ne yazık ki sık sık aşı aleyhinde söylemlere de şahit oluyoruz.
Tüm dünyada ve ülkemizde uygulanan çocukluk çağı aşıları hakkında olumsuz söylemlerde bulunan kişiler, acaba hangi amaca hizmet ediyorlar? Eldeki veriler çok ilginç. Bu konuda Enfeksiyon Hastalıkları Derneği ve Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı Prof.Dr.Mehmet Ceyhan'dan önemli bilgiler aldım.
Aşılama ile bugün enfeksiyon hastalıklarından korunmada gelinen noktadan söz eder misiniz?
Ülkemizde, T.C. Sağlık Bakanlığı’nın uyguladığı aşı takvimi ile çocuklar 13 hastalığa karşı bebekliklerinden itibaren korunuyorlar. Bu hastalıklar aşılama sayesinde artık ya görünmüyorlar ya da çok az görünüyorlar. Milyonlarca insanı öldüren çiçek hastalığı, aşılama sayesinde Türkiye’de 1957 yılından, dünyada da 1977 yılından itibaren görülmemektedir.
Yine tarihte milyonlarca insanı öldüren, sakat bırakan çocuk felci 26.11.1998’den beri ülkemizde görülmüyor. Dünyada her yıl 300.000 – 400.000 çocuk felci vakası bildirilirken, bugün bu rakam birkaç vakaya düştü. Aşılama faaliyetleri sonucu sadece Pakistan ve Afganistan’da vakalar görülüyor. Onların sayısı da yılbaşından bu tarafa 6 kişi. İnşallah 3 yıl içerisinde artık hiç vaka görülmeyecek ve çocuk felci aşısı da uygulamadan kalkacak. 2013 yılında Suriye ve Irak’ta savaş şartları nedeniyle o ülkelerde aşılama yapılamaması sonucu yaşanan salgının ülkemize bulaşmaması da aşılama sayesinde olmuştur.
Difteri (Kuş palazı) da çok ölümcül bir hastalıktır. Yine aşılama sayesinde son 14 yılda sadece 1 vaka görülmüştür. Tetanos aşısı ile eskiden çok sayıda yenidoğan bebeğin ölümüne yol açmış olan yenidoğan tetanosu elimine edilmiştir.
Halk arasında menenjit aşısı olarak bilinen "Hib" ve zatürre aşısı olarak bilinen "pnömokok" aşılarının ülkemiz aşı şemasına girip, % 97 oranında uygulanmasından sonra, son 3 yıldır Hib dediğimiz bakteriye bağlı menenjit vakası görülmemektedir ve pnömokokların görülme oranı % 40’dan % 10’a inmiştir.
Hepatit B taşıyıcılığı oranı % 8’den % 2’ye gerilemiş, çocukluk çağı tüberkülozu önemli ölçüde kontrol altına alınmıştır.
2011’de başlayıp, 2013’de maksimum etkisini gösteren ve Avrupa kıtası başta olmak üzere bütün dünyayı etkileyen kızamık salgınını Türkiye en az hasta sayısıyla atlatmış, rakamlar da yeniden tekli hanelere doğru inmeye başlamıştır. Suçiçeği vakalarında da gözle görünür bir azalma meydana gelmiştir.
Toplamda baktığımız zaman, eğer bir anda aşılama durdurulursa, bir süre sonra bu 13 tane aşıyla korunulabilen hastalığa bağlı her yıl 14.296 çocuk ölecektir. 20 milyar Euro da mali kayıp yaşanacaktır. Bu ölüm rakamı ancak trafik kazaları, kanserler ve kalp-damar hastalıkları ile kıyaslanabilir. Burada fark aşısızlık sonucu ölümlerin çoğunun çocukluk yaşında gerçekleşecek olmasıdır. Ayrıca diğer ölüm nedenlerinin aşı gibi kolay ve ucuz bir önleyici yöntemi yoktur.
Aşılar ile ilgili sık sık spekülasyonların yapılıyor. Bu iddialar aşılama uygulamalarını ne yönde etkiliyor?
Bu soru çok önemli. Çünkü kimse bunu konuşmuyor. Bu aşı karşıtlığının uygulamaya etkisi toplumdan topluma değişmekle birlikte, genellikle aşılamanın lehine oluyor. Bu konuşmalar aşıyı gündemde tutuyor. Negatif yönde görsel ve yazılı basında bir haber çıktığında, aşının neye yaramadığı yanında, neye yaradığı, yararları ve gerekliliği de gündeme geliyor. Bir anda birileri düğmeye basmış gibi aşı aleyhinde konuşmaya başlıyor, sonuçta aşı aleyhine bir şey olmuyor. Örneğin: Geçtiğimiz yıl Türkiye’de 40 milyon doz aşı yapıldı, aşı reddi sayısı sadece 970. Oysa bu aşı karşıtı kampanyalar sonunda aşılar gündeme geliyor ve sonuçta ya aşılama oranları artıyor, ya da yeni bir aşı programa ekleniyor. Son olarak da, Anayasa Mahkemesi aşı yaptırmayan bir babanın başvurusu üzerine, “zorunlu değil” diye bir karar verdi ve aşı karşıtı insanlar bu kararın üzerine atlayıp, yaygara yaptılar. Oysa mahkemenin kararının gerekçesi açıktı; “Bu konuda mevzuat eksik” deniyordu.
Türk toplumu otoriteye güvenen bir yapıya sahip. Bu kişilerin söylediklerini izliyorlar, dinliyorlar, ancak davranışlarını bu konuda otorite olarak kabul ettikleri kurumların önerilerine göre şekillendiriyorlar.
Sizce bilimsel olarak ispatı olmayan spekülatif söylemleri neden çıkartma gereği görüyor bu kişiler?
Bu konu çok sayıda çalışmada bilimsel olarak irdelenmiş. Bilimsel hile, ilginç olma, hastalıkların önlenmesinin getireceği tedaviden sağlanan kazançta düşme gibi birçok faktörün içerisinde en önemlisi şöhret olma tutkusu. Çünkü “köpeğin insani ısırması değil, insanın köpeği ısırması haber değeri taşır”. Bu sebeple, bilim dünyasının yıllarca süren çalışmaları sonucu bütün dünyanın kabul ettiği ve bu nedenle istisnasız bütün dünyada programlar oluşturulup uygulanan aşılamanın yararlı, gerekli olduğunu söylemek haber değeri taşımıyor. Bu bir medya gerçeği.
Şöyle de düşünebiliriz, halkımızın yüzbinlerce kişiyi öldüren ishal, zatürre gibi hastalıklara değil de henüz ülkemizde görülmemiş Ebola hastalığına ilgi duyması gibi. Bu tip aşı karşıtı söylemlerle gündem olmaya çalışan insanlar da halkın bu ilgisinden yararlanmak istiyor.
Bu kişiler içinde hekimlerin de olması durumu daha da samimiyetsiz hale getiriyor mu?
Samimi olduklarını göstermeleri için şunları yapmaları gerekir;
Öncelikle çocuklarının aşı kayıtlarını getirsinler. Çocukluk cağı aşılarında şu anda bulunmayan cıvanın zararlı olduğunu belirtip, "çocuğunuza aşı yaptırmayın" diyen bu insanların genelde çocuklarına aşılarını eksiksiz yaptırdığını görebilirsiniz. Üstelik bir cıva bileşiği olan thiomersal aşılara, şişeye defalarca girme sonucu olabilecek bakteri bulaşmasını önlemek için konur, oysa simdi aşılar hep tek dozluk olduğu için thiomersal içermiyor. Onlar çocuklarına aşı yaptırdığında ise aşıda bu bileşik vardı, ancak cıva miktarının zarar vermeyecek kadar düşük olduğunu bildikleri için yaptırdılar. Simdi cıva içermeyen aşılarda cıva var diye bağırmalarının samimi olduğuna nasıl inanılabilir? Kendi çocuklarını korudukları hastalıklardan vatandaşın çocuğu zarar görsün istiyorlar.
Öte yandan oldukça ağır ve ölümcül bir hastalık olan grip hastalığın için “gribi aşı ile önlemeye gerek yok” diyenler oluyor. Grip, dünya tarihinde en çok insan ölümüne neden olmuş hastalıktır. Sadece 1918 1919 salgınında 100 milyon civarında insan ölmüştür. Simdi bu kişilere sormak lazım. Muayenehanelerine gelen gripli hastalardan, "senin hastalığın önemli bir hastalık değil" deyip, para almadıkları oluyor mu?
Ben aşı gerekliliği ile ilgili, bilimsel kanıtlara dayalı rakamlar veriyorum. Kendileri de gereksizliğine dair rakamlar verebiliyorlar mı? Yoksa, tek dayanakları internette yer alan amacı belirsiz dedikodular mı?
Bir bilim adamı bilimsel kanıtlarla konuşur, dedikodularla değil. İnternete girerseniz, bilimsel, dinsel ve toplumsal gerçeklere karşı çok sayıda bilgi bulursunuz. İlginç olma adına bunların dedikodusunu yapmak bir bilim adamına yakışmaz diye düşünüyorum.
En önemlisi de şu; Son zamanlarda bilim dünyasında, aşı karşıtı grupların aşı sanayiine hizmet ettiklerine dair bir şüphe var. Gerçekten geriye donup baktığınızda, bunların faaliyetlerinin sonunda mutlaka ya aşı sayısında ya da aşılama oranlarında bir artışla sonuçlandığını görürsünüz. Aşılamanın çoğalması için benim aşı lehine konuşmam, onların aleyhte konuşmaları kadar olumlu katkı yapmıyor. Bir çeşit “negatif slogan kullanarak, pozitif sonuç elde etme” yöntemi gibi. Bu bağlantıyı ispat etmek zor ama yaptıklarının sonuçlarına bakınca, böyle bir ihtimal hep beynimin bir yerlerini kurcalıyor.