Heykeltraş August Rodin'den 1880 yılında şair Dante'nin İlahi Komedya’sını betimleyen bir kapı yapması isteniyor.Rodin, bu sipariş üzerine uzun süre kafa yorduktan sonra "Cehennem Kapıları”nı yapmaya karar veriyor. Kapı birkaç bölümden oluşuyor, araf bölümünde "Düşünen Adam" var ve tüm gözleri kendi üzerine çekiyor. Rodin’in cehennem kapısını oluşturması 10 yıl sürüyor. Rodin'in atölyesine gelen bir İngiliz alınlıktaki bu heykeli satın alıyor ve ona "Düşünen Adam" ismini veriyor. Rodin öldükten sonra 1922'de Rodin Müzesi'nin bahçesine taşınıyor ve günümüzde de orada sergilenmeye devam ediyor. Düşünen Adam, önceleri ilahi komedya gibi bir konunun parçasıyken daha sonra bağımsız bir konu oluyor. Ülkemizde ise bilindiği üzere "Düşünen Adam" kendisine ancak Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nin bahçesinde yer buluyor ki bu da bambaşka bir hikaye…
“Haydi söyle, ruhun neyin özlemini çekmekte” Dante
Sanırım günümüzde hepimiz ruhumuzun, zihnimizin ve bedenimizin ihtiyaçlarını keşfetmek için daha farkındalıkla bir yaşam sürmeliyiz ve fark ettikçe, keşfettikçe de bir heykeltraş gibi önce sabırla, incelikle bazen de keskin olabilen darbelerle ilerlemeliyiz.
Nasıl bir dünyada yaşanıyorsa beynin de o dünyaya dönüştüğünü söylemek mübalağa olmayacaktır. Yani, beynimiz bir manada, kendine çevreye uygun yeni bir beyin imal ediyor. Ya da, Cajal’ın veciz bir şekilde ifade ettiği gibi, “Her insan kendi beyninin heykeltıraşıdır.” diyor Oytun Erbaş Psikiyatrinin Kara Kitabı isimli kitabında. İnsan beyni 2019 yılında hala gizemini koruyor olsa da pek çok çalışma ve bilimsel veri gösteriyor ki insan zihni gerçek bir heykeltraş gibi somut farklılıklar yaratacak derecede etkili. Evet zor duygular varlar. Ancak herkes için varlar. Peki aynı durum karşısında hissedilen zor duygularla baş etmede neden iş arkadaşın senden daha rahat, daha kolay atlatabiliyor veya senin kadar etkilenmiyor?
Endüstri toplumu ve bu yaşamın getirileri maalesef beyindeki pek çok bölge üzerinde etkili. Kalabalıklar içinde yalnızlaşan, sosyal medyanın deyim yerindeyse hayatını işgal etmesinin farkında olmayan, istemsizce ve kontrolsüzce gereksiz veriye maruz bırakılan, az veya çok yeme kaygısı taşıyan, trafikte geçirilen zaman, iş hayatında performans kaygısı yaşayan, egzersizi abartıp daha yoğun stres yüklenen, sosyal paylaşımın yüzeysel kaldığı bir insan profili hayal edelim ki pek çoğumuza yakın bir profil değil mi? Bugün kırsalda yaşayan insanlar ile şehirde yaşayan insanlar arasında ölçülen depresyon vakalarını sayısındaki artışın bir sebebi de maalesef ki endüstriyel hayatın getirileri. Ancak bir yandan da araştırmalar gösteriyor ki entelektüel donanımı daha yüksek kişilerin zor duygularla ve depresyonla baş etmede ve hatta tedavi sürecinde etkililiği daha fazla.
Entelektüel kabiliyet eşittir zengin nöronal ağ. Yani beyninize çalışması ve gelişmesi için sürekli veri vermelisin. Dil öğrenmek, spor yapmak, sanat faaliyetleriyle uğraşmak, okumak, yazmak, çizmek, sergi görmek, seyahat etmek, yeni bir hobi edinmek, meditasyon yapmak, sosyal çevreni kendini geliştirebileceğin şekilde yeniden yapılandırmak. Bu çeşitliliğin haricinde de bir konuyla ilgili 10.000 saat emek vermek. Eminim 10.000 saat kuralını duymuşsundur; Malcolm Gladwell'in ilk olarak 2008 yılında basılan “Outliers” adlı kitabında başarıyı getirdiğini öne sürdüğü iki etkenden biridir. Temel olarak kural, bir konuda uzmanlaşmak için en az 10.000 saat üzerinde çalışılması gerektiğini söyler. Çizginin Dışındakiler, Kitabı da kesinlikle tavsiye ederim.
Entelektüel donanımı arttırmanın stres üzerinde ki etkileri somut verilerle kanıtlanırken; stresin üzerimizdeki olumsuz etkilerini artık tartışmaya dahi gerek yok diye düşünüyorum. Yapılan araştırmalar Budist rahipler arasında anksiyetenin neredeyse hiç gözlemlenmediğini gösteriyor. Kaygıları yok, hayat amaçları çok net ve her şeylerini kaybetseler dahi empati yeteneklerini kaybetmiyorlar ve çok mutlular. Bunun üzerine Amerikalı araştırmacılar Budist rahiplerden seçilen bir grubu fonksiyonel beyin MR’larını çekmek üzere ABD’ye davet ediyor. Yapılan tetkikler neticesinde farklı duygusal durumlar karşısında verdikleri tepkiler ve beyinlerindeki aktivite yoğunluğu ölçülüyor. Bu sırada Budist rahiplerden birisi söz alarak şöyle diyor: “Bu yaptığınız araştırmalar aslında bizim açımızdan çok da büyük önem arz etmiyor. Zira, biz bu zihinsel mertebeye nasıl ulaştığımızı gayet iyi biliyoruz. Çocukluğumuzdan itibaren iyilik yapmayı, empati kurmayı, bir hayvana kızmamayı, ansızın yağan yağmurdan ıslandığımız vakit bunu anlayışla karşılamayı, sinirlenmemeyi öğrendik. Beynimizi hep bu fikirlerle yoğurduk ve nihayetinde bu hale geldik” Budist rahip özetle şunu söylemeye çalışıyor; biz 10.000 saatimizi, belki de fazlasını böyle insanlar olabilme yolunda harcadık diyor Oytun Erbaş Psikiyatrinin Kara Kitabı isimli kitabında.
Ve evet, doğru hepimiz birer heykeltıraşız... Usta veya acemi kendi hayatlarımızın heykeltraşı…
Sevgiyle…
Psk.Dan.Gizem KOLÇAK