Çok okuyanlar bilir bazı kitaplar vardır; vakti zamanı gelir, her buluşmada başka şeyler öğretir, öğretmendir, yol arkadaşı gibidir… İşte bu kitaplardandır Martı Jonathan Livingston’ın öyküsü. Onunla ilk ne zaman tanıştığımı hatırlamıyorum ama belirli dönemlerde buluşuyoruz; önce kitaplıktan gözüme çarpıyor, sonra başucuma geliyor ve sonra bir soluktan ama uzun uzun anlıyorum onu. Bu ziyaretinde pazar sabahı erken saatte demlediğim kahvemin yanında arkadaşlık ediyor bana. Bu yazıdaki tüm alıntılarım da ona ait.
Son dönemde yakın çevremden, mesleğimden dolayı görüştüğüm kişilerden, okuduğum yazarlardan, gündemdeki konulardan anladığım şu ki modern çağ insanı artık yorgunluğunu kabul etmeye başladı ve bir adım atmak istiyor. Konuyla ilgili basit bir Google araştırması bile size içinizi karartacak derecede olumsuz başlıklar veriyor örneğin modern çağ insanı neden yalnız, modern çağın psikolojik problemleri, modern çağ tutsaklık mı, kırsala yerleşim artıyor, yoga ve meditasyondaki yükselişin sebebi ne, modern tutsaklık gibi başlıklar. Kabul etmeliyim ki modern tutsaklık başlığı ilgimi çekiyor, düşünüyorum da en son ne zaman cep telefonumu yanıma almadan bir yere gittim; yazar burada gülümsüyor ve cuma günü cep telefonunu almadan evden çıktığını fark ettiği an küçük ama tatlı bir panikle otoparktan geri dönüşünü anımsıyor.
"Yaşamak için ne çok neden var! Balıkçı teknelerinin etrafında o rutin, sıkıcı dönüp dolaşmadan başka nedenler de var yaşamak için. Cehaletimizi kırabiliriz, becerilerimizi, yeteneklerimizi ve zekamızı kullanarak kendimizi bulabilir, kendimiz olabiliriz. En önemlisi, özgür olabiliriz, uçmayı öğrenebiliriz."
Daha özgür olmak için daha tutsak hayatlar yaşayan bir kitle var. Bu durumun yanlış olduğunu, özgürlüğü, yaratıcılığı ve sonunda da mutluluğu kısıtladığını, baskıladığını fark edip bir şeyler yapması gerektiğini hisseden ama ne yapması gerektiğini bulamayan bir kitle var. Bir de arkadaşım Martı Jonathan Livingstone ile daha önce karşılaşanlar var.
"Yaşadıkları ona bir tüy ve kemik yığını değil, kusursuz bir uçma ve özgürlük fikriyle donatılmış, hiçbir şeyle sınırlandırılamayacak bir martı olduğunu öğretmişti."
Durum ve şartlar ne olursa olsun kendimizi hiçbir zaman sınırlandırmamalıyız. İnsan çok yönlü ve biricik bir varlık. Sen çok değerli ve özelsin. Kendine şans ver. İste, dene, tekrar tekrar dene.
"Sürüdeki martılar karada acınacak bir halde bir araya toplanmış dururken o, öğrencileriyle geceleri bulutların arasında rüzgara karşın uçuyordu."
Peki sen? Seni özgür kılan şeyi bulabildin mi? Bu istifa edip bir sahil kasabasına yerleşmek de olabilir, kendini notaların arasında kaybetmek de, her sabah 5.00 da uyanıp bir saat koşmak da, kimseyle paylaşmadığın bir şiir defteri de, tiyatro sahnesidir belki, aynı filmi defalarca seyredip o karakterin gerçek olduğuna inanmaktır belki de… her neyse denemekten asla vazgeçme ve bul onu.
"Şimdi tercih senin. Ya burada kalıp öncesine göre biraz daha yüksek olan bu bilinç düzeyini öğreneceksin ya da geri dönüp sürüyle çalışmaya devam edeceksin.
''Jonathan'' dedi, ''sevgiyi sakın ihmal etme.''
Sevgiyle…
Psk.Dan.Gizem KOLÇAK