Sosyal medya denildiğinde, adı üstünde ‘’sosyal medya’’ diyemeyeceğimiz bir kavram ortaya oluşmaya başladı. Çünkü ortada amacı sosyallik olarak yapılan tek şey yok. Aksine asosyalliği, gerçek paylaşımı körelten, egolarımızın acil doyurulma ihtiyaçlarını artırıp yarıştıran sosyal medya, bir süslü kelime aslen. En ilgilisinden en ilgisizine kadar ila ki birkaç popüler programı kullanmayanımız yok. Sigara bağımlılığı ile savaşırken, bilgisayar televizyon saatini azaltmaya çalışırken bağımlılığın bir başka türü olan sosyal ağlar sinsice hayatlarımızda… Her an elimizden düşmeyen telefonlar, dakika aralıklarıyla sırayla sosyal ağları yenileyip an ve an yeni paylaşımları takip etmekteyiz.
Üstelik sosyal ağlarda tüm insanlar mutlu, harika ve lüks hayatları, sınırsız eğlenceli yaşamları, süper arkadaş çevreleri ile kimsenin ne bir hastalığı ne bir üzüntüsü ne de başka bir şeye ihtiyacı var… Yedikleri içtikleri an ve an gözler önünde, pekin ördeklerinden ve sushiden başka bir şey yemeyen, içtikleri kahvenin köpüğünün güzelliğini hemen paylaşmadan edemeyen ya da doğa üstü manzaralarda sürekli olan oraya kimse gidemez ben buradayım diye bağıran fotoğraflar sürekli yarış halinde. Kendinizde ya da aklınızda canlanan başkalarının hesapları gözünüzün önünde şuan eminim… O insanlar mı sahte yoksa hayatları mı? Ya da sosyal hesapları mı?
Peki ne oluyor da bu paylaşımları durduramıyoruz, olduğundan daha mükemmel yaşadığımıza inandırmak istiyoruz başkalarını ?
Araştırmalara bakıldığında özgüveni düşük ve asosyal hatta anti sosyal insanların daha çok sosyal ağları tercih ettiği görülüyor. Bunların en belirgin sebebi ise yoğun bir onaylanma ihtiyacından gelmektedir. ‘’Like’’ ile giderilmeye çalışılan onay görme ihtiyacı kişinin kendini kabul etmemesi, beğenmemesi, başarısız, eksik bulması gibi birçok etkeni altında bulunduruyor. Sürekli yarışmaya çalışan hayatlar ile kişiler bu şekilde ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyor. Sosyal ağlara bağımlılıkları ilgisiz aileler, yanlış arkadaşlıklar ya da içe dönük ve özgüvensiz kişilik yapısı daha da artırmakta. Ne zaman bağımlı olduğunuzu anlamak için ise; eğer sosyal ağlara ulaşamadığınızda yoğun öfke hali yaşıyorsanız, başka yaptığınız işlerden keyif alamıyorsanız, hayat kaliteniz bir madde bağımlısının ki gibi bozulmaktaysa sosyal medya bağımlısınız demektir.
Peki ne yapmak gerekiyor?
Öncelikle gerçek hayatınız ile sanal dünya arasında ki sınırlarınızı ayarlayabilmek ve sınır ihlali yaratmamak gerekiyor. Çünkü onaylanma, kabul görme gibi doyumlar ya da duygularınızın yoğunluğu sonucunda gerçek hayatınız ile yer değişiyorsa problemler başlamaktadır. İdeal sosyal ağ kullanıcıları, sanal dünyada düşüncelerini, ihtiyaçlarını ve duygularını kendi benliğine uygun olarak kendini realist şekilde yansıtarak ortaya koyabilmektedir. Gerçeklik ile bağını koparan ve sanal ortam ile beslenen kişilerden değildir. Her şeyin azı karar çoğu zarar iken, kendinden ve kendi hayatının çerçevesinden kopmayan kullanıcılar için zararlı olmaz iken, dünyadan koparak, saatlerini aşırı şekilde harcayan, sosyalliğini azaltan, benlik algısını bozanlar için sosyal ağlar tehlikelidir. Önüne geçemediğiniz bu durumlarda psikolojik yardım almaktan çekinilmemesi gerekmektedir. Her şey de gerekli olduğu gibi bilinçli olmak sosyal medyada da şart…
Psikolog & Aile Danışmanı
Merve SAVAŞKAN
https://www.facebook.com/psikologmervesavaskan/?ref=aymt_homepage_panel