25.11.2015 - 10:18 | Son Güncellenme:
Panik Bozukluğu psikiyatrlar tarafından iyi bilinen ve çok sık görülen bir rahatsızlıktır.Öyle ki, toplum içinde herhangi 100 kişinin yaklaşık 3-4’ü bu hastalığı ya daha önce geçirmişlerdir ya da halen bu hastalığı yaşamaktadırlar.
Genellikle ilk kez 20-35 yaşları arasında başlar. Kadınlarda, erkeklere göre 2-3 kat fazla görülür. Gene de çok daha genç veya geç başlangıçlı hastalara rastladım.
PANİK BOZUKLUĞU NEDEN OLUŞUR?
Panik Bozukluğunun sebep oluştuğuna ilişkin iki bilimsel açıklama vardır:
1. Panik Bozukluğu, beynimizde nöron adı verilen sinir hücrelerinden salgılanan, heyecan ve duygusal yaşantılarımızı düzenleyen bazı beyin hormonlarının anormal çalışması sonucu oluşmaktadır.
2. Panik Bozukluğu, günlük hayatımızda yaptığımız bazı davranışlarımızın sonucunda ortaya çıkan ve tamamen “doğal ve zararsız” olan çarpıntı, terleme, nefes sıkışıklığı veya baş dönmesi gibi bedensel belirtilerin, hasta tarafından kötü bir hastalığın belirtileri olarak değerlendirilmesi ve bunun sonucunda da kalp krizi geçiriyorum, öleceğim, çıldırıyorum, felç olacağım şeklinde yanlış yorumlanması ile oluşur (bunlar da zamanla diğerFobilere dönüşebilir).
PANİK BOZUKLUĞUNUN TEDAVİSİ MÜMKÜN MÜDÜR?
Panik Bozukluğu, tedavisi mümkün bir hastalıktır. Bugün için etkinliği bilimsel araştırmalarla ispatlanmış iki türlü tedavisi vardır.
Bunlar: 1.İlaç tedavisi, 2.Bilişsel-davranışçı tedavi
Bu hastanın ilaçlı tedavisini uygun şekilde düzenledim.
Yetkinliğinden kuşkum olmayan bir diyetisyeni arayıp, ondan da randevu aldım.
Gene de, önce, hastanın bütün bunları yapabilecek mecalinin yerine gelmesi gerekiyordu. Depresif belirtilerine, bu tahlillerin sonuçları da eklenince, bir de demoralizasyon eklenmişti.
İşte psikoterapi bu noktada çok önemlidir. Hem Hipnozla, hem de hipnoz haricinde gevşeme, rahatlama, nefes kontrolü ve maruziyet (exposure) terapisine başladım.
Önce bir yakınıyla, sonra kendi başına, her gün birkaç metre artan mesafelerde yürümeye başladı.
Hasta bir buçuk ay zarfında tamamen toparladı. Kan basıncı da, Şeker ve yağları da normal sınırlara döndü. Kilosu normalleşti.
Hem Panikleri ortadan kalktı, hem de depresif belirtileri.
Ama beni bir sürpriz bekliyordu.
Kendisine yeni bir sevgili de bulan hastam, hem internette araştırma yapmaya hem de başka doktorlara gitmeye niyetlenmeye başlamıştı.
“Buna neden gerek görüyorsunuz” diye sorduğumda, “ben artık iyileştim, ilaca ihtiyacım kalmadı” diye cevap verdi.
Çok keyifliydi ve hızlı konuşuyordu. “Acaba Maniye mi girdi” diye düşünürken, yeni sevgilisinin Yaşam Koçu olduğunu, kendisine manevi şifa vereceğini söylüyordu.
Yapabileceğim bir şey yoktu. “Bari tiroid ilacınızı asla kesmeyin” dedim ama dinletemedim.
İki ay ortadan kayboldu yeni çift. Akabinde kadın kös kös geri geldi. Meğer Tiroid hapını da kestiren sevgilisi, üstelik bir de dolandırmıştı kendisini!
Hiç kızmadım, gülümseyerek her şeyi yeniden organize ettim.
Halen gene çok iyi durumda, sevgilisini terk etti ve tedaviye de en az 5 sene devam etmeyi kabul etti.
Çünkü Soygeçmişinde ikiintihar teşebbüsünden biri tamamlanmış, diğeri de akim kalmıştı.
En son seansında, icap ederse ömür boyu da tedaviye razı olduğunu söyledi.
Ben de hipnozla kendisini Maldivlere yollayarak, sigarayı burkmasını telkin ettim ve paketi beraberce çöpe attık.
Psikiyatrist Prof. Dr. M. Kerem Doksat