Başarılı moda tasarımcısı Niyazi Erdoğan ile pandemi sürecinin moda endüstrisindeki yansımaları, Türk modasında dijital girişimler, çok konuşulan koleksiyonları ve kariyerinin merak edilen detaylarına dair keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.
Türk Moda Tasarımcıları Derneği'nin Trendyol ile birlikte gerçekleştirdiği "Türk Modası Benim" projesinde yer aldın. Bu çalışma ile Türk Modası dijital dönüşüme göz kırpıyor diyebilir miyiz?
Aslında çok geç kalınmış bir hareket. Covid-19 pandemisi sürecinde, kapalı olan showroom'larında ve mağazalarında satış yapamayan tasarımcıların ekonomisine katkı sağlamak için geliştirilen bir projeydi. Bu proje ile birlikte birçok başka platformdan da teklifler gelmeye başladı. Türk tasarımcı markaları kesinlikle artık daha çok dijital platformlarda bulunmalı. İlerleyen zamanlarda buna benzer birçok hareket göreceksiniz.
Pandemi iş dünyasını da derinden etkiledi. Moda ve tekstil sektöründe büyük soru işaretlerinin yaşandığı bir dönemden geçiyoruz. Bir yandan dünyaca ünlü markalar mağazalarını kapatırken bir yandan da online satışlar hiç olmadığı kadar arttı. Sence modanın "yeni normali" nasıl olacak?
Hepimizin evinde kaldığı süreçte, tüm sistemler ve bizler zorunlu olarak yaptığımız ve bize yük olan şeylerin daha çok farkına vardık. Benim için yeni normal tüm bu yüklerden arındığımız bir düzen olacak. Gereksiz ve çok yüksek kiraların ödendiği mağazalar ya da ardı ardına çıkarılan koleksiyonlar yerine online üzerinden satışa çıkan ve iletişim stratejilerinin daha farklı kurgulandığı markalar göreceğimize inanıyorum. Online'da satış yapıyor olmak koleksiyon yapılarını ve ürünleri de etkileyecek. Mümkün olduğunca denenmeden satın alınabilecek fitler ve formlar artacak.
Bu dönemde sen dijitalleşmek adına kişisel olarak ne gibi adımlar attın?
Benim markamın kendi online satışı olmasına karşın Türk Modası Benim projesi kapsamında ben de ürünlerimi daha çok online'dan satmaya başladım. Bu platform benim kendi kullanıcılarımın dışında yeni tüketicilere de ulaşmama olanak sağladı. Artık toplantılar dijital ortamdan yapılmakta, bu çok büyük kolaylık ve rahatlık getirdi hayatımıza. Yeni normalde zorunlu olmadıkça dışarı çıkmamaya ve evde kalmaya devam ediyorum.
"Kuru kalabalığa ve saçma front row kavgalarına son!"
İstanbul Moda Haftası bu yıl pandemiden dolayı yılın ilk yarısında iptal oldu. 2020 için planlanan yeni bir tarih var mı, son durum nedir?
MBFWI bu sezon 12-16 Ekim tarihlerinde ilk defa dijital olarak gerçekleştirilecek. Tasarımcılar ürünlerini dijital ortamda yapacakları çekimler ve defileler ile sergileyecekler. Koleksiyonların tanıtımı için bir çok uluslararası showroom ve platformla anlaşmalar yapıldı. Moda haftaları genelde insanların kendini göstermeye geldikleri bir eğlence gibi görülmekte. Tabii bu yeni sistem gerçekten işi olan ve moda endüstrisi ile ilgilenen insanların gözlemleyeceği bir etkinlik haline de geliyor. Yani anlayacağınız kuru kalabalığa ve saçma insanların yaptığı saçma front row kavgalarına son!
"Evinde lahmacun yiyip dost muhabbetlerinde suşiden dem vuran zihniyetten rahatsızım!"
Dünya modası ile kıyasladığımızda yaratıcılık açısından biz neden hep işin "taklitçilik" tarafına kaçıyoruz? Tasarımlarındaki geleneksel öğeleri kucaklayan tavrın için bu "dışarıya özenme" durumuna karşı bir başkaldırı diyebilir miyiz?
Moda endüstrisi içinde kendi koleksiyonlarımı yapmaya başladığım ilk günden itibaren her zaman vizyonum lokal değerlerle global standartlarda işler yapmak oldu. Bunu, beni hem toprağında yetişenleriyle hem de kültürü ile besleyen, büyüdüğüm topraklara bir borç olarak görmekteyim. Evinde lahmacun yiyip dost muhabbetlerinde suşiden dem vuran, arabeskle dalga geçip ilk rakı sofrasında ikinci kadehten sonra ‘Batsın Bu Dünya’ya bağlayan zihniyetten hep rahatsız olmuşumdur. Bu yüzden batıdan ilham alan bir tasarımcı olmak yerine, tepki olarak bu topraklardan beslenen bir tasarımcı olmayı seçtim. Bizi biz yapan değerlerin tüm dünyada asıl farkımız olduğunu düşünüyorum. Bir İngiliz markasına benzeyen renkli sokak işleri yapan ya da ısıtıp ısıtıp Fransız Artdecosu'nu önümüze sunan tasarımcılara karşı duruşumdur.
İstanbul Moda Haftası kapsamında sergilediğin "Dolmuş" konseptli defile çok konuşulmuştu. Hatta defile müziği olarak Orhan Gencebay şarkılarını kullandın. İnsanlar böyle büyük bir organizasyonda belki de ilk defa arabesk unsurlarla karşılaştılar, alacağın tepkilerden korkmadın mı?
Sonbahar Kış 2011 koleksiyonumu sergilediğim ikinci defilemdi. 1970’lerin Türkiyesi’ni anlatan bir koleksiyondu. 70’ler özellikle Türkiye için çok büyük kırılmaların olduğu bir süreçti. Darbeler, Boğaz Köprüsü'nün yapılması, Anadolu’dan İstanbul’a göçün yoğunlaşması ve sonuç olarak Arabesk kültürünün doğduğu yıllardı. Hatta 1971 yılında Orhan Gencebay’ın ‘Batsın Bu Dünya’ albümü ilk arabesk müziğin doğuşu olarak tarihlenmişti. Hal böyle olunca defilede başka bir müzik düşünülemezdi. DJ Tutan bizim için özel bir remiks yaptı. İlk çıkış defilemden sonra benim için bu konuyu işlemek büyük bir risk olmuştu. İlk defilemde herkesten tam not alırken bu defilemi anlayıp sevenlerin sayısı %50’ydi diyebiliriz.
Geçtiğimiz sene gerçekleştirdiğin 1 ADAM 10 YIL isimli retrospektif sergi ile Niyazi Erdoğan markasının mihenk taşı diyebileceğimiz çalışmalarını tekrardan hatırladık. 2020 belirsizliklerle dolu bir yıl olsa da Niyazi Erdoğan'dan yakın tarihte neler beklemeliyiz?
Önümüzdeki zaman dilimi için online satışlarıma daha çok ağırlık vermeyi ve sadece online'dan ulaşabileceğiniz koleksiyonlar hazırlamayı düşünüyorum. Giyim kuşamın haricinde yeni ürün gruplarına göz kırmak niyetindeyim. Bunlar henüz proje aşamasında, işin sürprizi kaçmasın. MBFWI için yenilikçi ve dijital entegrasyonu yüksek bir proje peşindeyim. Henüz işbirliği yapacağım firmadan kesin onay gelmediği için bunu da sır tutuyorum ama sürdürülebilirlik adına çok önemli bir proje olacak ve büyük ses getireceğine inanıyorum.
"Moda değil insanlar değişmeli!"
Dünyanın hızla değiştiği bir dönemden geçiyoruz. Sence moda dünyasında artık neler değişmeli?
Moda dünyası olması gerekeni yapıyor. İnsanlara ihtiyacı olmadıkları şeyler için sahte bir ihtiyaç algısı yaratarak onlara ürün satıyor ve bundan bir ekonomi yaratıyor. Moda endüstrisinin ve paydaşlarının -Durun arkadaşlar biz bu sistemle dünyaya zarar veriyoruz. Doğaya saygılı işler yapalım, daha az para kazansak da olur.- diyeceklerini sanmıyorum. Bu noktada değişmesi gereken tüketiciler, yani insan.
Tasarımlarını modacı gözüyle olduğu kadar mimari gözle de ele alıyor musun? Mimar olmanın yaptığın işe artı ve eksileri neler?
Mimarlık eğitiminin bana kattığı en büyük değer, bütünsel düşünme yeteneği ve tasarım disiplininin nesnelliği. Moda endüstrisine ilk girdiğimde bu nesnel yaklaşım beni çok zorlamıştı. Mimarlık yaparken sürekli ‘neden, ne için, nasıl’ gibi sorulara yanıt bulmanız gerekiyordu. Moda tasarımı ise ‘ben istedim, işte öyle’ diyen bir anlayışa sahip. Bunu kazanmak epey vaktimi aldı. Kazandığım bütünsel bakış açısı ise sadece moda endüstrisinde değil, hayatımın her alanında etkili.
Kariyerinde henüz hayata geçirmediğin ama düşüncesinin bile seni çok heyecanlandırdığı bir hayalin var mı?
Bir gün moda ve mimariyi birleştiren bir projenin yaratıcısı olmayı çok isterim. Bir mekan için giysi tasarlarken, tasarlanmış bir giysi için bir mekan yaratmak... Bunun fikri bile beni çok heyecanlandırıyor.