Aura terimi yaklaşık iki bin yıldır bazı epilepsi nöbetlerinden önceki duyusal halüsinasyonları açıklamak için kullanılmıştır. Son yüzyılda ise migrendeki değişimler için kullanılmaktadır. Özellikle auralı migren beyin kan dolaşımının olumsuz etkilenmesi sonucu ortaya çıkan nörolojik bulguları işaret eder.
Migren aurasında, en sık görme alanında parlak yıldızlar, yanıp sönen ışıklı noktalar, kıvılcımlar, şimşekler olur. Bu görüntüler gözünüzü kapattığınızda da devam eder. Atak tek tük görsel bulgularla çok hafif geçebilir. Migren olduğunu anlamadan ara ara gözde çakan ışıklar, yanıp sönen noktalar, karıncalanmaları olanlarda bile auralı migrenden bahsedilebilir. Yaşayan kişi bu durumu bir sorun olarak algılamasa da auralı migren bilindiğinden çok daha yaygındır diyebiliriz. Çünkü aurayı her zaman baş ağrısı takip edecek diye bir kural yoktur.
En sık yaşanan formu 20-40 dakika kadar süren auraların bitmesini takiben gelen şiddetli baş ağrılarıdır. Çok azı hayatları boyunca sadece auralı migren atağı yaşarlar, baş ağrıları hiç olmaz. Bazıları da bazen auralı, bazen aurasız baş ağrısı, bazen de baş ağrısız aura yaşarlar. Sadece aurayı içeren uzun ve çok şiddetli atakları olan hastalar da vardır.
Migren aurasında görme alanında karaltılar, parlak yıldızlar, yanıp sönen ışıklı noktalar, kıvılcımlar, şimşekler olur. Noktalar büyüyüp skotom denilen daha geniş kenarları bozuk hilal veya dairesel şekilleri oluşturabilir. Parlak olanları daha çok hilal asimetriktir. Etrafında ışıklar olan içi parlak ama boşluk gibidir. Bu görüntüler göz kapatıldığında da devam eder.
Aziz Hildegard 1100’lerde bu ışıklı şekilleri “Görme alanının yukarısından başlayıp aşağıya inince sönüyor” diye tanımlar. Gerçekten de bu ışıklı yıldızlar, iplikler uzaydan gelip bir anda parlar ve görünür olur, görme alanında hareket ederek yer değiştirir, görme alanının başka bir yerinde uzayda kaybolur.
“Küçük bir nokta gittikçe büyüyor, sonra yukarıya kayıyor, bir şemsiye gibi oluyor, sonra yavaş yavaş yok oluyor.”
“Gözümde buğulanma oluyor, bir buz parçasının içinden bakıyorum.”
“Titreme oluyor, yazılar kayıyor, okuyamıyorum”
“Görüntü kırılıyor, sanki parçalara ayrılmış, yamuk yumuk birleştirilmiş gibi oluyor, Picasso’nun resimlerine benziyor.”
“Yanardağın ağzından içine bakar gibi… Akan, patlayan fokurdayan renklerin büyüsüne kapılıyorum.”
Sıkıntılı, karanlık, ışıklı, renk şöleni gibi çok farklı biçimlerde yaşayanlar vardır. Bazen baktığı yerin yarısını göremeyenler olur. Görsel bulgular devam ederken bazı hastalarda uyuşmalar başlar. Daha çok başparmak veya parmak uçlarından başlayıp kola, ağız çevresine ve dile ulaşır. Bu sırada konuşma ya da yutma güçlüğü de gelişebilir. Kelimeleri bulmakta zorlanma olabilir, beyin durmuş gibi hissedebilir. Baş dönmesi, dengesizlik olabilir. Algı farklılaşarak el, kol ya da bacaklar uzamış, kaybolmuş, bozulmuş gibi algılanabilir. Görüntüler küçülür, büyür, yakınlaşır, uzaklaşır, dışarıdan başka bir dünyadan bakıyor hissi olabilir.
Garip, ağır bir bulantı hissi ve mideden yukarı yükselen bir sıkışma, sıkıntı olabilir. Bayılma da yaşanabilir. Yoğun bir uyuşukluk, zorlanan duysal uyarımlar, halüsinasyonlar kişiyi, uyku felcine girmiş gibi bir duruma sokabilir. Hasta o sırada boşlukta gibidir ancak tam bir bilinç kaybı da değildir. Ne kadar zaman geçtiğini bilemez, hatırlayamadığı bir kopuş vardır.
Aura sırasında farklı duygular yaşanır. Korku ve boşluk hissi en belirleyici olanıdır. Nadiren haz ve mutluluk yaşayanlar da vardır. Ancak olumlu yaşayanlarda bile bir tuhaflık, saçmalık olduğu duygusu hâkimdir. Koordinasyonları bozuk olduğu için sakar olurlar.
Nasıl yaşanırsa yaşansın aura yaşamak baş ağrısı yaşamaktan daha ağır bir durumdur.