Köye doğru yol alıyoruz. Gri dağlar, mavi yeşil arasında gidip gelen göl, pembeye çalan gökyüzü. Her yer serin bir yaz akşamının muhabbetiyle dolmuş.
Bazı şehirlerde, asvalt yol kenarlarında karşılıkı dikilmiş ağaçlıklı yollar vardır. Insanların geçmekten hazzettiği yolardır bunlar. Günlük yolculuklarınızda nefes almanıza vesile yollar. Işte benim köyüme giden kilometrelerce yol böyle uzar gider. Iki taraflı zeytin ağaçlarının binlercesi kolkola girip yol boyu selamlar sizi. Her birinin selamına mukabele etmek gelir içinizden. Her birine gülümsemek istersiniz. O ağaçlardan bazılarını büyük dedeleriniz elleriyle dikmiştir, büyükanneleriniz ve anneniz dokuz aylık gebe karnıyla o ağaçlara hizmet etmiştir, onlardan babalarınıza onlardan size kalmıştır. Babalarınız aziz bilmiş, gözleri gibi bakmışken siz gurbette bırakıp gitmişsinizdir her yaprağında geçmişinizin emanetini taşıyan ağaçları.
Bu yüzden biraz mahcubum zeytin ağaçlarına karşı.
Çocukluğumda altında oynamışlığım, yemek yemişliğim, babamla çiftçilik etmişlğim, uzun hikayeler dinlemişliğim o kadar çok ki ailemin bir parçası sayıyorum onları da.
Köye yol alışımız yakın bir ölümün vesilesiyleydi bu sefer. Yola çıkarken çocuklara anlattık, akşam geç vakit köye gitme sebebimizi ama Ayşe'nin aklını çelen göl uzanıp duruyordu yanımız sıra.
-Anne cenazeden sonra göle girer miyiz?
(Töğbe töğbe. )
Gülsem mi, ağlasam mı, imrensem mi, çocuk olmanın hazzına?
Ben gülümsedim uzun açıklama Murat'a kaldı.
Ailemden bir büyüğümü kaybettiğimde, bana gölge eden o büyükkk çınarın kalavi dallarından birinin kopup düştüğünü ve artık başımı serinleten o çınarın daha az serinlettiğini hissediyorum. Biraz güven kaybı, biraz endişe, biraz geçmişle gevşeyen bağların hissettirdiği aidiyet duygusunun azalmasının kaygıları. Köklerim beni ayakta tutuyor. Bu açıdan insanlar da ülkelere benziyorlar galiba.
Biz küçkken, yazları göl kenarında geçirilen uzun gecelerde, tarih öğretmeni olan amcamın ailemize, ülkemize dair; hikeye, efsane, masal, anı karışımı anlatılarını dinlerdik. Kitap okumayı, yazmayı ilk bu anlatılar sevdirdi bana.
Şimdi bende fırsat buldukça, yaşlarına uydukça, minik guzularıma anlatmaya çalışıyorum bildikerimin bir kısmını. Hoşlarına gidenleri yeniden yeniden dinlemek istedikerinde içim şenleniyor ama her anlatışımda öykücü yanım birşeyler ekleyip çıkarıyor bu hikayelere.
Onların bağları da kopmasın istiyorum geçmişleriyle. Zeytin ağaçlarının ferahatan havası dar zamanlarında onları da teskin etsin, dünyanın en güzel mezarlığı olan köyümün mezarlığından geçerken, hikayelerle gözlerinde canlanan annanelerini, dedelerini ve belki çocuklarına anlattıkları annelerini hüznün yanında daha çok sevgi, rahmet ve küçük gülümsemelerle anımsasınlar.
Göle ayaklarını soktuklarında hepimizi yüzyıllar boyu arındıran ve serinletenin aynı su olduğunu ve aynı toprak altında bir gün ve inşallah gülümseyen yüzlerle birbirimize sarılacağımıza iman etsinler.