Uğur Dündar’dan Porno Film İsteyen Doktorlar!

Bu hafta “İlaç sektöründe büyük şok” başlığı ile verilen haberlerde ilaç firmalarının gizli bir bütçesi olduğunu öğrendik! Haberde büyük bir ilaç firmasında çalışmış eski bir yönetici, şirket içinde bir bütçe oluşturulduğunu, doktorlara ilaç yazmaları karşılığında tablet bilgisayar ve çamaşır kurutma makinesi gibi ürünler alındığını iddia ediyor. İlaç firmasının patronu ise “Böyle bir bütçemiz var. Doktorların defter, kalem gibi ihtiyaçlarını karşılıyoruz. Ben böyle biliyorum” diyor. Peki ama bu “gizli” bütçe bizi gerçekten şaşırttı mı?

Haberin Devamı

***

Bu haberi okurken değerli hocam Uğur Dündar’ın hayatının, Nedim Şener tarafından kaleme alındığı “İşte Hayatım” kitabında okuduğum bir bölüm aklıma geldi. Kitabın o bölümünde Uğur Dündar’ın gençlik yıllarında bir ilaç firmasında ilaç temsilcisi olarak işe başladığı yazıyor. Ancak; bu iş Dündar için birkaç saat bile sürmemiş. Nedenini kitaptan alıntıladığım aşağıdaki cümleleri okuduğunuzda anlayacaksınız...

***

Uğur Dündar, elinde çanta ilaç pazarlıyor

‘Dündar’a ‘Hepargene’ adı verilen ve karaciğer hastalıklarının tedavisinde kullanılan bir ilaç hakkında eğitim verilir. Eğitim sonunda Dündar çantasını ilaçla doldurur ve Çapa Tıp Fakültesi’nin yolunu tutar. Bir doktorun odasına giren Dündar, gördüğü manzara karşısında adeta şoke olur. İçerideki altı, yedi doktor viskiyi açmışlar, kafaları çekiyorlar! Dündar odaya bir kez girmiş bulunduğundan geri dönemez ve ilaç tanıtımına başlar:

- “Efendim ben (...) ilaç firmasından geliyorum, piyasaya yeni bir ilacımız çıktı, adı Hepargene... Adında da anlaşılacağı gibi karaciğeri rejenere eden ilacımız...”

- İçkinin etkisindeki doktorlardan biri, cümlesini tamamlamasını beklemeden sorar:

- “Ne yaparmış ne?.. Karaciğeri rejenere mi edermiş!... Anlat bakalım yakışıklı, anlat!..”

- Diğerleri de ona eşlik eder: “Karaciğeri rejenere edermiş ha!”

- Sarhoş hekimler koro halinde gülüşmeye, karşısındaki genç temsilciyle alay etmeye başlarlar! Alkolün etkisiyle dilini zor döndüren biri, “Sen bu palavraları bırak da, miki filmi var mı miki filmi, ondan bize bahset!” der.

Haberin Devamı

- Uğur Dündar şaşırır. Çünkü hayatında “miki filmi” diye bir şeyi ilk kez duymuştur, porno filmi anlamına geldiğini bilmez... “Anlamadım efendim, miki filmi nedir?” diye sorar.

- Cevap almak yerine hakarete maruz kalır. “Oh oh ohhooo anlamamış! Yuh keriz!..”

- İçinden ya sabır diyerek, son bir hamle yapar: “Efendim lütfen ciddi olun! Ben buraya alay edilmek, hakarete uğramak için değil, siz değerli hekimlerimize bir ilacı tanıtmak için ...” derken alkol duvarını çoktan aşmış olan doktor, “Oh oh ohhh! İlaç tanıtmak için gelmiş yakışıklı çocuk!..” diye başladığı cümlesini bitirmeye fırsat bulamaz. Dündar elindeki çantayı doktorun kafasına fırlatır. Doktor koltukla birlikte devrilir.

- Odadaki doktorların hepsi bir anda suspus olurlar. Uğur Dündar yere dökülen ilaçları toplar, çantasını doldurup dışarı çıkar. Doğruca şirketin yolunu tutar. Karar vermiştir, bu iş ona göre değildir.’

Amerika’da doktora kadın bile ayarlanır hale gelmişse, bu gidişin sonu nereye varacak?

Haberin Devamı

İşin özü; halk sağlığı için gecesini gündüzüne katarak çalışan fedakar doktorlarımız olduğu kadar meslek ahlakını hiçe sayan doktorların da var olduğunu zaten biliyoruz. Bu nedenle “İlacınızı yazarım. Ancak ilaç yazmam için ... isterim” diyen doktorun varlığına veya firmaların bu konuda ayırdığı bütçelere şaşırmıyoruz. Bu çarpık düzenin anlattığım hikayeden bu yana yıllar geçmiş olmasına rağmen değişmemiş olmasına şaşırıyoruz. Üstelik bu durum sadece ülkemizde değil, tüm dünyada böyle. Jake Gyllenhaal ile Anne Hathaway’in başrollerini paylaştığı “Love & Other Drugs” filmindeki sahneler, Amerika’da ilaç temsilcilerinin doktorlara kadın ayarlayacak kadar ileri gittiğini tiye alarak da olsa gözler önüne seriyor. Öyleyse artık yüksek sesle sormaya başlayalım; bu sistem neden böyle, burada 'hapı yutan' hasta olmasına rağmen neden tartışmada hasta saha dışında bırakılıyor, neden kimse bu çarpıklığı değiştirmek için uğraşmıyor, bu gidişin sonu nereye varacak?