Sizin hiç AIDS’li sevgiliniz oldu mu? Korunmasız bir şekilde sevişmek istediğiniz ama bir türlü sevişemediğiniz. Sevdiğiniz insanla aranıza yasaklar koyduğunuz. Bu soruya şimdilik “Hayır” diyorsanız bile bir gün “Evet” diyebileceğiniz de aklınızında bulunsun. 1 Aralık Dünya AIDS gününde paylaşılan verilere bakın. Türkiye’de şuanda 6 bin 802 AIDS’li kişi var. Dünyada her gün 6 bin 300 kişiye AIDS etkeni olan HIV (İnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü) bulaşıyor. Dünya Sağlık Örgütünün 2012 yılı sonu verilerine göre yaklaşık 35 milyon kişi HIV/AIDS ile yaşıyor.
***
Pek çoğumuz AIDS’ten korunmak için riskli cinsel ilişkilerden kaçınmak, kondom kullanmak, başkasının kullandığı bir enjektörü (iğne vb) asla kullanmamak gibi gereklilikleri biliyoruz. Peki; HIV’li kişilerin saptanması, tedaviye başlatılması, böylece hastalığı bulaştırma risklerinin azaltılması gerektiğini de biliyor muyuz? Eğer biliyorsak onları neden hastalıklarını gizlemeye zorluyoruz?
“HIV ile yaşamanın zorluğu “cadı” avına meraklı toplum yapısından kaynaklanıyor.”
Bu kişilerin birçoğu AIDS’li olduğunu söyleyemiyor. Her ne kadar; HIV virüsü günlük ilişkiler ile bulaşmasa da AIDS’li kişiler ciddi bir şekilde toplum baskısı ve ötekileştirmeye maruz kalıyor. Bunu ‘Nefret Söylemi ve/veya Nefret Suçları’ kitabında Murat Köylü’nün şu cümlesini okuduğumda anlıyorum: “HIV ile yaşamanın zorluğu virüsten, tıbbi zafiyetten çok, genel ahlaktan, “cüzamlı” ve “cadı” avına meraklı toplum yapısından kaynaklanıyor.”
***
HIV, ameliyat olurken ciddi bir kan kaybı yaşadığınız esnada aldığınız bir kandan bile bulaşabilir. Herkesin başına gelmesi bu kadar muhtemel bu sağlık sorunu erken teşhis edildiğinde hastalar sağlıklı ve uzun bir yaşam sürebiliyor. Aldıkları tedavi virüsü bulaştırma olasılıklarını da azaltıyor. Ancak; bu kişiler arasında sırf toplum tarafından ötekileştirilmemek için tedaviyi reddedenler oluyor. Yani aslında toplum kendi kuyusunu kendi kazıyor. Bu satırları yazarken aklıma İncir Reçeli Filmi’nin son sahnesi geliyor. AIDS’ten ölmek üzere olan bir kadının sevgilisine söyleyebildiği son cümleleri, belki de vasiyetini izlediğimiz o sahneden bir bölüm:
Bir sevgilinin ölmeden önceki son sözleri
“Babam bu hastalığı evimize taşıdığında ben daha doğmamışım. Annem aylarca bana emzirdiğinin süt olduğunu sanmış. Gerçeği öğrenince hem babamın aldatmasına, hem de beni zehirleyişine dayanamadı ve tedaviyi bıraktı. “İntihar etti” dediğimde yalan söylememiştim. Ben de annemin yolundan gittim. Herkesin hastalığımı yüzüme vurarak yaşayacağım uzun bir ömürdense, herkesmiş gibi yaşanan kısa bir ömür daha iyiydi sevdiğim. ... Bana nefes alan hiçbir şeyi sevme hakkı vermediler. Ben de incir reçelini sevdim. İncir reçeli sendin aşkım. ...”
“Birbirlerine değerek, dokunarak yaşayabilmenin güzelliklerini anlat”
“Dışarıda hikayelerini anlatmanı bekleyen binlerce hayat var. Hepsi de anlaşılmayı bekliyor, benim gibi. Yaz aşkım. Hiç durmandan yaz. Birbirlerini anlat onlara. Birbirlerine değerek, dokunarak yaşayabilmenin güzelliklerini anlat. Birbirlerine karışmayı anlat. Yaşam savaşı içinde yaşamayı, yaşatmayı unuttuklarını anlat. Sevişmeyi anlat onlara. En zor anlarda bile hiç ayrılmamacasına tek vücut olabilmeyi anlat. Yalnız yürümek zor. Kolayını anlat. ...”
Not: AIDS hakkındaki veriler; Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Gülden Çelik’ten öğrenilmiştir.