PAZAR SOHBETİ - "Büyük otel iftarlarından tiksiniyorum. Bu işe milyarlar gidiyor. Benim bir teklifim var. Cenazeye çiçek yerine nasıl bağışta bulunuluyorsa; iftar yemeklerine harcanan parayla da 'Ramazan' ya da 'iftar bağışları fonu' kurulsun..."
"Time'in anketinde üç numaraya çıktım", diyerek başlıyor söze Yaşar Nuri Öztürk ve şöyle devam ediyor: "Sadece dün yirmidört saatte aldığım oy 21 bin. Gelmiş, Einstein'in yanına oturmuşuz. Amerika'da, Avrupa'da bookstore'larda akşama kadar bizi soruyorlar: 'Kim bu adam' diye..."
"Tevazu" gösteren biri değil Yaşar Nuri Öztürk. "Tek" ve "benzersiz" olduğunu düşünüyor. "Halk benim getirdiğim sentezi bugüne kadar hiç görmedi" diyor örneğin ve ekliyor: "Türkiye'de bu sentezi yapan, ilk benim. Bunu artık müsaade edin de söyleyeyim. Söylememenin bir anlamı yok. Herkes söylüyor. Ben de söyleyeyim..."
Muhammet İkbal, Hallacı Mansur ve Nietsche en sevdiği düşünürler. "Allah öldü!" cümlesiyle hatırlanan Nietsche de ne bulduğunu merak ediyorum özellikle:
"Nietsche'nin sözünü ettiği Allah, Kuran'ın Allah'ı değil, papazların Allah'ıdır" diye yanıt veriyor hemen: "Ölen mutlak Allah değildi. O'na herkesten çok inanıyordu Nietsche. Dürüstlük ve iradenin insanı yukarı çekişinin sırrını buldum ben Nietsche'de.."
Doğu kadar Batı'nın referanslarını vurgulayan, bu açıdan da az insanın biraraya getirebileceği bir sentezi var gerçekten Yaşar Nuri Öztürk'ün. Çalışarak, düşünerek, zamanı "korkunç biçimde kullanarak" erişmiş bu senteze. Çalışma düzeninin, "tüm dehalar gibi düzensiz" olduğunu anlatıyor.
"Mesela" diyor, "Ben oturmam. Evde oturarak yazmam ya da yazdıramam. Hep hareket etmeliyim. Durmadan düşünürüm. Yolda, vasıtalarda sürekli not alırım. En hayati tespitlerim bu şekilde aldığım notlardır. Çantam fişlerle dolu..."
- Size neden bu ilgi? Hoşgörü ya da bilginize mi?
- Hepsi var. Medya gücüm kuvvetli. Türkçeyi iyi konuşur yazarım. Konulara vakıfım. Ürettiğim değerlerin ikinci sınıfı yok. Birinci sınıf bilmediğim konuda konuşmam.
- "İnsan yakaladığı ışığı başkasına aktarmak ister", diyorsunuz. O ışık ne? Bir misyon mu?
- Bilgi, tabii ki misyondur. Kaldı ki, Kuran tüm insanların bir misyonla dünyaya gönderildiğini yazıyor.
- İnsan, bir ışık yakaladığını kendi kendine teşhis edebilir mi?
- Karşılıklı iletişimle ortaya çıkar bu.
- Sizde iletişimcilik de var dolayısıyla...
- Tabii. Son aldığım ödül, iletişim ödülü. Hatta ödülü alanlar arasında profesyonel basın mensubu olmayan tek bendim.
- Şu TV çağında çok insan misyon sahibi olduğunu düşünmüyor mu?
- Ben TV'den önce de misyon taşıyordum. TV'den önce de bir küçük ekol temsil ediyordum. 30 yıldır konferans veriyorum. İlk kitabım 1974'te çıktı. 36 kitabım var. Türkçe, İngilizce...
- Dışarda da okunuyor mu kitaplarınız?
- Tabii Amerika'da İngilizce okunuyor. Şimdi Internet olayı var. Time anketinde üçüncü sıradayım. Book store'larda akşama kadar bizi sorguluyorlar; Avrupalılar da, Amerikalılar da. "Kim bu adam?" diye. Gelmiş, Einstein'ın yanına oturmuşuz...
- TV'de din sohbetleriniz, çok insanın din konusunda çok cahil olduğunu ortaya koyuyor. Bağnaz olmayan bir din eğitimi reformuna ihtiyaç yok mu?
- Reform değil, "yeniden yapılanma". Bu bizzat Peygamber tarafından konmuştur. Arapçası, "tecvid". Ben reform kelimesini sevmem ve kullanmam.
- Sağlam bir din eğitimi nasıl olmalı?
- Politikacılar, dini sömürmekten vazgeçecekler; bu bir. İşin start noktası, ülkeyi yönetenlerin niyetini temiz tutmasıdır. Dinimizin ilahi bir kaynağı var. Tartışmasız, ilavesiz, çıkarmasız, ihtilafsız 604 sayfalık bir kaynak. Ve siz bu kaynağı hiç okumamışsınız ki, dinin içeriği ve denetimini de bu kaynak veriyor. Beş asırdır bu kaynak üfürülüyor ama okunmuyor.
- Çünkü Arapça.
- Oysa Kuran'ın insanlığa ilk emri: "Oku!". Niçin okumuyor? Çünkü okudu mu, din diye yaşadığı şeyin din olmadığını anlayacak. Bu kaynaktan en çok rahatsız olanlar da dine karşı olanlar değil; din ticareti yapanlardır bu nedenle. Çünkü bilginin yayılmasıyla, evvela onların kendilerinde varsaydıkları güç ve sandalye ellerinden alınacaktır. Onun için bir defa bu kaynağı bu ülkenin diline çevirip okutacaksınız. Yani engizisyon papazlığını bırakacaksınız.
- İbadet de Türkçe mi olmalı?
- O ayrı. O ikinci perde. Bir defa dini tanıyacaksın. Tanımadığın bir dinin ibadetini niye yapasın?
- Din "inan" buyuruyor. İnanmak yetmez mi? Aklın ötesinde inanç değil mi din?
- Tamamen yanlış. Bu Kant'ın imana yer bulmak için aklı devreden çıkarmasıdır. Ve Batı'da geçerlidir. İslam'da değil. Tersini söylüyor Kuran: "İmanı sağlam yere bastırmak için aklı devreye sokacaksınız" diyor. Kuran, getirdiği din tanımına akıl unsurunu koymuştur. Akılsız din olmaz.
- İslam akılcı bir din midir?
- Kesinlikle. Fonksiyonel akıl istiyor Kuran.
- Akılcı din var mı?
- Tüm İslam bilginlerinin ittifakla tekrarladıkları bir ilke var: "Akılla, nakıl; yani dinin nasları çeliştiği zaman aklın verilerine öncelik tanıyacaksınız!" diyor. Var mı böyle bir tane din daha ki bunu söylesin. Kuran açık söylüyor: "Allah aklını çalıştırmayanlar üzerine pislik yağdırır!" Onun için bu Batı'dan alınmış inanç alanı, akıl alanı bunları kabul etmez Kuran. Fakat böyle algıladıkları için, hiçbir yere gidemiyorlar. Ne klasik dünyanın, ne milat öncesinin, ne de modern dünyanın verileri... Hiçbiriyle eşitleyemezsiniz Kuran'ı. Hepsinden aldıkları, attıkları vardır. Kendine özgü bir telkini vardır. Ben, müsaade ederseniz onu temsil ediyorum. Niçin halk bana ilgi gösteriyor? Çünkü halk benim getirdiğim sentezi bugüne kadar hiç görmedi.
- "Bunu Türkiye'de ilk yapan benim", diyorsunuz.
- Evet. Müsaade edin de söyleyeyim. Bunu söylememenin bir anlamı yok. Herkes söylüyor. Ben de söyleyeyim. Bakın Kuran, insanlığın ortak evrensel değerlerine atıf yapıyor. Akla, bilime, amel dediğimiz değer üretimine, insan haklarına, güzelliğe atıfta bulunuyor.
- Yani Kuran aynı zamanda da bir felsefe kitabı...
- Hem de en ileri manada...
- İslam sizce, demokrasiyle kucaklaşabilecek bir din mi?
- İslamın demokrasiyle çeliştiğini söylemek iftiradır. Demokrasinin en ideal kaynağı Kuran'dır. Peygamberliğin bitişinin anlamı kitleleri Allah adına yönetecek kişiler devrinin kapanmasıdır. Bunu yaparken, Kuran ne yapmıştır? Yönetim erkinin arkasına Kuran deyimleriyle deyhat ve şurayı getirip, koymuştur. Deyhat yöneteceklerin, yönettiklerinden bir sosyal mukavele almaları demektir. Şura da, yönetenlerle, yönetilenlerin birbirlerini denetlemeleri sistemidir. Demokrasi başka nedir söyler misiniz?
İslam ülkelerinin tümü Kuran'ı Arapça mı okur? Kendi öz dilinde okuyanı yok mudur?
- Ne Arap okuyor, ne Acem kardeşim. Kimse okumuyor. İslam dünyası 6 - 7 asırdır Kuran okumuyor. Sadece tılsım, muska için kullanıyor. Şimdi bakın akşama kadar Kuran okunuyor TV'de. Hafız oturup, okuyacak. Bu Kuran okumak değildir. Kuran okumanın anlamı üzerinde düşünmektir - ki bunu bizzat tanımlamıştır Kuran. "Tedebbur" diyor. Metnin anlamı üzerinde derin derin, ısrarla ve gayretle düşünmek demektir. Anlamadığınız bir metin üzerinde nasıl düşünebilir siniz? Böyle saçmalık olur mu? Camide hatim indiriyorsunuz, bu Kuran okumak değildir. Bu Kuran'ı üfürmektir.
- Yani "sağlam din eğitimi" Kuran'ı Türkçeleştirmek mi?
- Kuran'ın yaşayan Türkçeyle yapılmış bir çevirisini okutmaktır. Fazlasını dışarda yapsın çocuk. Meslek ediniyorsa, gitsin meslek okulunda okusun. İmam hatipte şurda burda. Ama genel ve eşit din dersi, Kuran'ın Türkçe metnini çocuklara okutmakla mümkün.
- Ya Türkçe ibadet?
- O başka. Toplu ibadet; camide, mescitte yapılan ibadet Türkçe olmaz. İslam birliğinin ortak dili Kuran. Niçin çeviri okutacaksınız? Camide
namaz kıldıracak adam; resmi olsun, gayri resmi olsun, ehliyet sahibi bir adamdır.
- Kuran Türkçeleşirse, toplu ibadet niye illa Arapça olmalı?
- Efendim, hiçbir çeviri, bilimsel anlamda Kuran olmaz. Çeviri, çeviridir. Kuran'ın orijinali korunur. Anlamak için çeviriyi okursunuz; ama camideki toplu ibadette, Kuran dili korunur. O, Müslüman toplumların birliğini gösterir. Kuran'ın orijinal metniyle İslam dünyasında yaşatılmasının da garantisidir. Ama bireysel ibadet başka. Evimdeki namazda niye Fatiha'yı Türkçe okumayayım? Bunu yasaklayan hiçbir mezhep, hiçbir fıkıh, hiçbir anlayış yok İslamda. Türkiye'de bu işi curcunaya getiriyorlar. Biri çıkıp Fatiha, camide de Türkçe okunsun diyor. Öbürü; bu olmayacağına göre, evde de kimse Türkçe namaz kılmasın diye ortaya çıkıyor. İkisi de saçmalıktır.
- Şimdi bir de Ramazan ve yılbaşı tartışması var.
- Bir Müslümanın yapacağı şey bellidir. Ramazan gelmiş, orucunu tutacaktır. Yasak olan şeyler de bellidir. Alkol yasaktır mesela. Çamları kesmek haramdır. Bunları yapmaz bir Müslüman. Yılbaşısı falan yok. Ne zaman yapsa, yasaktır.
- Yılbaşı haram mı?
- Bunun "yes - no question" tek kelimeyle cevabı yok. Yılbaşı diye bir kavram kabul etmiyorum. Yılbaşında kutlar, yılın ortasında kutlar. Ne yaptığı önemlidir. İçki yasaktır İslam'da. Yılbaşı olması helal mi oluyor? Ama hindi
yemek diye bir yasağı yok İslamiyetin. Ne zaman yiyorsan ye. Beni ilgilendirmez.
- Siz yılbaşı kutlamaz mısınız?
- Ben ne yılbaşı kutlarım. Ne bayram. Tatilleri, cumartesi, pazarı sevmem. Yılbaşını da sevmem. çünkü insanları, atalete, uyumaya ve ekstra tüketimlere zorluyor ve birilerini de rahatsız ediyor.
- Ya büyük otel iftarları?
- Bunları zengin iş çevrelerinin birbirlerine kıyağı haline getirdiler. Onu, bunu çağırıp; yiyip, içip nutuk atıyorlar. Ramazan esprisine hiç uygun değildir. Bir dejenerasyon, saptırma, şovculuk ve riyakarlıktır. Ben bu iftarlardan tiksinmeye başladım. Artık katılmıyorum. İftarları verenlerin çoğunun oruçla ilgisi yok. Birbirimizi aldatmayalım. Bakın benim bir teklifim var. Bu işe milyarlar gidiyor. Bir fon kurulsun. Cenazeye çiçek yerine nasıl bağışta bulunuluyorsa; bu iftar yemeklerine harcanan parayla da "Ramazan" ya da "iftar bağışları fonu" kurulsun. Bunun nasıl yapılacağını ben detaylarıyla veririm. Ama bunu yapacak babayiğitte, Allah rızasını, şovun üzerine çıkaracak yürek ister.
- Bizimkisi bir "şov kültürü". Gösterişin İslam'daki yeri nedir?
- Felakettir. En büyük riyadır. Peygamber'in sözü var: "Benim ümmetimi mahvedecek olan gizli şirk, riyakarlıktır" diyor.
- Son soru: Refah'ın kapatılması hakkında ne düşünüyorsunuz?
- Bu konuda konuşmak istemiyorum, ama adaletin kestiği parmak acımaz.