17.12.2020 - 10:57 | Son Güncellenme:
Koronavirüs pandemisi aşı çalışmalarının gündeme gelmesine rağmen hepimizin hayatında gerçekliğini koruyor. Karantina uygulamalarının yeniden başlaması ve yılbaşında duyurulan dört günlük tam kapatma açıklaması milyonca vatandaşımızın evlerine kapanmasına sebep oldu.
Bu dönemde psikolojimizi nasıl koruyacağımıza dair ipuçları veren Beslenme, diyet ve psikolojik danışmanlık hizmetlerini bir araya toplayan Psikolog G. Tansu Ocak, belirsizlik nedeniyle ortaya çıkan kaygı ve stresin neden olduğu duygusal yeme davranışına dair değerli bilgiler verdi. Psikolog Ocak, artan stres düzeyinin kalorisi yüksek yiyeceklere yönelmemize neden olduğunu ve stres dolayısıyla açlık hissimizi kontrol etmemizin zorlaştığını söyledi.
'Artan stres kortizol seviyesini yükseltiyor ve daha aç hissediyoruz'
Pandeminin yarattığı belirsizliğin stres ve kaygı bozukluklarına yol açtığını vurgulayan Psikolog Ocak, “Pandemi döneminde özellikle de evlere kapandığımız karantina zamanlarında beslenmemizde en çok karbonhidratlı yiyeceklere ağırlık vermeye başladık. Kalorisi yüksek ve karbonhidratlı yiyeceklere yöneldik. Hatırlarsanız eğer pek çok kişi o dönemde mutfağa girip ekmek, poğaça gibi yiyecekler yapmaya başladı. Bunun nedeni vücudumuzun stresli zamanlarda kortizol hormonu salgılaması. Stres dolayısıyla kortizol seviyemizin yükselmesi bizim kendimizi daha aç hissetmemize ve bu tür yiyecekleri daha fazla tüketmemize neden oldu diyebilirim” ifadelerini kullandı.
‘Patalojik yeme davranışı sergiledik'
Duygularımızla baş edemeyip, aç olmadığımız halde yemek yediğimizi belirten Psikolog Tansu Ocak, “Eminim ki birçok danışanım gibi pek çok kişi de yüksek kalorili yiyecekleri yedikten sonra suçluluk ve pişmanlık duygusu hissetti. Kendilerini kısıtlamaya karar verdiler ve kendilerine bir daha bu kadar yemeyeceklerine dair söz verdiler. Ne yazık ki yüksek kaygı, stres ve olumsuz duygular dolayısıyla kendilerini yine aynı döngü içerisinde buldular. Bunlar duygusal yemenin belirtilerindendir. Pandemi döneminde aşırı ya da patalojik yeme davranışı sergilememiz olumsuz düşünce ve duygularımızdan kurtulmak için yaptığımız davranışlardı. Olumsuz duygular ve yaşantılar varsa kişinin onlarla yüzleşmesi gerekiyor, yok sayması görmezden gelmesi değil. Duygularımızı bastırmaktan kaçınmalıyız ki geliştirdiğimiz ve istemediğimiz yeme davranışları ortadan kalksın. Kişi bu döngünün farkına varabilir ancak bunun önüne nasıl geçeceğini, o kısır döngüden nasıl çıkacağını bilemeyebilir işte o noktada bir uzmandan profesyonel destek alması gerekiyor” dedi.
Duygusal yemenin önüne nasıl geçebiliriz?
İçinde bulunduğumuz ruh halini anlamak için harekete geçmeden önce bir süre duraklamanın açlık fikrini uzaklaştıracağını söyleyen Ocak, “Aşırı yemeyi önlemenin en yararlı yollarından biri, ilk etapta neden olduğunu anlamaktır. Stresli olmak veya sıkılmak dâhil, aşırı yemenin birçok nedeni vardır. Kendinizi çok sık yemek yerken veya bir oturuşta aşırı yemek yerken bulursanız, bir dakikanızı ayırın ve düşünün. İlk olarak, aç olduğunuz ve beslenmeye ihtiyacınız olduğu için mi yediğinizi yoksa başka bir nedenden dolayı mı yediğinizi belirlemeniz önemlidir. Yemek yemeden önce stresli, sıkılmış, yalnız, öfkeli, umutsuz veya endişeli gibi hissettiğiniz şeye özellikle dikkat edin. Sadece durumu anlamak için duraklamak, değerlendirmek, sizi neyin aşırı yemeye zorladığını anlamaya ve gelecekte aşırı yemeyi önlemeye yardımcı olacaktır” şeklinde konuştu.
‘Cezbedici yiyecekleri çevrenizden uzaklaştırın'
Fazladan yemeyi engellemek için cezbedici yiyecekleri göz önünden uzaklaştırmamız gerektiğini belirten Psikolog Ocak, “Tezgâhta bir kavanoz kurabiye veya bir kâse renkli şeker olması mutfağınızın görsel çekiciliğini artırsa da, fazladan yemeye teşvik edecektir. Gözünüzün önünde cezbedici yiyeceklerin olması, aç olmadığınızda bile sık sık atıştırmaya neden olacaktır. Bu nedenle, şekerli unlu mamuller, şekerlemeler, cipsler ve kurabiyeler gibi özellikle cezbedici yiyecekleri kiler veya dolap gibi gözden uzak olan yerlerde tutmak en iyisidir” tavsiyelerinde bulundu.
Psikolog Tansu Ocak önerilerini şu şekilde sıraladı:
Susuz kalmayın:
Uygun miktarda sıvı alımını sürdürmek genel sağlık için önemlidir ve strese bağlı aşırı yemeyi de önlemeye yardımcı olacaktır. Aslında, araştırmalar kronik dehidrasyon ile yüksek obezite riski arasında bir ilişki bulmuştur. Ayrıca susuz kalmak ruh hali, dikkat ve enerji seviyelerinde değişikliklere yol açacak ve bu da yeme alışkanlıklarınızı etkileyecektir.
Harekete geçin:
Gün boyunca evde kalmak, aktivite seviyenizi ciddi şekilde etkileyerek can sıkıntısına, strese ve atıştırma sıklığının artmasına neden olabilir. Bununla mücadele etmek için günlük fiziksel aktiviteye zaman ayırmak fayda sağlayacaktır.
Araştırmalar, fiziksel aktivitenin ruh halini olumlu yönde etkilediğini, stresi azaltarak yoğun kaygı, endişe, umutsuzluk gibi duygularla baş etmede yardımcı olduğunu ve bunun da stresli zamanlarda yeme sıklığındaki azalmanın meydana gelmesinde etkili olduğunu göstermiştir.
Can sıkıntısını önleyin:
Gün içerisinde boş vaktiniz olduğunda, o gün için yapılacaklar listenizle uğraştıktan sonra can sıkıntısı hızla başlayabilir. Ancak boş zamanınızı iyi değerlendirerek can sıkıntısı önlenebilir. Herkesin her zaman denemek istediği hobileri veya yoğun programlardan dolayı ertelenen projeleri vardır. Şimdi yeni bir beceri öğrenmek, bir ev tadilatı projesinin üstesinden gelmek, yaşam alanlarınızı düzenlemek, bir eğitim kursu almak veya yeni bir hobi edinemek için mükemmel bir zaman.
Yeni bir şey öğrenmek veya bir projeye başlamak sadece can sıkıntısını önlemekle kalmaz, aynı zamanda kendinizi daha başarılı ve daha az stresli hissetmenize de neden olur. Bu da mutfakta geçireceğiniz vaktin azalmasına sebep olacağı için fazladan yemek yemenizi engelleyecektir.
Öfkeli, umutsuz veya stresliyseniz, genel sağlığınızı korumak her zamankinden daha önemlidir diyen Psikolog Tansu Ocak, “Besleyici yiyecekler yemek, kendinizi sağlıklı ve mutlu tutmanın sadece bir parçasıdır. Kendinize şefkat uygulamak ve mevcut koşullar altında elinizden gelenin en iyisini yapmak psikolojik açıdan da iyi hissetmeniz için oldukça önemlidir. Kısıtlamalarla gelen bu zamanı zihniniz ve bedeninizle, yeni ve sağlıklı bir ilişki geliştirmek için bir fırsat olarak değerlendirebilirsiniz” diyerek sözlerini sonlandırdı.