Senim TANAY KARAKUŞ / senim.tanay@milliyet.com.tr - Kan hastalıkları içerisinde en sık görülen anemi yani kansızlık başka sağlık sorunlarıyla benzer belirtiler göstermesi nedeniyle gözden kaçabiliyor. Oysa tedavi edilmediği takdirde kişinin hayat konforunu ciddi şekilde etkileyen bu rahatsızlığın erken tespiti ve tedavisi hem vücut hem de ruh sağlığı için kritik öneme sahip. Her yaştan insanda görülebilen kansızlıkla ilgili halk arasında sıkça dile getirilen yanlışların da doğru tedaviye ulaşmaya engel olduğunu vurgulayan İç Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Bülent Yardımcı beslenmeden alınan takviyelere pek çok konuda kansızlığa dair önemli bilgiler paylaştı.
Kansızlığı kısaca nasıl tanımlayabiliriz?
Vücudumuzda oksijenin dokulara taşınmasını sağlayan alyuvarların az olması durumuna anemi (kansızlık) denir. Aslında sorun alyuvarların içinde olan hemoglobin denilen bir proteinin eksikliğidir. Bu proteinin yapısında demir olduğu için kanımızın rengi kırmızıdır. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre hemoglobin değeri erkeklerde 13, kadınlarda 12 gram/desilitre altında olursa o kişide anemi vardır.
Hangi yaşlarda kansızlık problemiyle daha çok karşıya karşıya kalınıyor?
Kansızlık toplumun yaklaşık yüzde 20-25’ini etkileyen bir hastalık. Türkiye gibi gelişmekte olan toplumlarda çocuklukta ve gebelikte bu oran neredeyse yüzde 50’ye ulaşıyor. Yani kansızlık en çok çocukları, daha sonra erişkin yaştaki kadınları ve gebe olanları etkiliyor.
Kansızlık hangi belirtilerle kendini gösteriyor? Vücuttaki en önemli sinyali nedir? Hiç belirti vermediği durumlar da oluyor mu?
Anemi belirtilerini sayacak olursak cilt renginde solukluk, halsizlik, çabuk yorulma, çarpıntı ve efor toleransının azalması, saç dökülmesi, tırnaklarda zayıflık, dudak kenarlarında çatlaklar, unutkanlık, uykusuzluk, sinirlilik hali ve anormal şeyleri yeme (toprak ya da buz yeme) isteğidir. Hafif anemilerde belirtiler fazla rahatsızlık vermediğinden birçok kişi kansız olduğunu bilmeden yaşar. Halsizlik, çabuk yorulma gibi belirtiler önemsenmez. Aslında yaşam kalitesi düşer ama pratikte insanların bunu çok önemsemediğini görüyoruz.
Kansızlığa yol açan başlıca hastalıklar nelerdir? Yol açan sebep ya da sebepleri belirlemek için nasıl bir yol izleniyor?
Alyuvarların ve içindeki hemoglobinin yapılabilmesi için demir, B12, folik asit gibi yapım malzemelerine ihtiyaç vardır. Bunlar yeterince alınmaz ise kansızlık olur. Bazı hastalıklarda alyuvarların ömrü kısalır ya da dayanıksızlık nedeniyle erirler. Bu daha nadir bir hastalık grubudur. Mide, bağırsak kanaması veya şiddetli adet durumu gibi dışarıya kan kaybedilen durumlar da anemiye yol açarlar. Lösemi, lenfoma ve diğer kanser türleri ile oluşan kansızlıklar da vardır. Bunların oluş mekanizmaları daha karmaşıktır ama kansızlıklar içinde daha küçük bir grubu oluştururlar. Hastalarda gerekli kan tetkikleri dışında anemi türüne göre görüntüleme teknikleri ve biyopsi gibi girişimsel yöntemler uygulanabilir.
Yaşanan her demir (serum) düşüklüğü kansızlık olarak mı değerlendiriliyor? Kansızlık olarak değerlendirilebilmesi için hangi parametreler dikkate alınıyor, ne zaman alarm durumuna geçiliyor?
Demir eksikliği devam ederse mutlaka kansızlığa yol açar. Ancak demirin eksildiği ilk zamanlar kan değerleri düşmeyebilir ve bu erken dönemde demir eksikliği gözden kaçabilir. Başta belirttiğimiz hemoglobin değerlerinin altına düşmediği sürece kansızlık tanısı konulmaz. Demir eksikliği adı verilebilir. Burada beslenme veya demir takviyeleri ile eksiklik giderilebilir.
Kadınlarda ortaya çıkan kansızlık ile erkeklerde ortaya çıkan kansızlık tablosu aynı şekilde mi yorumlanıyor?
Kansızlık tanısı her iki cins için belirtilen hemoglobin değerlerinin altında olmasıdır. Belirtiler de benzerdir. Kansızlık erkeklerde daha az görüldüğünden erkek kansızlıklarında ciddi hastalıklar açısından ileri tetkiklere daha çok ihtiyaç duyulabilir.
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Dünya Sağlık Örgütü'nün cerrahi operasyonlarda gereksiz kan nakillerinin önlenmesi için 'hasta kan yönetimi modeli'ni uygulama adına 61 merkezde 6 bin 100 hasta üzerinde araştırma yaptı. Araştırmada ameliyata giren her 100 hastadan 35'inde kansızlık (anemi) tespit edildi.
Kan yapıcı gıdalar var mı? Bunların kan yapımına katkısı ne ölçüde oluyor? Sadece bunları tüketerek kansızlığı gidermek mümkün mü?
Özellikle demir ve B vitaminlerinin eksikliğine bağlı anemilerde beslenme düzenlenmesi çok önemli. Demir, et yeşil sebze, üzüm, pekmez, fındık fıstık gibi besinlerde bulunur. Et, süt yumurta gibi gıdalarda B12; baklagiller ve yeşil sebzelerde ise folat (folik asit) daha çoktur. Tüm kansızlıklar yalnızca beslenmeyle düzeltilemez. İleri anemiler ve özel tedavi gerektiren anemi türlerinde doktor tarafından verilen, eksik olan vitamin ve elementleri içeren ilaçlar kullanılır. Diğer kansızlığa neden olan kanama, hücrelerin erimesi gibi nedenler için de doktora başvurmak gerekiyor.
Bilmeden yaptığımız hatalar, dikkat etmediğimiz bazı detaylar kansızlığa yol açabilir mi?
Tek yönlü beslenme en sık görülen anemi nedeni; et ağırlıklı beslenmek ya da tam tersi et ürünü tüketmemek gibi. Vejeteryan ve veganlar kendi beslenme rejimlerinde demir ve B12 eksikliği yönünden destekleyici gıdaları ihmal etmemeliler. Gerekirse takviye gıda kullanabilirler. Vücutta uzun süren kanamaların (şiddetli adet kanamaları, hemoroid kanamaları gibi) kansızlığa yol açabileceği de unutulmamalı.
Gelişigüzel demir takviyesi kullanımına başvuranlar da oluyor. Bu konudaki uyarınız ne olur?
Rastgele yapılan demir takviyeleri vücutta demir birikimine yol açabilir. Bu durum birtakım sağlık problemlerine neden olur. En sık 1-2 bardak çayla anemi olması (aslında yoğun çay tüketimi günde 8-10 bardak ve üstü olup, demir eksikliği olasılığını artırır) ve süt ürünlerinin kansızlığı artırdığı efsanelerini duyuyoruz. Biz o an emilimini etkilediği için demir ilaçları ile aynı anda süt ve süt ürünü alınmamasını öneririz. Yoksa bu önemli besin öğeleri gün içerisinde diğer zamanlarda tüketilebilir ve kansızlığa da neden olmaz.
En önemli konu kansızlığı olanların moda olduğu üzere internetten okuduğu bilgiler ve çevresindekilerin önerileriyle kendi kendilerini tedavi etmeye çalışmamaları. Tedaviler mutlaka bir doktor kontrolünde yapılmalı, gözden kaçabilecek ayrıntı ve risklere karşı doktor önerileriyle hareket edilmeli.