Jet sosyete atlarAtlar, insanların üzerlerine kurduğu dünyalarda ne görürler? Gözlükleri olmadan... Yoksa kendilerine duyulan hayranlığı vurulan kamçı ve mahmuz kadar mı bilirler?ŞEHRİN ATLARI / Ece TemelkuranAtın yüklendiği en ‘sosyetik’
dünya. Burada dev cüsselerin engellerin üzerinden uçuşunun, atın yediği kamçıları unutturacak kadar kusursuz olması gerekiyor!
Çizmeleri, formaları ve başlarındaki toklarla eski İngiliz zamanlarından kalma bir zârafet fotoğrafı olarak görünen biniciler bir yanda. Bütün bu zârafet gösterisini şifreli bir sessizlikle izleyenler diğer yanda. Tam ortadaki atlar bütün bu şatafatın öznesi olduklarının farkındalar mı acaba?
Fakat işte, sonsuz itaatin şahane ve kusursuz gösterisi bir anda bozuluyor. Atlardan biri turun tam ortasında, tam engelin önünde, duruveriyor. Atlamamaya karar veriyor aniden. Zârafetle yumuşayan yüzler, birden geriliyor:
Zira, binici alanın tam ortasında, izleyenlere karşı, var gücüyle kamçılıyor atı. Kamçının sesi, sessizlikte korkunç büyüyor. Bu, ‘kurguyu’ bozmanın cezası! Yeniden engele sürüldüğünde at, atlayıveriyor bu kez. Sanki zaten biniciyi rezil etmek kamçı yemeye değermiş gibi kolayca atlıyor. At, kişisel zaferini kutlar gibi turunu keyifle bitiriyor.
Kemer Country’de yapılan konkurhipik müsabakalarına bakılırsa, burada biniciler sınıfsal olarak ikiye ayrılıyor: Yarışanlar, ya süvari oğlu ya da zengin çocuğu oluyor.
Kimin kazanacağına ise, aslında atlar karar veriyor. Zira onlar, bazen engeli atlamayıveriyorlar. Çok sevilen 'özgür ruhları' kamçıyla cezalandırılacak olsa da.
At, insandan fazla görür...İnsan gözü, daha az ağlamak için daha az görmeyi öğrenebilir. Oysa at, gözünü eksiltmeyi belleyemez. At gözlüğü bu yüzdendir. Gözlüksüz haliyle at, insandan daha çok görmektedir.
54 milyon yıldır yeryüzünü yürümekteler. İnsanlar onların üzerine çıkmayı 4500 yıl önce akıl ettiler. O günden beri, iktidarı yüklenmekteler. İktidarla kutsanmış ‘adamcıklar’, şahlanmak için atları beslemek mecburiyetini bilirler. Zaten belki de, kurbağa olan prensler, beyaz atlarından inenlerdiler! Atlar hep efendilerine göre tarif edildiler. İktidarın savaşçıları için güneş ülkesinden gelen bilgeler, eşkıyalar için iktidara isyan eden onlardı. Ama sıra dolap beygirliğine gelince, mülayimlikleriyle övüldüler. Efendiler şehirleri kurduğunda artık onlar ‘özgür ruhlu’ kölelerdiler. Kendilerine duyulan hayranlığı, karınlarındaki mahmuz ve kamçı kadar bildiler. Bugün onların üzerine kurulan üç dünyayı yükleniyorlar: Yukarı, daha yukarı atladıkları; hızlı, daha hızlı koştukları; çok, daha çok yük taşıdıkları. Atlar, etraflarında kurulan insan dünyalarında ne gördüler? Şehrin atları: Gözlüksüz halleriyle!
Paranın gözü kör olsun! Seyis, atı ahırda sevsin!Bir attan başka ne buluşturabilir Güneydoğu’dan gelen bir seyisle, güzeller güzeli bir zengin kızını?Alanda yarı İngilizce konuşmalar, ahırda Müslüm Gürses’ten şarkılar.
Dışarıda zarafet, içeride saman ve atı ‘at rolünden’ soyunduran seyisler; esas olan yani. Atlara dokunurken usta hepsi, konuşurken acemi.
Sipahi Ocağı’ndaki Seyis Nurettin, atı anlatmak istiyor. ‘Çok acayip hayvanlar’ bunlar gibi iğreti bir cümleyle başlıyor biriktikçe anlatılamayan bilgilerine.
"Sevinince kulaklarını kısar, poposunu oynatır, böyle!" Sevinçli bir at oluyor Seyis Nurettin.
1964’ten beri seyislik yapan Selahattin Bey de, bol "efendimli" incecik konuşmasında ele veriyor kendini. O, eski bir süvari.
"Parasızlıktan devam edemedik. Yine de seyis olarak dört kez milli oldum."
Ama alkışı biniciler alıyor değil mi?
Gülüyor.
Peki geceleri, hani sahipleri gidince, öyle keyfine binerler mi atlara?
"Emanete hıyanet olur; binemem. Ama belki gençlikte olmuştur."
Utanıp gülüyor. Binmiş yani. Ama ahırlarda kalan seyislerin hepsi, kadri bilinmemiş biniciler zaten; sadece izlemekle dahil olan at üzerinde kurulan bu 'şık' dünyaya.
"Atım beni sevdiği için atlıyor"O, duygusal binicilerden; atı sevmekten önce atın onu sevmesini düşünenlerdenBeş yaşındayken bile televizyonda at görünce ağlıyordu. 13 yaşında ilk atını aldı. Gülru Kutlu, atın ‘bağımsızlığını’ sevmişti başlangıçta. Ama şimdi atı alanda dönüp duruyor. Sevdiğinin, sevdiği yanlarını değiştirir ya insan!
"Çok şımartırım atımı. Kamçı kullanamam. Bu yüzden zor hareketleri beni sevdiği için yaptığını düşünürüm. Canı yanarsa ses çıkarmaz atlar. Ama asla unutmaz yaptığınızı."
Ne hissediyor at atlarken?
"Atlamak doğasına ters ama maniye giderken hissediyorum; heyecanlanıyor. İstemezse yapmaz çünkü. Bana göre enayilik derecesinde iyi niyetliler."
Nereden biliyor atın onu sevdiğini?
"Ahırda ilgilenirim ben. Orada sevmezseniz sadece korkar sizden. At sahibinden korkar, seyisini sever, derler hatta."
İyi ama, yine de nereden biliyor atın onu sevdiğini?
"Hizmet etmeyen atı gönderirim""Süvari çocuğuyum ve zengin arkadaşım var" diyor Ata Zorlu.. İşte binicilikteki sihirli sınıfsal formül bu...Süvarinin oğlu, 8 yaşında zorla ata bindirilir. Milli binici babası, 14 yaşındaki oğluna geçilince -bilindik ‘Babalar Oğullar’ hikâyesi- yarışı bırakıp kenara çekilir. Oysa oğul, duygusal bağla değil, "yetenekli olduğu tek iş" olduğu için atın üzerindedir. Üstelik şans eseri Mustafa
Koç ile 12 sene at bindiği için, Arçelik sponsorudur. Böyle mi oluyor bu iş? Ya zengin çocuğu olacaksın ya da yetenekli ve zengin arkadaşları olan biri mi? Öyleymiş. "Sponsorluk işi, açıkçası arkadaş diyaloğundan dolayı" diyor.
32 yıldır ‘iş’ olarak at bindiği için Ata Zorlu artık ‘sahada hizmet eden ata’ itibar ediyor: "Başarısız olsa da atına âşık olanlar vardır. Ben sahada hizmet etmeyen atı değiştiririm."
Peki o dev cüsseyi havaya kaldırıp uçurmak? "Atın akıllısı atlamaz aslında. Doğada olsa, engelin etrafından dolaşır. Biz burada doğalarını değiştiriyoruz."
Ne zaman bırakılır bu iş?
"At karar verdiği zaman! Ata hükmedemediğin zaman."
Ne kadar ata hükmetse de evlenememesini ata bağlıyor. Çünkü yarışlar ve gösteriler için sürekli yer değiştiriyor. Bütün biniciler gibi dizginlerinden bir atın, sürüklenip gidiyor sanki.
YAŞAM