Zeynep Dilara Akyürek / Milliyet.com.tr - 23 Nisan 2025 günü Papa Francis’in ölümü üzerinden 2 gün geçmişti. Bu detay bir deprem haberi yazmak için pek de ilgili ya da gerekli olmasa da 112’nci Papa’nın ölümünden sonra ‘yedi tepeli şehrin’ yıkılacağına ilişkin kehanet dikkat çekiciydi. 23 Nisan’da da saatler 12.13’ü gösterdiğinde 4 büyüklüğünde bir deprem İstanbul’da hissedildi. Silivri açıklarındaki bu sarsıntıdan 36 dakika sonra bu kez 6.2’lik bir deprem haber merkezlerine bomba gibi düştü. Bu depremi, 5.9 büyüklüğünde başka bir deprem ve birkaç saat içinde 100’den fazla artçı sarsıntı takip etti. İstanbullular günü dışarıda geçirmeye başlamıştı. Sık sık hissedilen artçı sarsıntılar korkuyu katlıyordu. Akıllarda ise tek bir soru vardı: Beklenen Büyük İstanbul Depremi bu muydu? Uzmanlar konuyla ilgili farklı fikirler sunuyor olsa da ortada tek bir gerçek vardı: İstanbul depremle yüzleşecekti! Yaşananları ve yaşanabilecekleri Sakarya Üniversitesi Afet Yönetim Uygulama ve Araştırma Merkezi Jeofizik Mühendisliği Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Utkucu ve Gazi Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi, Afet Yönetimi Uzmanı Doç. Dr. Bülent Özmen Milliyet.com.tr’ye anlattı.
BEKLENEN BÜYÜK İSTANBUL DEPREMİ YAŞANDI MI?
İstanbul birkaç saat içinde hissedilen pek çok depremle sarsıldı. Yaşananlar büyük İstanbul depreminin habercisi mi yoksa ta kendisi miydi? Bu soru akılları kurcalıyor, sadece zemini ve yapıları değil korkuları da harekete geçiriyor. Uzmanların konuyla ilgili açıklamalarında ise bunun beklenen İstanbul depreminin habercisi olan sarsıntılardan biri olduğu yönünde görüşler hâkim. 1766’da kırılmış ve bugünlerde kırılması beklenen fayın kırılmasına ne kadar zaman kaldığı bilinmese de kırılacak olduğu biliniyor! Prof. Dr. Murat Utkucu, yaşanacak daha büyük bir depreme ilişkin şöyle konuştu:
“Bu sismik boşluk üzerinde geçmişte 989, 1343, 1509 ve Mayıs 1766 depremleri meydana gelmişti. Bu depremlerin hepsi büyüklüğü 6.8-7.6 ve daha büyük olan depremlerdir. Her ne kadar 23 Nisan 2025 günü yaşanan 5.9 ve 6.2’lik Silivri açıkları depremleri ciddi bir ‘uyarı’ olsa da sismik boşluk üzerinde büyük (7 ve daha büyük) bir depremin ne zaman olacağı belli değildir. Sadece olasılığın yüksek olduğu söylenebilir. Deprem bilim açısından beklenen bu deprem yarın da olursa sürpriz değil, 30 yıl sonra olsa da sürpriz değil.”
6.2’lik depremin ardından yaşanabileceklere ilişkin Doç. Dr. Bülent Özmen depreme hazırlık çalışmalarına ağırlık verilmesi gerektiğini vurgulayarak, “1766 yılında burada mayıs ve ağustos aylarında iki tane 7'den büyük deprem meydana geldi. burada geçen 259 yıllık zaman zarfı içinde, bu fay hattı üzerinde 7'den büyük bir deprem olma ihtimalinin arttığını, yeterince gerilim biriktiğini biz ve bizim gibi bilim insanları söylüyordu. Korku tellallığı yapmak istemeyiz ama daha büyüğünün olma ihtimali de, daha büyük bir deprem üretme potansiyeli de var. Ancak bu kısa zaman aralığı içinde mi olur yoksa yıllar sonra mı olur onun yanıtını net vermemiz mümkün değil. Biz kesin depremin tarihine odaklanmaktan ziyade başta İstanbul ve Marmara Bölgesi olmak üzere bütün Türkiye'mizi depreme dirençli hale getirme çalışmalarına odaklanmak zorundayız” diye konuştu.
1766’DA 2 DEPREM VURDU: ARADA 3 AY VAR!
1766’da 2 büyük deprem İstanbul’da hissedilmişti. Ancak 22 Mayıs tarihli 7.1’lik ilk deprem tıpkı bugün olduğu gibi Silivri açıklarında meydana gelmiş, İstanbul’a büyük hasar vermişti. Kevork Pamukciyan’ın o dönem kayıtlara geçirdiği hasar verileri dikkat çekiciydi. Deprem Ayasofya’yı da vurmuş ve pek çok yapıyı yıkmıştı. Pamukciyan, “Miladi 1766, Ermenilerin 1215 yılında ve 11 Mayıs'ta, keza Hicri 1179 Zilhiccenin 13'ünde, perşembe günü, Paskalya'dan 19 gün sonra, sabahleyin saat onu çeyrek geçe, İstanbul'da şiddetli gürlemeler, ani sarsıntılar ve çok korkunç gürültülerle, yaklaşık iki dakika süren bir deprem meydana geldi. Bazı kimseler, zelzelenin aşağı yukarı yarım saat sürdüğünü söylediler veya zannettilerse de bu boşboğazlık idi ve hakikate uymamaktaydı. Şehir taş yığınlarıyla doldu. Muazzam camileri yıktı, bilhassa Ana Camii (muhtemelen AYASOFYA) ve Fatih tarafından inşa edilen Sultan Muhammed Camii'ni... Keza hanları ve bilhassa Vezir Hanı'nı... Başlıcalarını söyleyeceğim, zira şehrin her tarafını surların ve sair kagir yapıların hepsini yıkıp harabeye çevirdi. Taşların yığınını gözyaşları gibi önüne indirdi. Keza (kapalı) Çarşı'yı da yaralayıp hasara maruz bıraktı ve kemerleriyle bazı kısımlarını yıktı” ifadelerini kullanmıştı. İkinci depremse 5 Ağustos günü yaşanmıştı. Ancak 7.4 ila 7.6 büyüklüğünde olabileceği tahmin edilen bu deprem, Prof. Dr. Murat Utkucu’ya göre bu deprem Gelibolu Yarımadası üzerinde meydana geldi.
Prof. Dr. Murat Utkucu bölgede yaşanan son büyük sarsıntı olan 1766 depreminde yaşananları, “Sismik boşluk üzerinde en son oluşan Mayıs 1766 depremi İzmit’ten Tekirdağ’a, Edirne’den Bursa’ya uzanan bir alanda yoğun hasara yol açmıştı. Depremin İstanbul Boğazı ve Gemlik Körfezi’nde güçlü olan bir tsunamiye neden olmuştu. İstanbul’da sur yıkımları oluşmuş ve Fatih Camii külliyesi ile birlikte hasar görmüş ve kubbesi çökmüştür. Topkapı Sarayı’ndaki hasar nedeniyle Sultan, çadırda konaklamıştı. Sosyoekonomik durum dikkate alındığında günümüzde oluşacak 7 ve üzeri bir deprem için deprem riskinin çok daha yüksek olduğu ifade edilebilir” diye anlattı.
'DEPREM ETKİNLİĞİNİN ARTTIĞININ KANITI'
1766’da yaşananlar 259 yıl öncesinde de kalmış olsa, deprem tekrarlanan bir doğa olayıydı. Bu nedenle yaşanan her büyük depremden sonra bir yenisine doğru giden süreç başlıyordu. Aslında her geçen gün bölgede yaşanacak büyük depreme biraz daha yaklaşıyor, tehlikenin daha da büyüdüğünü biliyorduk. Bilimsel araştırmaların da bunu gösteriyor olması, olası depremle ilgili korkuyu güçlendiriyordu. Prof. Dr. Murat Utkucu, geçmişte bugün yaşananlara benzer depremleri ve deprem aktivitesini anlatarak, durumun ciddiyetine dikkat çekti.
“Marmara Bölgesi içinde Türkiye’nin en tehlikeli deprem zonu olan Kuzey Anadolu Fay Zonu, 3 kol halinde uzanmakta ve önemli bir deprem tehlikesine neden oluyor. Bölgede, son 1600 yıl içinde büyüklükleri 6.8 ve daha büyük olan 41 deprem, sadece geçtiğimiz yüzyıl içinde ise büyüklüğü 6.8 ve daha büyük 8 deprem ve büyüklüğü 5 ve daha büyük 50 adet üzerinde deprem meydana gelmiştir. Böyle bir bölgede zaman zaman büyüklükleri 4-6 arası depremlerin meydana gelmesi sıra dışı olarak ele alınamaz. 1999 İzmit depremi sonrası oluşan 2006 Gemlik (5.2) ve Manyas (5.2), 2011 (5.1) ve 2012 (5.0) Marmara Denizi, 2019 Silivri (5.7) ve 2023 Gemlik Körfezi (5.1) depremleri bu durumun kanıtlarıdır. Bu bağlamda 23 Nisan 2025 5.9 ve 6.2 Silivri Açıkları depremleri bölgedeki bu deprem etkinliğinin artışının bir kanıtı olarak ele alınabilirler.” – Prof. Dr. Murat Utkucu
NEREDEN ÇIKTI BU PAPA KEHANETİ?
21 Nisan günü, yani yalnızca 2 gün önce 112’nci Papa Francis hayatını kaybetti. 900 yıllık 'Papaların Kehaneti' adlı kitap bu kaybın hemen ardından yaşanacaklara ilişkin bazı kehanetleri de yazmıştı. Aziz Malachy’nin kaleme aldığı satırlarda her papa için kısa, şifreli ifadeler yer alıyordu. 112’nci Papa için ise tüyler ürpertici bir detay yazılmıştı: ‘Yedi tepeli şehir yıkılacak!’ Peki bu yalnızca bir tesadüf müydü yoksa o zamanlarda da depremin tekerrür süresine ve insan ömrüne bakılarak tahmin edilmesi mümkün bir detay mı? Doç. Dr. Bülent Özmen 112’nci Papa’nın ölümünden 2 gün sonra sarsılan ‘yedi tepeli şehir’ için şunları söyledi:
“Yani bu tamamen depremin tekerrür periyoduna bakarak söylenmiş olabilir. Fakat şunu da net olarak ifade edeyim, biz hesap kitap yapıyoruz ve yaklaşık 250-300 yılda bir burada deprem olur diyoruz. Ancak bunların hiçbirinde kesinlik yok. Yani belki 250 yılda bir olur dediğimiz yerde 400-500 yıl sonra da deprem olabilir. Yani o tekerrürün periyotları da her zaman sistematik bir şekilde çalışmıyor. Depremin çok fazla bilinmezi olduğu için deprem matematik bilmiyor. Vakti zamanı geldiği anda yıkıp geçiyor. Bu tekerrür periyodu dediğimiz şeyler, bir bölgenin tehlikesini ve riskini hesaplarken bilimin bize tanıdığı bir şans. Hesaplamaya çalışıyoruz. Ancak bunların hepsinde de yanılma payı var. Yüzde 100 hep aynı zaman aralığı içinde tekerrür eder demek de mümkün değil.”
Her ne olursa olsun deprem konusunda kazanılacak en önemli artı, zamana ilişkin tahminler değil, yıkılmayacak yapılar ve bilinçli nesillerdi. Doç. Dr. Bülent Özmen de kehanetlerden ve şarlatanlardan ziyade bilimin önemini vurguluyor ve her 6.2’nin aynı etkiyi yaratmayacağına dikkat çekiyor:
"O yerleşim birimlerindeki zemin özellikleri, yapıların kalitesi, depreme karşı alınan önlemler, halkın bilgi düzeyinin ne düzeyde olduğu gibi çok sayıda faktöre bağlı olarak deprem her yerde aynı etkiyi göstermeyebiliyor. İstanbul, Marmara Bölgesi'nde çok sayıda nüfus ve bina var. Böyle olunca da hasar görme ihtimali yüksek. Fakat aynı büyüklükteki bir deprem yerleşim birimlerine daha uzak bir noktada olsa insan nüfusunun çok az olduğu veya olmadığı yerde olsa herhangi bir hasar yaratmaz. Olaya böyle bakmak gerekir. Bu depremlerden olabildiğince hızlı bir şekilde ders çıkararak, depremin ne zaman olacağına ve tam nerede olacağı söylemlerinden yola çıkarak, Türkiye'nin tamamının deprem tehlikesi altında olduğunu unutmadan, deprem risk azaltma çalışmalarını başta Marmara Bölgesi ve İstanbul olmak üzere Türkiye'mizin her yerine önceliklendirmeliyiz."