İnsanın kendi elleriyle ortaya çıkardığı bir eseri hissedememesi ne büyük trajedi. Biraz daha açacak olursak; İki yüz küsur yıldır besteleri dünyanın her yerinde yankılanan Beethoven, ne yazıktır ki belli bir yaşından sonra ürettiği hiçbir eserinin tadına varamadı. Bestelediği 7. Senfoni veya 9. Senfoni’yi hiç duyamadı. Beethoven’ın bu trajedisi sinemadan edebiyata birçok alana ilham oldu. Fakat bence hala anlatılması, aksettirilmesi gereken duygular var. Mozart’ı anlatan Amadeus filmi gibi kült bir yapım henüz Beethoven’a nasip olmadı kanımca.
Beethoven ile benzer bir kaderi paylaşan bir isim daha var. 19. yüzyılda yaşayan Çek besteci Bedrich Smetana. Ünü Beethoven kadar yayılmış olmasa da insanlığa güzel besteler miras bıraktı. Hele bir tanesi var ki bestecinin tek bir notasını dahi duyamadan ömrünün son döneminde bestelediği. Senfoni formatındaki bu beste sonraları birçok yerde kullanıldı. Örneğin Terrence Malick’in şaheseri Hayat Ağacı filmi ya da İsrail Milli Marşı. Evet, işte böyle bir beste “Ma Vlast” (Vatanım).
19. yüzyılın romantizmi ve milliyetçi duygularıyla beslenmiş olan Ma Vlast’ı uzun sayılabilecek bir zaman diliminde, altı yıla yayılan bir sürede ortaya çıkaran Bedrich Smetana, eseri nihayetlendirdiği 1879’dan beş yıl sonra hayatını kaybetmişti. Bir diğer önemli Çek besteci yönettiği orkestrada kemancı olan Dvorak ile iyi arkadaş olan Smetana, “Wagner taklitçiliği” ile itham edilince insanlara küsüp kabuğuna çekilmişti. Böyle güzel şeyler ortaya koyan insanları üzenler utansın diyelim.
Deha dizisi aracılığıyla da sık sık tanıklık ettiğimiz müzik tutkunu Einstein, Ma Vlast bestesi için “Hiçbir zaman bir ülkenin karakteri, doğası, kahramalık ya da tarihi törenlerinin anıları bu beste kadar görkemle yansıtılmadı” demişti.
Kişisel olarak benim en sevdiğim bestelerden biri olan Ma Vlast’ın bilhassa Vltava bölümü girişiyle bende tarifi biraz zor duygular yaşatmakta. Öyle ki tüm dünyada aynı anda hoparlörlerden çalsın istediğim bir eserden bahsediyorum. Vltava ya da Almanca adıyla Moldau Bohemya ormanlarından başlayıp Prag’ın ortasından geçen Çekya’nın cam damarı denilebilecek bir nehir. Kafka’nın hüzünlü anlarında muhtemelen kıyısına gidip dolaştığı yer..
Daha girişinde coşkusuyla beni büyüleyen bu besteyi yukarıda da değindiğim gibi bir de Terrence Malick’in başrollerinde Brad Pitt ve Jessica Chastain’in oynadığı “Hayat Ağacı” filmi boyunca duymak belki de bu filmi de gereğinden fazla sevmeme neden oldu. Benzeri bir iltiması Beethoven’in 7. Senfonisi’nin kullanıldığı The Fall filmi için de geçmiştim kendi nezdimde.
Bir müzisyenin başına gelebilecek olan en kötü şey herhalde duyma yetisini kaybetmesidir. Buna rağmen yaşadığı sürece üretmekten vazgeçmeyen hem Beethoven hem de Smetana’ya insanlık, en güzel eserlerini, tek bir notasını dahi duyamadan besteleme azmi gösterdikleri için teşekkür etmeli.
Böyle insanlar ve yaptıkları hayatı çekilebilir kılan güzel ayrıntılar.