Üniversiteye başlamadan önce farklı hayallerim olsa da kader önüme Güzel Sanatlar Fakültesi ve Sinema bölümünü çıkardı. Alışkanlık itibariyle evde geçirdiğim zamanı film izleyerek değerlendirmeyi lisedeki felsefe hocama borçluydum. Guguk Kuşu, Ölü Ozanlar Derneği ve fazlası onun tavsiyesiyle girmişti hayatıma. Toprağı bol olsun.
Dersler başladığım günlerde beni içerik açısından nelerin beklediğini pek de bilmiyordum. Bildiğim tek şey yönetmen olmayacağımdı. O yüzden arkadaş ortamlarında bahsi geçen “Angelopulos gibi bir film çekeceğim”, “Tarkovski çok büyük adam” ve benzeri önermeler beni heyecanlandırmıyordu.
Geçen zaman zarfında işin doğası gereği onlarca yönetmenin tüm filmografisini eksiksiz izleme ödevimi yerine getirirken bir yönetmen ve filmiyle tanışmak beni derinden etkiledi. Tahran’ın kenar mahallelerinde arabasıyla dolaşıp yol kenarındaki insanlara sürekli bir şeyler soran, yardım isteyen bir adamın hikayesi. Filmde bir süre boyunca adamın derdini tahminlerle anlamaya çalışmıştım. Arabaya binmeye ikna olanlar, yarı yolda inenler, vazgeçenler…
Yaşasa bugün 77 yaşını dolduracak olan İranlı yönetmen Abbas Kiyarüstemi’den bahsediyorum. Özgün hikayeleriyle dünya sinemasında haklı bir üne sahip İran’ın en önemli yönetmenlerinden biri olan Kiyarüstemi, 1997 yılında Cannes’da Altın Palmiye kazanan “Kirazın Tadı” filminde intihar etmek isteyen bir adamın öyküsünü anlatıyordu. Geçtiğimiz yıl hayatını kaybeden Kiyarüstemi’nin bu filminde ana karakteri Bedii, hayatına son verdikten sonra, onu defnedecek birini bulmak için Tahran’nın kenar mahallelerinde arabayla gezmektedir. Devamı tabii ki filmde.
Konusu itibariyle beni sarsan onlarca film izlememe rağmen Kiyarüstemi’nin bu başyapıtı beni derinden etkiledi. Üstelik bunu muhtemelen dünyanın en mütevazi bütçelerinden biriyle gerçekleştirmişti. Ahlaki ikilemlerle çevrelenmiş sıradan insanların olağandışı hikayeleriydi bunlar.
Filmi ilk izleyişimden yıllar sonra Britanyalı Stereophonics’in “In a Moment” klibi gösterilmeye başlamıştı. Kumsalda elinde kürekle yürüyen bir adam, evsizlere, kendisine bir iyilik yapmaları karşılığında para teklif ediyordu. Klipteki karakterin evsizlerden beklediği şey Kirazın Tadı filminde Bedii’ninki ile aynıydı.
Birbirinden çok farklı ve uzak iki coğrafyada birbirine benzeyen bu iki öykü sinema dilinin büyüsüne daha da kaptırıyor insanı. Boşuna büyülü fener denmemiş.
Geride bıraktıklarıyla iyi ki geçmiş bu diyardan Abbas Kiyarüstemi…