Müziğin popüler kültür enstrümanı olduğu İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde özellikle rock grupları sayısında patlama yaşanmıştı. Bilhassa İngiliz kökenli ve ağırlıkla gençlere hitap eden gruplar The Beatles’ın açtığı yolda ilerlediler.
Rolling Stones, Pink Floyd, Queen, Depeche Mode, Oasis ya da Coldplay gibi gruplar bu İngiliz müziğinin her on yıllık dönem için taşıyıcısı konumunda oldular. İyi ki bu insanlar bir araya gelip müzik üretmişler. İçlerinden bazılarının müzikal macerası bir şekilde sonlansa da geride bıraktıkları muazzam bir miras var.
Ekseriyetle lise yıllarına tekabül eden yaş aralıklarında başlayan müzikal serüven bu grup üyelerinin gelecek rotalarını da çizdikleri dönem anlamına geliyor. Kafa dengi grup üyeleri bulmak işin en önemli kısmı olsa da çarpıcı bir isim de gruplar için hayati öneme sahip.
Oliver Cromwell’ın başta olduğu dönemi saymazsak tarih boyunca hep hanedanlar tarafından yönetilen İngiltere’de –Aslında Britanya demeliyiz- kurulacak olan bir müzik grubu için herhalde en iddialı ve çarpıcı isim Queen olurdu. Nitekim grubun isim babası Freddie Mercury, kendisine yakışır bir şekilde bu mükemmelliğe imzasını atmıştı.
Ancak Freddie Mercury ve yaptığı harika işler başka yazıların konusu olacak. Amacım konuyu bir şekilde bu Britanyalı gençlerin kurdukları müzik grupları ve seçtikleri isimlere getirmek. Büyük patlamasını lise yıllarıma denk gelen dönemde yapan bir grup var ki müzikleri kadar isimleriyle de beni etkilemişti. Matt Bellamy önderliğinde kurulan Muse’dan bahsediyorum velhasıl…
En büyük olayı ilham perilerinden gelen yardımı iyi şekilde kullanmak olan bir müzisyen topluluğu için Muse’dan daha güzel bir isim olabilir miydi? “Derdi olan” gruplar arasında yer alan ve popüler kültür içinde kalmakla birlikte hayata karşı tavır koymayı ihmal etmeyen Muse, ismini mitolojik ilham perisinden alıyor.
Birliktelikleri boyunca yedi albüm üreten Muse, 2017’yi boş geçmeyip “Dig Down” teklisiyle bizi mutlu etti. Yeni albümün müjdesi de 2018 için verilmiş oldu.
Ortaya çıkardıkları albümlerle bugüne kadar ilham perisiyle güzel işler ortaya çıkardıkları aşikâr olan Muse’u yıllardır İstanbul’da dinlemek bir türlü kısmet olur. Bu yılı da açıklanan programlar doğrultusunda es geçersek gözümüzü 2018’e müstakbel yeni albüm turnesine çeviriyoruz.
İstanbul’un hak ettiği bir şekilde dev bir organizasyonla hem Muse hem de Coldplay’i bir festivalde dinleme hayalimizi canlı tutmaya devam edeceğim.
Bu arada işbu yazı Muse’un son ilham kaynağı Dig Down eşliğinde kaleme alındı. İyi dinlemeler…