Unutulmuş edebi veya müzikal eserleri düşünüyorum. Bugüne ulaşsalar belki de büyük beğeniyle karşılanacaklar. Muhtemelen bazıları binlerce belge arasında kütüphanenin birinde keşfedilmeyi bekliyordur. Bazı eserler ve o eserlerin sahipleri bu açıdan şanslıydı. Mesela İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşan yıkımdan orkestraların da etkilenmesi nedeniyle senfonileri çalacak kadar müzisyen bulunamadığından konçertolar ön plana çıkmıştı. Albinoni’nin meşhur Adagio sol minör bestesi uzun yıllar unutulduktan sonra Dresden Kütüphanesi’nde bulunmuş ve birçok filmde de çalınarak bundan sonrası için unutulmazlığını bir nevi garantilemişti. Keza Maupassant da benzeri bir kaderi yaşamıştı.
Benzeri durum ülkemiz için de geçerli elbette. Tıpkı yurtdışındakiler gibi kimileri yeniden hatırlanma konusunda şanslı sayılırlar. Koç Üniversitesi Yayınları çok önemli bir işe imza atarak “Türk Edebiyatında Tefrika Roman Tarihi (1831 – 1928)” başlıklı proje kapsamında 300 Türkçe süreli yayını tarayarak bu döneme ait artık unutulmuş olan romanları yeniden gün yüzüne çıkarmaya başladı.
“Tefrika Dizisi” adıyla hayata geçirilen projenin Koç Üniversitesi Yayınları dışındaki bir diğer destekçisi de TÜBİTAK. Çalışma kapsamında 1928 yılına kadar Arap alfabesiyle basılmış romanlar tespit edilip dijital ortama aktarıldı ve bir veritabanı oluşturuldu. Böylece Türk Edebiyat Antolojileri’nde adı geçmeyen pek çok eser ya da yazar yeniden hatırlanma imkânı bulacak, aradan yüz hatta daha fazla yıl geçmiş olsa bile…
Aslında 19. yüzyıl itibariyle edebiyatımızda yaygınlaşmaya başlayan roman örnekleri, dönemin süreli yayınları olan dergi ve gazetelerde yayımlanmaktaydı. Ahmet Mithat Efendi, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Halit Ziya Uşaklıgil, Halide Edip Adıvar gibi isimlerle başlayan süreli dergi ve gazetelerde roman yayımlama geleneği, günümüz çağdaş edebiyatçılarının da devam ettirdiği bir okura ulaşma yöntemi.
Koç Üniversitesi Yayınları okurla buluşturacağı romanların hem çeviri yazısı hem de günümüz Türkçesine aktarılmış metinleri kitaplarda bir arada yer alıyor. Dizinin ilk kitabı, 1926 yılında 73 tefrika halinde Son Saat gazetesinde yayımlanan “Aşkımı Öldürdüm” isimli roman. Romanın yazarı yeniden keşfedilen bir yazar, Belkıs Sami. Günümüzde neredeyse unutulmuş olan yazara ait bilgilere kardeşi Halide Edip Adıvar’ın biyografisi üzerinden ulaşılabilmiş. Yani yazar hakkındaki bilgiler bu denli kısıtlı. Buna rağmen bu keşif “Tefrika Dizisi”ni hazırlayanlar için serideki en heyecan verici olay olmuş. Belkıs Sami’nin Amerikan Koleji’nde geçen eğitim hayatı, İngilizce öğretmenliği ve birkaç çevirisi bu dönemde yapılan araştırmalar sayesinde öğrenebildiğimiz bilgiler arasında yer alıyor. Çevirdiği eserlere örnek olarak “Mercan Adası”, “Romeo ve Juliet” sayılabilir.
Belkıs Sami’nin “Aşkımı Öldürdüm” romanı ise yazarın kendi yaşamından izler barındırmakta. Döneminin popüler edebiyat yapıtları arasında yer alan eserde olaylar romanın ana karakteri Ferhunde’nin gözünden anlatılmakta. Ünlü bir besteci olan Fuat Bey ile on yıldır evli olan Ferhunde’nin ağırlıklı olarak günlükleri üzerinden ilerleyen roman, çiftin büyük bir tutkuyla başlayan fakat zamanla azalan aşkları ve bu dönemde yaşadıkları gelgitleri konu ediniyor. Toplumun üst sınıfına temas eden bu aşk romanı, yazarının ve ana karakterinin kadın olması ve anlatının kadın merkezli olması itibariyle de ayrı bir önem taşıyor.
Koç Üniversitesi Yayınları’nın başlattığı bu dizideki kitapların sayısının ve baskı adedinin artması, edebiyat kanonumuz açısında da çok önemli. İyi okumalar…