İkinci Dünya Savaşı’nın büyük bir yıkıma yol açtığı Avrupa’da, kültür-sanat hayatı bir şekilde yeniden devam etmeliydi. Savaşın sona ermesinin ardından sinemanın en sevilen sanat dallarından biri olduğu Fransa’da, Venedik Film Festivali gibi bir etkinlik düzenleme arzusu Eylül 1946’da nihayete erdi. Fransa’nın meşhur güney sahilindeki Cannes kenti, Venedik’e rakip bu festivale ev sahipliği yapmaya başladı. Böylece günümüzün en önemli film festivalinin hikayesi de başlamış oldu.
Bu sene tam yetmiş yıl doldu, dile kolay. Siyah beyaz dönemlerden günümüze hayatımıza giren ne kadar yıldız oyuncu ve yönetmen varsa kırmızı halısından geçtiği bir festival oldu Cannes. Hatta kimilerince Oscar’dan daha prestijli, daha gerçekçi kabul edilir oldu. Geçmişte, Yılmaz Güney-Şerif Gören ve Nuri Bilge Ceylan ile yarışmanın en büyük ödülü olan “Altın Palmiye”yi kazanmıştı. Hatta Nuri Bilge Ceylan öncesinde “Büyük Ödül”e de layık görülmüştü.
17-28 Mayıs tarihleri arasında gerçekleştirilecek festivalde bu yıl, 2007’de “Yaşamın Kıyısında” filmi ile “En İyi Senaryo” ödülü kazanan Fatih Akın’ın “Aus Dem Nichts” (Solgun) isimli yapımı da yarışma kategorisinde yer alıyor. Festival jürisinin başında Pedro Almadovar’ın yer aldığı organizasyonun diğer üyeleri arasında Gabriel Yared, Paolo Sorrentino, Will Smith, Jessica Chastain, Agnes Jaoui, Chan-Wook Park gibi isimler var.
Festivalde bu yıl bir yenilik olarak sanal gerçeklik filmi de gösterimde yer alacak. Inarritu’nun “Carne y arena” filmi bu açıdan merakla beklenen yapımlar arasında yer alıyor.
Gelelim festivalde yarışacak diğer filmlere. Aslında sadece yönetmenlerin isimlerini saysak bu yılki jürinin işinin ne denli zor olduğunu anlamak mümkün olacak. François Ozon, Michel Hazanavicius, Michael Haneke, Jacques Doillon, Sofia Coppola, Noah Baumbach, Andrey Zvyagintsev, Sergei Loznitsa gibi isimlerin arasında yer aldığı 17 film Altın Palmiye için yarışacak. Maalesef henüz filmlerden herhangi birini izleme fırsatım olmadı. Etki altında kalmamak adına da filmler hakkında hiçbir eleştiri yazısını okumadım. Bunu genelde filmi izledikten sonra yapmayı yeğleyenlerdenim.
Festival hakkında sevindirici bir haber geçenlerde gözüme ilişti. Türkçe sinema literatürüne katkı sağlayacak bir kitap geçtiğimiz günlerde yayımlandı. 1966 yılından beri festivali takip eden sinema yazarı Viktor Apalaçi’nin “Cannes Film Festivali’nde 50 Yıl” adlı kitabı raflardaki yerini aldı. Yanılmıyorsam Türkçede konu hakkındaki tek çalışma şimdilik bu kitap. Umarım devamı gelir.
Yarın açılışı gerçekleşecek festivalin elbette medyada en çok konuşulacak kısmı kırmızı halıda kimin ne giydiği, törene kiminle birlikte geldiği olacak. Bu da tabii işin ayrı bir boyutu. Velhasıl iyi ki varsın Cannes Film Festivali.