Orson Welles’in 1962 yapımı dava filmi, Josef K. adlı bir adamın kendisini bir anda içinde bulduğu bir dava sürecini anlatıyordu. Üstelik K, neyle suçlandığı dahi tam olarak bilmiyordu.
Hikâye elbette hemen hemen herkes için oldukça tanıdık. Franz Kafka’nın çağa damgasını vuran eseri “Dava”dan uyarlanan ve aslına olabildiğince sadık kalınan film muhakkak ki izlenmesi gereken yapımlar arasında.
Bu filmin ortaya çıkmasına vesile olan Franz Kafka’ya dönelim…
Bugün onun doğum günü. Geride bırakmayı pek istememiş olsa da ondan kalan her şey için varoluşsal sorunları asla bitmeyecek biri olarak teşekkürü borç bilirim. Bir teşekkür de Kafka’nın vasiyetine uymayıp onun geride bıraktığı metinleri yayımlayan dostu Max Brod’a. Brod olmasa “Dönüşüm” ve birkaç kısa öykü dışında Kafka hakkında hiçbir şey günümüze ulaşamayacaktı. Sartre ve Camus’nün fikirleri eksik kalacaktı, Beckett’in de öyle.
Kafka hayata 3 Temmuz 1883’te Praglı orta sınıf bir aile içinde gözlerini açtı. Çeklerin çoğunlukta olduğu bir kentte Almanca okudu ve yazdığı her şeyi bu dilde kaleme aldı. Bu durum hakkında ilerleyen zamanlarda şu sözü sarf edecekti: Almanca benim anadilim, fakat Çekçe kalbimde yatıyor. Yaşadığı kent olan Prag’da geniş bir çevresi olsa da başkaca nedenlerden ötürü çok da mutlu bir yaşam sürememiş gibi Kafka.
Baba figürü
“Çok sevgili babam, geçenlerde bir ara, neden senden korktuğumu, sormuştun. Her zaman olduğu gibi sana verebilecek bir yanıt bulamamıştım.”
Böyle yazıyordu bir mektubunda Franz, babası Hermann Kafka’ya. Kırk yıllık yaşamının her anına sirayet eden baba problemi Kafka’nın kronik mutsuzluğunun ve hastalıklarının da tetikleyici etkenlerinden biriydi.
Gençlik yıllarından itibaren akciğerlerindeki rahatsızlık ile boğuşan Franz Kafka, bu yüzden hem yazılarından hem de işinden geri kalıyordu. Temiz havasının iyi geleceği düşüncesiyle sık sık Prag dışına çıkan Kafka’nın hüzünlü yaşamı kadınlarla olan ilişkilerine de yansımıştır. Arkadaşı Max Brod aracılığıyla tanıştığı ve sonrasında evlendiği Felice Bauer ve Milena Jesenka ile günümüze de ulaşan mektuplaşmaları yazarın ruh halini anlamamız açısından tıpkı babasıyla yaptığı yazışmalar kadar önemli.
Hiç gitmediği Amerika hakkında hayali bir roman kaleme alan Kafka’nın en önemli eserleri kuşkusuz Dönüşüm ve Dava’dır. Yaşadığı toplum, devlet ve dünyaya dair eleştiriler barındıran bu eserleri onu çağın ve hatta gelecek çağların da en büyük yazarlarından biri yaptı.
Gregor Samsa ve Josef K. yazıldıktan sonra insanlık onu derinden sarsacak bir dünya savaşı daha yaşadı. Bu savaşın yarattığı yıkım ve ardından gelen sorgulayışlar Kafka’nın rehberliğinde Sartre, Camus, Borges, Kundera ve Beckett gibi büyük isimlerin yapıtlarına yansıdı.
İyi ki doğmuşsun Franz Kafka.