Akşehir’in beyleri Nasreddin Hoca’yı yemeğe davet etmişler. Hoca davete, günlük kıyafetiyle katılmış. Katılmış ama ne hoş geldin diyen var, ne de sefa getirdin diyen... Herkes allı pullu kıyafetlilere el pençe duruyormuş. Hoca bir koşu evine giderek sandıktaki işlemeli kürkünü giyip yemeğe geri dönmüş. Az evvel hoş geldin bile demeyenler, önünde yerlere kadar eğilmişler, yere göğe sığdıramayıp başköşeye oturtmuşlar. Kuzunun en hasını önüne koymuşlar. Herkes Hoca’nın yemeğe başlamasını bekliyormuş. Hoca, bir taraftan kürkünün kolunu sofrada sallamaya, bir taraftan da “Ye kürküm ye, ye kürküm ye!” demeye başlamış.
– İlahi Hoca, demişler, kürkün yemek yediğini kim görmüş?
Hoca taşı gediğine koymakta gecikmemiş:
– Kürksüz adamdan sayılmadık… İtibarı o gördü, yemeği de o yesin.
Bebeğine mevlid davetinde tektaş yüzük takanlar, türban üzerine tüylü şapka oturtanlar, tüm zenginliğini gözümüze sokanlar… Biz ne zaman bu hale geldik diye düşünürken bu fıkra geldi aklıma. Bu şekilde itibar göreceğini düşünenler, tarihi bir hatırlasalar, tüm yıkımların zevk ve sefakat dönemlerinin ardından geldiğini bir fark etseler keşke.
Durum sandığımızdan daha vahim. Bu görgüsüzlük yaşı ilkokula kadar inmiş. Çocuklar whatsapp gruplarından, youtube kanallarından anne-babalarının hediye ettikleri son model telefonların paketlerini ballandıra ballandıra açarken video çekip paylaşıyorlar. Birbirlerine ayakkabılarının, kıyafetlerinin fiyatlarını söyleyerek böbürleniyorlar. Birinin eski bir şeyi varsa dalga geçiyorlar. Korkunç bir yarış içinde büyüyorlar. Ve en acısı ne biliyor musunuz? Her şeyleri var ve buna rağmen çok mutsuzlar.
Bizim çocukluğumuzda beslenme çantalarımız vardı. Yiyeceklerimizi evden götürürdük. Muz çok pahalı ve az bulunan bir meyveydi o zamanlar. Annem başka çocukların canı çeker diye okula muz götürmemize izin vermezdi. Böyle yetiştirildik, empati kurmayı öğrendik.
Hümanizm, en basit anlatımıyla insana salt insan olduğu için değer verme felsefesi, empati teknikleri ve adab-ı muaşeret (görgü ve nezaket kuralları) okullarda ders olarak okutulmalı, hızlıca kurtulmalıyız bu durumdan, çocuklarımızı kurtarmalıyız.
Bir İngiliz atasözü der ki, ‘Zenginlik bağırır, servet fısıldar.’
Gerçek zenginliğin gönül zenginliği olduğunu farkında olan insanlarla dolu olsun çevremiz.
Sevgiyle...
G.